İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Kâinatta hiçbir sahte yoktur ki mukadder oluşu halinde hakikatine gebe kalmasın.
Sahtenin bir özelliği vardır. Uygulama sahasına geldiğinde sahteliğinden mülhem ciddi sıkıntılara duçar olması ve bütünüyle olmasa da bir kısmıyla hakikati haykırması.
İslam hükümranlığını savunan Müslümanlar olarak, siyasi çevrelerce cüzzamlı muamelesine maruz olduğumuz devirlerdeyiz. Muameleyi direk şahsımıza değil İslam ile olan derin bağlılığımıza nispet etmekteler. İdrak yoksunu kafalarınca İslam ahkâmını camiye hapsettikten sonra boşalan koltuğa batı modernizmini oturttular. Sahte hüküm ve uygulamalarına hakikat nazarıyla gelen reddiye ve eleştirileri gericilikle yaftaladılar. Nihai menzil ne mi oldu?
“Şiddetli can yanması dolayısıyla gelen hakikat çağrısı”
Bu çağrı henüz, asil bir isyan çığlığı mertebesine ulaşmamış olsa da cılız bir haberci derekesindedir. Sosyal medyayı dolaşırken denk geldiğimiz lâik kesimlerce gösterilen yoğun tepki dikkatimizi çekti. Bu sefer eleştiri odaklarında imamlar değil, kendilerinden daha lâik bir şarkıcı\manken vardı. Bu manken TGRT ekranlarında yaptığı bir açıklama vesilesi ile lâik kesim tarafından tefe konulmuştu.
Şeffaf Masa programına konuk olan manken "Zina suç olmalı, ben öyle düşünüyorum. Bunun bu kadar karşısında durma sebebim kendi ailemin yıkılması" ifadesini kullanmış. 20 sene kadar evvel özgürlük kisvesi ile suç olmaktan çıkan bu günahın, belki viskiyle kutlanırken yıllar sonra hezeyan ve pişmanlığı beraberinde getireceğini mevzu bahis mankenimiz nereden bilebilirdi ki?
Görülen o ki hâlâ da bilinmiyor geniş bir kitle tarafından. "Sen ahlak bekçisi misin?" yorumları yağmur gibi yağarken, ahlâksızlığa bekçilik yaptıklarının farkına varacaklar elbet bir gün.
Son zamanlarda sosyal medya ve haber kanallarında sıklıkla rasgeldiğimiz taciz ve tecavüz vakaları, toplumda ivedilikle tepki çeken aşağılık suçlardır. Bu suçların cezalandırılması hususunda milletimiz mevcut hukuk kurallarını yetersiz bulmaktadır. Artık en hümanist idrak bile idam istemekten ve bu talebi açıkça dile getirmekten imtina etmemektedir.
Mezkûr talepler sadece tecavüz vakalarını kapsamamakta artık terör faaliyetlerini de içine almaktadır. Siyasi tutumu itibariyle sol kesim hâlâ çekimser davransa da yer yer içindeki ulusalcı damarlar kabarmış bazı zümreleri teröriste idam talebini açıkça beyan etmektedirler. Avrupa uyum kriterleri kapsamında idamın TCK’ den kaldırılması, muasır medeniyetler seviyesine ulaşma basamaklarından biri olarak görenler, geçen 20 senenin böyle bir hukuk hezeyanı doğuracağını kestirememişlerdir.
Sonunu alamayacağımız örneklerin bir değeri ekonomi alanındadır. Ülkedeki ekonomik yatırımların iş alanı açmasını ve yüksek istihdam sağlamasını bekleriz. Ancak mevcut bankacılık/faiz sistemi yatırımcıları, paralarını faize yatırmak suretiyle kazanım elde etmek yoluna itmektedir. Zira sermaye sahibi bir fabrika açarak pek çok sıkıntıya kanat germek istemeyecektir. Hele ki faiz gelirleri bu kadar fazla iken. Halbuki İslam hükümleri paranın işlenmesini esas alır. Her bir birikimin muhakkak ekonomiye dahil olmasını ister. Doğal olarak enflasyon ve işsizliğe çözüm getirir.
Hani dedik ya bütün sahtelerin bir özelliği de en az bir tarafıyla hakikati çağırmasıdır diye. Kamuoyundaki tepkileri ölçen bazı yazarlar, insanların can acısıyla karşı çıktığı gayri İslami hükümlerin zamanla artacağı ve hakikatin kendinden bir zuhur meydana getireceği kanaatinde.
Sahtelere muhalefetin dalga dalga büyüyeceği bir vakıa, ancak can acısı hasebiyle husûle gelen reaksiyonların, hakikati hâkim kılacağı tam bir ahmaklık.
Fikrin getirdiği hâkim tavır irtifasından düştüğümüzden olsa gerek uzunca zamandır bir şeyleri tersinden izah etme gereksinimi hissediyoruz. Hakikati haykırmak şöyle dursun, bir sahteyi reddederken bile sahtenin tam tersi başka bir sahteye başvurur hale gelmişiz. Nihayetinde birbiri üzerinden her birini çürüttüğümüz sahtelerin toplamından bir hakikat zuhura gelmeyecektir. Ne kadar yıkarsan yık, hakikati koymadıkça yerine başka bir sahte oturacaktır. Zira hakikat tektir, sahte ise sonsuza kadar çoğaltılabilir.
Bütün bu çağrışımlar çözüm önerilerini İslam ahkâmına yöneltirken İslam aleminin bir teklifinin olmaması sistemi, diğer batıllarda çözüm aramaya davet etmektedir. İslam ahkamını olanca mevcudiyetiyle cemiyetin orta yerinde haykırmadıkça tahttan indirilen her bir sahtenin yerini “tersinden” izah ettiğimiz diğer sahteler alacaktır. Zaten almaktadır.
Yani bu edilgen tavır olsa olsa “tersinden” bir zuhur meydana getirir. Bizde bu kafayla “Bakalım sıradaki sahte hangisi?” diye çok sorarız.