Gazze’de soykırım son sürat devam ederken Şubat ayında Türkiye’den İsrail’e ticaret % 20.7 artmış… Bunun başka bir söyleyiş tarzı da şu:
-Gazze’de katledilen insan sayısı Şubat ayında iyice artmışken, aynı Şubat ayında Türkiye’de insanlık seviyesi % 20.7 oranında düşmüş!
Kenar-ı Dicle’de sözümona bir kurdun aşırdığı koyundan bile kendini mesul tutanlar da, bu işin mesulleri arasında… Hatta bu işin mesullerinin başında… Zira İsrail’le kirli ticareti kesmek bir talimatlarına bakardı, ama onlar ıslık çalıp tavana bakmayı, böylece kirlenmeyi tercih ettiler!
- Gazetede bir haber; Diş Hekimleri Birliği’nin hazırladığı bir rapora göre 14 diş hekimliği fakültesinin dekanı diş hekimi değilmiş ve hatta, diş hekimi olmayan diş hekimliği dekanları içinde ilahiyat profesörü olan bile varmış… “Liyakat yokluğundan” değil de “adam yokluğundan” kaynaklı gibi duran bu vaziyet aslına bakarsanız, Türkiye’de “liyakata” asla verilmeyen değer ile “layık adam tespiti” açısından var olan fukaralık yanında pek de önemsiz bir hadisedir. Yerine göre adam yokluğundan bir diş hekimliği fakültesini bir ilahiyat profesörü idare edebilir, ihtiyaç duyulan profesör bulununca bu uygunsuzluk düzeltilebilir de, Türkiye’nin makama tayin hususunda liyakati öncelemeyen, hatta kırkıncı sıraya bile koymayan salaşlığına bir çare bulunamaz. Zira çarenin bulunması için de lazım olan şey liyakatli kadrolardır… Düşünün, yangın var ve yanmakta olanlar bütünüyle odun ve içlerinde yangın tüpü nevinden tek bir adam dahi yok! İşte böyle kusturucu bir kısır döngü!
- İstikbâle düşülen ve Filistinliyi muhatap tutan bir bilgilendirme notudur: Gazze bombalanırken İsrail’le ticarete devam edenler ülke olarak Türkiye, millet olarak da biz değiliz… Bu ticaretin sürmesine Erdoğan liderliğindeki Ak Parti hükümeti karar verdi, bu kirli ve kanlı kararı onlar namına da bir grup partizan savundu. Zaten hepsini tek tek kaydediyoruz, kaydediyoruz ki; bir gün bu hadiseye doğru kahır ve lanet konsensüsü oluştuğunda hedef şaşmasın, az olanın ihanet ve sarsaklığı çok olana teşmil edilmesin…
- Görece din duygusuyla mutlak manada din aleyhinde olan bir rejimi ayakta tutma gayreti en güzel, meşhur genelev patroniçesi Manukyan’ın şu hikmet dolu aforizmasıyla ifade edilmiştir:
“Çalmıyorum, çırpmıyorum, sattığım kadınların vergisini son kuruşuna kadar ödüyorum… Demek ki, namuslu vatandaşım!”
- Kendini sattı mı tam satan, kendini sattıklarında onlara ait olduğuna dair zerre kadar tereddüt bırakmayan gazeteci tipi, mesleğinde değilse bile pisliğinde ifna olmanın ne de takdir edilesi bir örneğidir… Bakın işte, önüne birazdan bırakılacak ciğer parçasını tam odaklanmış şekilde bekleyen kedi gibidir ve hani misal Erdoğan “Kur’an tahrif oldu, son Peygamber benim!” dese onu hemen onaylamak mevkiinde hazıroldur!
- Ayasofya cami olarak açıldığında tekbir makamında kendini herkesten fazla yırtıp şüphelerimi celp eden yanlama tip, Ayasofya üst kat müzeye çevrildiğinde bu defa takdir makamında kendini herkesten fazla yırtıp şüphelerimi haklı çıkardı! Bazıları için dava, sadece hava ve mamadır…
- -Bakanlık devrinin yapıldığı bir basın toplantısında andaki ekonomi bakanının, önceki ekonomi bakanı yanındayken basına karşı “Ekonomide rasyonaliteye dönüyoruz!” demesi ile kalkıp eski ekonomi bakanının yüzüne karşı “Akıl dışılıklarınla ekonominin içine ettin!” demesi arasında bir fark var mıdır?
-Yoktur!
-Peki öyleyse, böyle bir manzarada, yani andaki ekonomi bakanının eski ekonomi politikasını akıl dışılıkla itham ettiği anlarda, hemen yanıbaşında oturan önceki ekonomi bakanı pişmiş kelle gibi sırıtıyorsa?
-Orası Türkiye’dir!
- Ekonominin dengesi bozulunca karşılıksız para bastı, bu parayla maaşlara kifayetince zamlar yaptı, bunu birkaç kez denedi, her defasında zamlar eriyip yeni zam talepleri gelince de noktayı “Yüksek enflasyon ortamında ne verirsek verelim, dipsiz kuyu misali kaybolup gidiyor.” diyerek koydu ve zam taleplerini reddetti… Bu kısa iktisadî sergüzeştte bütün mesele, misaldeki “dipsiz kuyu”yu ekonomi sahamıza kimlerin kazdığını anlamaktadır. Ama anlaşılmayacaktır, zira memleketin tek idare edeni “Ekonomist”tir, geriye kalanlarıysa “kafaları basmaz”lardır…
- Kırmızı kart gösterilmeyi hak edecek kırk icraatın altında imzaları var ama bu kırktır ki, ehven-i şer bankasından kredi kullanıp sarı kart gösterilmekten bile sakıt oluyorlar. Öyle de olsa sanki bu defa bir sarı kart görecek gibiler, görmeliler…
- İsrail’le ticaret suçunu yumuşatmaya kalkanların, iktidar nimetleriyle evvela yumuşatılmış olmaları sizce bir tesadüf müdür?
- Seçimler var, ve kurt aday, koyun ağılına nazır bir tepeden koyun kalabalıklarına “Seçilirsem vejetaryen olacağım!” diye sesleniyor… Hayli sarsıcı bu vaad karşısında sarsılmayan koyun yok ve bu vaadi hep birlikte, ebedî saadet için peşinden gidilmeye değer buluyorlar… Yaşasın demokrasi!
- Kabasını yırtarken dediği şey Türkiye’nin İsrail’e yağ, un, şeker sattığı ve asla helva satmadığı idi… Vay be, kabası yırtıldı ama hükümeti İsrail’e helva satmakla suçlayanlara karşı da korumuş oldu… Helva olsun!
- İbn-i Haldun diyor ki; bir millet için tüketim çoğalmış, üretim azalmışsa, dayanışma yok olmuş, liyakat rafa kaldırılmışsa, adaletsizlik yaygınlaşmış, gurur ve kibir tavan yapmış, riyakârlık ve gösteriş azmış, vergiler artmışsa eğer, çöküş de yaklaşmıştır… 55 milyon dolar ödeyip elalemin mekiğine binen ve uzaya handiyse fasulye deneyi yapmaya giden adam, döndükten hemen sonra kendisini uzaya gönderenleri desteklemek kastıyla seçim alanlarında görünüyor ve hal lisanıyla demek istiyor ki:
-Bu hükümetle şahlandık, uzaya gitmeyi bırakın, döndük bile!
Tarihe adı yazılan bu adamın adı, tam da Mukaddime’ye yazılacak cinstendir de, maatteessüf İbn-i Haldun tarih olmuştur!