Kasım-Rüya-Elazığ

Yazan: 15 Ekim 2023 596

19 EYLÜL 2023 SABAHI… RÜYADA: On yıl lisans, üç yıl yüksek lisans olmak üzere içinde tam on üç yılım geçen Gazi Üniversite’sine, Gazi Hastanesi tarafından ama gökten salınır gibi arabayla yaklaşıyorum. Ana nizamiye girişine varmak üzereyken duruyorum ve içeriye kimlik kontrolüyle aldıklarını fark ediyorum. Şimdiye dek bu üniversiteye ne bir kez kimlikle girdim, ne de girerken bana tek kez kimlik soruldu. Hatta bazı kereler giriş yaptığım başka kapılardaki güvenlikçilerden yeni işe girenler oluyor ve tanımadıklarından beni kimliksiz içeriye almak istemiyorlardı da, onlara Servet Reis ile görüşmeye geldiğimi söyledikten sonra kendilerinden “Ha öyle söylesene!” şeklinde bir karşılık alıyor ve hoşamedi edişleri eşliğinde içeri giriyordum. Bunları rüyada hatırlıyorum. Sonra beni unutmuş olabilecekleri düşüncesiyle o kapıdan girmekten vazgeçiyorum. Sabancı Kız Yurdu karşısındaki bir oluktan, bu defa araba olmaksızın içeri dalıyorum. Bu andan itibaren bütün dekor, bina içleridir. Kaybolmuş bir vaziyetteyim. Kaçak girmiş olmanın da çekincesiyle bir an önce bu herkeslerce girilmez mekânlardan kampüse çıkmak istiyorum. Kalorifer dairesi, kilitli kapılar, arşiv koridorları, makam odalarına ait süngerli kapılar, manasız hava boşlukları… Oradan oraya gidiyorum ama kendimi dışarıda bir yerlere atacak bir gedik, bir açık kapı bulamıyorum. Onca dolaşmalarımdan sonra o da ne, kendisinden dışarının göründüğü açık bir kapı… Hemen oraya yöneliyorum. Daha kapıya varmadan kapı çerçevesinden bahçe gibi bir yerde top oynayan kimseleri görüyorum… Kapıdan bir ferahlıkla çıkıyorum ki, aman Allah’ım, o da ne! Burası Elazığ İsmet Paşa İlkokulu’nun, en eski yapısına ait dip köşe… Ve ben, ilkokulu okuduğum okulun bahçesindeyim, Elazığ’da…

10 KASIM 1986… GERÇEK: Elazığ İsmet Paşa İlkokulu’na ait en eski yapının en dip köşesinde çömeli vaziyette oturmaktayım. Yanımda, Yemliha isimli arkadaşım… İlkokul birinci sınıf öğrencisiyiz. Okula ait ana kalabalık, bizden kırk elli metre ötede ve o güne özel getirilmiş bir heykel başının karşısında hizadalar… Normalde bizim de orada olmamız lazım ama değiliz… Ve normalde tekdir ile oraya çekilmemiz lazım ama sanki de bizi kimse görmüyor. Karşılıklı konuşuyoruz:

-Puta tapma değil mi şimdi bu…

-Evet…

-Şunlara bak hele… Puu size…

-Aha işte, oradaki çiçeklerin de ne olduğu belli!

-Neymiş?

-Putlara kesilen kurbanlar…

-Öle öle…

O yaşta bu tavrı ve lisanı aklımıza ve dilimize kim yerleştirdi bilinmez ama Elazığ’a her ne zaman gitsem ve her ne zaman evimize varmak için yanından geçmek durumunda olduğum o okulun o köşesine nazar etsem, bu hadise aklıma gelir ve Allah’a ağlaya ağlaya hamd etmek isterim…

TABİR: Değil on üç yıl ve değil Gazi Üniversitesi, kırk bin yılda dünyanın bütün üniversitelerini de okusan, ilkokuldayken ve şu okulun köşesine masumane oturmuşken ettiğin o kelâmın üstünde kelâm edemez, erdiğin o makamın üstünde makam alamazsın! Evet, şu an ortalama kırk kitap yazmış adamsın ama ilkokul-1 günündeki kalite ve safiyete ermek için kırk bin kitaplık çapa bile ersen, işe yaramaz!

19 EYLÜL 2023 SABAHINDAKİ RÜYANIN DEVAMI: İsmet Paşa İlkokulu’ndan çıkıyorum. Zaten ana kapısı, bizim Serin Sokak’a tam karşı… Evime gitmek için sokağa giriyorum. Sokağın gittiği yerin karşısındaki subay lojmanlarına ait bir duvar var ki, annemi oradan İmam Hatip Lisesi’ne doğru giderken görüyorum. Annemi bu yolda en çok teravihe giderken görmüşümdür. Yaşlandıkça teravihe gidemez oldu ve buna hep içerlendi. Şimdi de tek, başı önüne eğik ve ağır aksak ilerlemekte… Karşısına çıkıyorum ve o anda, annemin ne sebeple evimize doğru değil de, onu pas geçip yukarıya doğru gittiğini anlıyorum. Evimiz, depremde yıkıldığı için yerinde değil… Eve değil ama annemin haline hüngür hüngür ağlamaya başlıyorum… Uyanıyorum uykudan ama beş on saniye uyanık olduğum halde hüngür hüngür ağlıyorum. Öyle ki yanaklarımdan şarıl şarıl yaşlar boşalıyor…

TABİR: Kendini ifade etmekte zorlanan illerin başında gelir, Elazığ’a dil olayım… Elazığ gibi şehirlerde her apartman, cumbalı bir evin mütahitler elinde şekil değiştirmiş halidir ve her biri adeta bir aile apartmanıdır. Ora sakinleri, uzun zamandan beri o mahallenin sakinleri olmakla beraber, mekânî bir keyfiyetle pek ciddi bir otokontrol sisteminin de dişlileridir. Deprem sonrasında, Toki marifetiyle yapılıp uygun koşullarda vatandaşa satılacak evlerin ne şekilde yapılacağına dair bir konsensüs oluşmuştu. Buna göre yıkılan her bina aynı yerinde yapılacak ve hak sahiplerine teslim edilecekti. Yetkililer bunun bu şekilde olacağını açıkladılar ve uzun süre de böyle bilindi. Ama son günlere doğru şapkadan tavşan değil ama kafadan halt çıkarırcasına evlerin şehir dışına yapılan Toki konutları içinden ve de kura yoluyla dağıtılacağı kararı açıklandı. Anlaşılan bu baştan beri bu şekilde yapılacaktı ama açıklamak için son günleri tercih etmişlerdi.

Şimdi; aynı apartmanın dört ayrı dairesinde oturan dört kardeşten her biri, Elazığ’ın bir başka köşesindedir… Saat aşırı süren görüşme trafikleri şimdi aylar aşırı olmuş vaziyettedir… Mahalleler, şıpkondu bir dizaynla kültürden, anlayıştan, ahlâktan yana sıfırlanmış durumdadır… Mesela bu satırlar yazarının, belki de yüz seneden beri aynı çatı altında oturan yakın akraba kadrosu, darmadağın olmuş vaziyettedir. Hastalanan yaşlıları, kendilerine el atıp doğrultacak kimselerden yoksunluklar bile yaşamışlardır… Elazığ’da aile apartmanlığı belirten binlerce bina için de aynı vaziyet geçerlidir… Apartmanların dokusu bozulunca mahallerin de, belki asrı aşkın bir birliktelikle oluşmuş dokusu bozulmuştur. Ve bütün bunlar ne için olmuştur biliyor musunuz?

Doymaz köpeklerin rant elde etme hırsları yüzünden!

Depremde şehrin canı yanar, doymaz köpeklerin cepleri kaşınır! Devlet ellerindedir, belediye ellerindedir, birkaç kişilerdir, bir araya gelirler, Toki konutlarının ne tarafa yapılacağını evvela kendi aralarında kararlaştırırlar, sonra sessiz sedasız para etmez o muhitlerden arazi kapatırlar ve Elazığ’daki binlerce aileyi darmadağın etmek, mahalle kültürünün ağzına tükürmek pahasına yapılaşma sahasını üzerinden geçtikleri bu sahaya doğru sürerler, rantın anasına takla attırırlar!

Allahsız ve doymaz köpekler!

Cumhuriyet tarihinde Elazığ’ın bir kırk yılı vardır ki, tek bir karakol kaydı bile devlet evraklarına işlenmemiştir! Şimdi Elazığ’da cinayet işlenmeden pas geçilen tek bir gün bile yok!

Niye? İşte bu da bu Allahsız ve doymaz köpeklerin eseridir!

Harput Kayabaşı’nda şahlanmış atı üzerindeki Balakgazi, zamanında Anadolu ile beraber Elazığ’ı, Haçlı ordularına karşı kahramanca müdafaa etmişti! Muhalfarz, şimdi kendisine bahsettiğim ahvalden haber verilse ve sonra Allah’tan mezarından doğrulma hakkı kazansa, kılıcını çekip mahmuzladığı atını derhal bu doymaz köpeklerin bulunduğu muhite sürecektir, şüpheniz olmasın! Zira bu Allahsızların Elazığ’a verdikleri zarar, eğer ele geçirebilecek olsalardı Haçlıların Elazığ’a vereceği zarar cinsinden bir zarardır!

Allah, tez zamanda bu doymaz köpeklerin belasını versin!

Hey Elazığ! Tek bir ağızla âmin deyiver!

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi