İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
“Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder!” atasözünü bilmeyeniniz yoktur. Bu deyiş, hekimliğin ve âlimliğin tam olmadığı yerde, sıhhat ve ilmin yarım bile olamayacağını, dahası elden uçup gidebileceğini kaydeder. Mesela neşterle yarık açmayı bilip de açtığı yarığı nasıl dikeceğini bilmeyen bir doktor olabilir mi, böyle bir doktor elindeki hasta sıhhate erebilir mi? Ya da Kur’an’da ancak üç vakit namaza rastladığını kaydeden ve Hadisleri İslamî ilimler literatürüne sokamayan bir hoca olabilir mi, böyle bir hocayı muteber bilen bir kimse dinde kalabilir mi?
İslam ki; onda her şey ya hep, ya hiç kanunuyla işler. İslam’ın bir hususa dahli yüzde yüz değilse, o husustaki mesuliyeti yüzde sıfırdır. Çünkü İslam, sıhhate erdirici çözümü için muhataplarından tam teslimiyet ister. Yüzde birlik kısmına kota konursa eğer, yüzde yüzünü de alıp oradan gider. Kalana kim ve hangi cihetten İslam derse desin, orada artık İslam yoktur!
Türkiye’nin halkı ekser kısmıyla Müslümandır ama idari mekanizmaları yüzde yüz İslam dışıdır. Mesela, hukuku… Türkiye’nin hukuk sisteminde İslam’ın dahli yüzde sıfırdır. Haliyle hiç kimse bu sistemin kokuşmuşluğuna bakıp da “İslam bizi ne hale getirdi!” diyemez. İslam’ın tek bir hükmüne, bir sandalye oturumluk olsun yer gösterilmiş midir ki, netice tabelası da suçlayıcı bir edayla İslam’a gösterilebilsin?
Eğitim, sağlık, kültür, spor, siyaset, ekonomi vesaire… İdari mekanizması yüzde yüz laik olan Türkiye’de hangi başlığı açarsanız açın, hâsıl olan her arızanın mesulü laik sistemdir. Ama ya her işi laik bir kafayla işleyip, ortaya çıkan faturayı İslam’a kesmeye kalksalardı?
Böyle yapana elbette insaf ehli herkes oha derdi… Yani bunun yapılması elbette öküzce bir davranış olurdu. Ama ya bunun yapılması, öyle kel alaka bir ilgisizlikten değil de, zemini hazırlanmış bir gaflet ya da ihanetten doğuyorsa…
Mesela Türkiye’de yaşayan simitçiyi de, holding sahibini de ilgilendiren ekonomi meselesi… Elbette laik Türkiye’de ekonomi idaresinin her kararı da laiktir, İslamî değildir. Yani Türkiye’de İslamî bir ekonomi modeli uygulanmamaktadır. Haliyle ortaya çıkan kötü tablo, yani simitçiyi de, holding patronunu da canından bezdiren batık manzara, İslamî bir ekonomi modelinin eseri değildir. Öyleyse Türkiye halkında, laik ekonominin yaşattığı bezginlikten belki de İslamî bir ekonomi modeline doğru bir ilgi ve hasret doğabilir, bu da hasretle beklenen İslam’ın bütün ihtişamıyla gelmesini yakınlaştırabilir, değil mi?
Evet, normalde böyle olur ama aksine Türkiye halkını canından bezdiren ekonomi modeli laik iken, Türkiye halkının önemli bir kesiminde hasret ve ilgi gene laik ekonomi modeline yöneliyor, içten içe gizli bir öfke de İslamî ekonomi modeli üzerinden İslam’a karşı uyanıyor…
Niye mi?
Çünkü siyasette ve siyasetin ekonomi idaresinde de tıpkı yarım doktor ve yarım hoca gibi yarım, hatta çeyrek, hatta çeyrek bile değil, yüzde birlik bir İslamî siyaset ve ekonomi politikası takip ediliyor da, ondan…
Daha da belirgin hale getirelim:
Erdoğan, uzun zamandır İslam’ın faiz karşıtlığını ekonomi politikasının sancağı haline getirip politikasını öyle takip ediyor. Faizi, Kur’an öyle dediği için indireceğini söylüyor, söylüyor ama geri kalan bütün politikalarını gene laik rejimin icabına göre yapıyor, piyasa gereklerine uymayan bu gevşek politika ekonomiyi patlatınca da, ortaya, biri Erdoğan için nefsî yarar, diğeri İslam için umumi zarar olan iki şey çıkıyor. Erdoğan’ın nefsî yararı, kendisi namına her başarısızlığın onu cihat sahasının bir yaralı gazisi kılması… İslamî zarara gelince, ki o da, bütün bu berbat manzaranın İslam’a fatura edilmesi… Politika İslam’a değil, Erdoğan’a ait ama, savaşı İslam “kaybetmiş” olurken, Erdoğan da gazilik payesiyle “kazanmış” oluyor!
Oysa İslam, bu işin hiçbir yerinde değildi, sadece Erdoğan’ın ağzındaydı!
Erdoğan, aslandan birkaç kıl koparıp yanına alıyor, sonra ekonomi mücadelesini o aslana yaptırdığını söylüyor, bu arada laik ekonomi politikasının sırtlanı tarafından her şey yağma ve talana uğruyınca da, kaybedilen savaşın mesulü olarak Türkiye halkının bilinçaltına ne Erdoğan, ne laik ekonomi politikasının sırtlanı değil, İslam aslanı yerleştiriliyor…
Acaba tarihte, İslam’ın bu kadar lakayt kullanıldığı kaç vakıa vardır, onu bu şekil lakayt kullanan kaç lider gelmiştir?
Gelmiş midir?
Vatan halkının ekonomik krizin elinde inim inim inlediği, ekonomi tekerinin bilmem kaç yırtıkla patladığı devirde eline Kur’an’ı alıp “Kur’an, faiz kötü diyorsa o faiz inecek!” demek, Kur’an’ı kavganın rehberi yapmak değildir, aksine kendi kabahatleri görünmesin, görünse bile fatura kendisine kesilmesin diye Kur’an’ın arkasına saklanmaktır!
Zaten şimdi yediden yetmişe herkesin bilinçaltına, mevcut ekonomik krize, Erdoğan’ın İslamîliğinden doğma faiz karşıtlığının sebep olduğu zerk edilmiş durumdadır… En dindar kimsenin bile bilinçaltı şimdilerde “Galiba Kur’an’ın dediği bu devirde uygulanmaz!” gibi aslında kişiyi dinden de edecek batıl bir itikadın nefesiyle tütsülenmektedir… Oysa kaydettiğimiz üzere, Erdoğan’ın kırk bin icraatı var ise bunların kırk bine yakını da İslamî değildir, hatta ekonomi politikasında kırk bin icraatı var ise bunların da kırk bini İslamî değildir!
Mesela faize savaş açtığını söyleyen Erdoğan, uygun faiz rakamlarıyla kredi musluğunu devlet bankalarına her açtırdığında, bir anda Hacc’dan henüz dönmüş hacı amca moduna girip kürsüye geçmiyor mu, vatanın cümle hacılarını bile zemzeme çağırır gibi bankalara, yani faize çağırmıyor mu? Şimdi bu faiz, merkez bankası politika faizini belirlerken pis de, bankalardan faizli kredi çekerken mis midir? Ha, bir de hal böyleyken Erdoğan, merkez bankası politika faizini de mevsimler boyunca kaç defa yükseltmiştir! Öyle değil mi? Yoksa o devirler, faizin tövbe edip tesettüre girdiği bir devirler miydi? Hem faize pislik diyen Kur’an, o devir neredeydi? Kur’an’ın çağlar üstü hakikatini periyotlar arası bir itiş kakışta görmezden gelip “Reis’in bir bildiği vardır!” mı diyelim? Ha, ne diyelim?
Heyhat ki, ne heyhat!
İşler dünya dengeleri açısından tıkırında gidince Erdoğan vatanı kurtarmış oluyor, işler sarpa sarınca Erdoğan İslamî sistemi uygulamak istediği için dış güçlerce durdurulmuş oluyor!
Nasılda kusturucu bir kısır döngü, öldürücü bir hokkabazlık!
Oysa Erdoğan’ın bugüne dek, tam İslamî tek şey uygulamış olduğu vaki değildir. Zinayı suç olmaktan çıkarmak mesela İslamî midir? Kaç kalemde böylesi kaç icraat var, sayalım mı, saymadık mı?
Kestirmeden neticeye bakalım: Aileden eğitime, kültürden sanata, kısaca her başlıkta laik rejim eskisinden daha da koyulaşmış haliyle iş başındadır. İslam nerededir peki, İslamîlik nerededir? Ne sebeple fark edilmez, nice zamandır Erdoğan, sadece vatan halkının desteğini celp etmeye ihtiyaç duyduğu anlarda İslamî literatüre sarılmaktadır. Seçimden önce anketler kötü şeyler fısıldıyorsa eğer, Ayasofya’da kendisini tekbirlerle karşılatmakta, seçimleri kazanınca da soluğu Anıtkabir’de almaktadır… En son, anı defterini imzaladıktan bir kaç gün sonra ikinci kez ve de teamüller dışında olarak bakanlarını topladı, Anıtkabir basamaklarında dosta düşmana karşı fotoğraflar çektirip yayınladı… Bu ikinciyi yapmasa, kimse niye yapmadın demezdi. Ama yaptı!
Fazla uzatmaya gerek yok… Netice-i kelâm olarak:
Erdoğan, 2023 seçimleri propaganda devresinde bile kaç kez “Faiz daha da inecek!” dedi ve bunun da motivasyon isnadını gene nas (Kur’an) olarak açıkladı. Çünkü alanda, buna alkış çalacak kimseler vardı ve şimdi de onların oylarına muhtaçtı. Seçimleri kazandı ve şimdi ekonomi yönetimini, kendi istinatgâhının tam zıddına yaslı Mehmet Şimşek’e emanet etti. Daha ilk toplantısında Şimşek’in açık açık ilân ettiği kurtuluş reçetesinde faizin yükseltilmesi başköşeye kurulu… Şimşek diyor ki açık açık:
-Türkiye’nin artık rasyonel zemine dönmekten başka çaresi yok…
Hani rasyonel zemin dediği, Erdoğan’ın inatla ekonomiyi üzerine çekmeye çalıştığı, bu esnada da ekonomiye parendeler attırdığı, tepetaklak ettiği bir zemin… Ama seksen milyonun dimağına bu zemin Erdoğan’ın şahsî zevkine ait bir zemin olarak değil de, İslamî bir zemin olarak çoktan kazındı. Yani Kur’an, hem de bu işin içerisinde hiç yok iken, “faiz inadı”nın azmettirici suçlusu olarak tescil edildi. Yani Kur’an düşmanlarının küfrü azdırıldı, Kur’an dostlarının itikadı sarsıldı… Zaten böyle böyle Kur’an bu memleketteki dokunulmazlığını da yitirdi. Eskiden en azılı kâfirler bile Kur’an’ı ağzına eleştirmek kastıyla dolayamazdı. Şimdi zırt pırt maske değiştiren Erdoğan politikalarına bakanların ettiği:
“Ne oldu, bir sonraki mevsime kadar nas, nesh mi oldu?”
Nevinden lafları sıklıkla görmekte, duymaktayız… Hem de bunu yalnız Kur’an’ın düşmanları değil, dostları da zikrededurmakta…
Nass’a acep, onun ne idiğüne vakıf olmayanlar nezdinde bundan daha beter bir kötülük yapılabilir mi?
Kötülük ki, örtülüdür, örtüsü de iyiliktir!
Firasetli iman, bu durumu görüyorsa susmaz… Fikir haysiyeti, bu durumu anlayınca, başkalarının da anlaması için çabalar…
Görülmeli anlaşılmalıdır:
Ortada feyk bir aslan dolandırılmakta, sırtlanlardan kalan bakiye de onun hanesine eksi olarak yazılmaktadır…
Oysa gerçek aslan, İslam’ın ta kendisi olarak Türkiye idaresinden sürgündür, çok uzaktadır ama feyk aslanların feyk icraatları sebebiyle yok iken bile suçlanmaktadır. Bu da işte onun, sürgün günlerini uzatan bir şey…
Heyhat!
Türkiye’de, İslam’ın gelmesine engel kimseler bir de İslam’ın gelmesi için çabalayan kimseler zannediliyorsa, felaket ve fecaat büyüktür!