Sen, en pespaye çizgiler içinde, şahsiyet çizgisizliğinin ufuk modeli, sen!

İnsan iskeletine, lağım borusuna yerleşmiş sıçanlar gibi kurulu, kulakları dişleyerek değil, yalayarak uyuşturan ve kemirme emeline öylece eren sefil sıçan, sen!

Sağına soluna, ne sağı, ne solu yüceltmek için, ne de maveraî bir iştiyakla değil, sağlı sollu menfaat iştahıyla bakar, kokuşmuş iştahına şenlenmiş iştiyak süsü vermekten de asla çekinmezsin!

Dahası sen, ne gerçekte dine inanır ve ne gerçekte dinsizlik davası güdersin… Bu sefil ahvalinle inandığın tek şey, vuslatı senin için ancak ayak ve kıç yalamakla mümkün olacak menfaatindir, menfaat dinindir… Allah’a kulluk edileninden, ineğe tapılanına kadar, hak ya da batıl herhangi bir dinin ulvi ya da süfli menfaatinden müntefi’ olması muhal sen, sadece süfli menfaatinden hâsıl ettirdiğin hususi dininle, kendi dininin hokkabaz tanrısı olur ve self-servis Peygamberliğini etmekten de imtina etmezsin!

Ah, tahtakurularının şilte ve parke diplerini vatan tuttukları bir dünyada, makam ve kudret sahiplerinin apış aralarını, hem de oraları mana diliyle yalayıp temizlemek, hiç olmazsa apış sahiplerinin nefsini bir hoş etmek üzere vatan tutan haşere ah!

Sen, ne misin?

Anana küfredenin, menfaatine yarayan bir yanını sezer sezmez anana küfredişini tevile sokup onu bağrına basan, ama menfaatine dokunan şey ister Allah’tan, ister ahlâktan, ister vatandan kaynaklansın fark etmez, bir çırpıda Allahsızlık, ahlaksızlık, vatansızlık etmekten çekinmeyen, hem Allahsız, hem ahlaksız, hem vatansız bir yalloşsun!

Sen, nerede misin?

Bazen gazete köşesinde, bazen bürokrasi masasında, bazen parti lobisinde, bazen sermaye muhitindesin ama her zaman mutlaka gazete patronlarının, bürokrasi baronlarının, parti başkanlarının, sermaye lordlarının apış arasındasın!

Zira arabaların benzinle çalıştırıldığı, çocukların sütle emzirildiği, ekmeklerin maya ile şişirildiği bir dünyada senin için sadece yalamak vardır ve senin çalıştırılmanın, emzirilmenin ya da şişirilmenin tek vasıtası sadece patronların, baronların, başkanların, lordların apış aralarını yalamak eylemidir!

Sen, insanlar içinde en mücerret salgın ve sen, bu mücerretlik içinde en müşahhas bir umumi ırk! Keçilerine, daha iyi süt versinler diye yalama taşı ısmarlayan bir çiftçi, sendeki yalama kudretini apaçık bilebilse ve senin insanlığın ile taş yalayan keçilerin hayvanlığı arasında bir köprü kurabilseydi, suretinin daldığı hayalinden ovaları dolduracak kadar çok sütü buruşmuş memelerinden sağmayı tasarlardı! Ama sen, üzerinde herhangi bir tasarının durmayacağı, sadece tükürüğü dilinde meskût ve insanı insan yapan neler var ise şahsından mehcur bir ucube yalama gulyabanisisin!

Zira sen bir acayipsin, asla olamayışsın, dik mermere tırmanmak gailesindeyken daima akıp gitmeye mahkûm zeytinyağı gibisin, bir şey değilsin, her şeysin, taraf değilsin, her tarafsın, sen güya dindarsın, güya devrimcisin, güya hükümet yanlısısın, güya hükümet karşıtısın! “Güya” tabiri, seni insanî hasletler bağlamında kuşatan parantezindir ya, dahası sen “güya insan”sın! Menfaatlenmek gailesiyle uzaktan övgülerle başlayıp, yakın markaj yalama visaline kadar erdiğin hükümetten, makamdan, sermayeden, partiden, istediğini alınca yalamada istikrar kılan ve istikbâlinin kamyon yükünü oracığa deviriveren, onca yalaması fayda etmeyince de aynı kamyon kasasının üzerine bir obüs topu kurup aynı hükümeti, makamı, sermayeyi, partiyi topa tutan ortalama manzaranla sen, alemde haysiyet belirten her fert ya da topluluk için hiçbir teste yakalanmayacak kadar mestur bir ur topağısın ve gene sen, açık gecede ay gibi bakabilen her gözle teşhis edilebilecek kadar mebruz bir afet nişanısın!

Sen ki; hak nedir, hakikat nedir, haklı kimdir umurunda olmayan, umurunda bir tek menfaatinin ne yanda olduğunu tiktaklı bir dakiklikle işleten, insandan bozma ziftli bir yalama makinesisin!

Yalama maharetinle dünya dertlerinden sıyrıldığını zanneden zatın, etrafına kendi kibritiyle ateşten halka çizen bir akrep gibi, kendi ölümünü ennihayet bir apış arasında noktalandıracak ve sen, evet sen, bir lahza yalamacılıkla elde ettiğini zannettiğin güya devasa nimetlerin, acıtıcı bir Azrail darbesiyle burnundan fışkırtıldığını görecek, tadacaksın! Hem o zaman, Batılı havsalanın tasvir ettiği şekliyle yalayacağın ve bu sayede ölümden yırtacağın bir Azrail orağı da, olmayacak!

O gün gelmeden evvel peşinen, insanî haysiyet belirten bir hınçla, ağzımı insanî hakikatin ağzı bilip yuvarlamak ve okyanus edalı bir bakiyeyle yüzüne tükürmek isterdim ama bilirim ki sen, bu tükürükte de yalanacak ve menfaatinin yeni bir veçhesine yakıt imal edecek bir şeyler bulursun, zira bulacak kadar mahir bir yalama mütehassısısın!

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi