Ne istiyorsunuz, âlimler, imamlar, vaizler, minberlerden, hutbelerden Allah’ın ayetlerini okumak yerine yemek tarifi mi versinler, maç yorumu mu yapsınlar, kahve falı mı baksınlar! Anlayın artık, on dört asırlık kesintisiz akışıyla İslam, sizin onu sokmak istediğinizi kılığın kalıbına sığmaz ve kendi varlığıyla mutlaka size ait anlayış ve rejimi, yerle yeknesak etmek ister! Bu onun tabiatıdır, varlığının ne ise o, değişmez gailesidir… Hiç aslandan, kediler gibi eşik diplerinde süt yalaması ve ne zaman kabı devirse, süt dökmüş kediye dönmesi beklenir mi? Evet, belki sizin gibi bekleyenler olur ama bu bekleyiş de mutlaka, pençeye gelinecek ana kadar sürer!

Evet, pençeye geleceğiniz anı bekleyip durun ve hiç olmazsa dimağınızdaki peçeyi indirip, kendi kendinize bir düşünün!

Hiç, Zekeriya Beyaz, Cemil Kılıç, Yaşar Nuri gibi tiplere hecelettiniz diye İslam, tastamam hayatın dış arsasında ördüğünüz küçük kulübeye yerleşir, sizi hayatın içindeki safahat saraylarınızla baş başa bırakır mı? O saraylarınız elbette yıkılacak ve İslam, içinden dışına bir şumuliyetle hayatın tamamına tam hâkim olacak… Ve sonra İslam’ın içinde ya da dışında, bütün insanlara yaşanmaya değer hayat ne imiş, yeniden gösterecek…

Aslan, asırlık bir sarkaklık ile önüne konmuş süt kabını sakarlıkla değil, hışımla devirecek ve ennihayet, süt dökmüş kediye de dönmeyecek, asırlık bir hesaplaşma ruhuyla sizi pençeye getirecek…

Buna emin olunuz!