İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Devrinde Şah İsmail, dev bir ejderha olmak üzere bir kurtçuk halinde baş doğrultup da kıvrılmaya başlayınca, bu kıvrılışı Gırnata’yı Müslümanlardan henüz kurtarmış Haçlı dünyasının kasavetli kafası Papa, büyük bir ümit sancağının dalgalanışı olarak görmüş ve İslam’ı, içinden doğrulan bir kıskacın yardımıyla beraber yok etme emeline kapılanmıştı. Bu emelle eline irin mürekkepli bir kalem almış ve Şah İsmail şahsında beliren fırsatı bildirmek için devrin en kudretli Hristiyan hükümdarı İspanya Kralı II. Fernando ‘ya şöyle seslenmişti:
“Almanya, Fransa, İspanya, Portekiz ve İskandinavya devletlerinin tamamı… Şerefsiz Türklere karşı derhal birleşmeleri lazım!”
Aslında bu, kara talihin İslam’ı bir dışından toslayıcı, bir de içinden küflendirici iki unsurun kıskaçlaşması ve onu birlikte sıkıp yok etmesi durumunun ilk tezahürü değildi. Hak İsevîliği Hz. İsa’dan hemen sonra tahrif eden Yahudi desisesi, İbn-i Sebe eliyle aynı işi İslam’a da tatbik için yüklenmiş ama tüm yüklenmeleri sırf İslam son din ve topyekûn tahrifi de bu yüzden muhal olması sebebiyle başarıya ulaşamamış, böyleyken gene de İslam içinden doğru yolun en sapık kolunu Şia ismiyle müesseseleşme yoluna sokabilmişti ki, bu da Şah İsmail’den çok önceydi ve mesela Şiî Fatımîler bu minvalde İslam dünyasının mümessili Selçuklulara karşı Haçlılarla ele ele vermiş ve Kudüs bu hıyanetin himmetiyle elden gitmişti…
Yani İslam’ı dışından toslamak isteyen ama bunun için, İslam dünyası içinden kendi küfrüyle senkronize olabilecek bir anlayışın da kayda değer bir güç olarak belirmesini yabana atmayan Batı dünyası, bütün şeytanlıklara mahmul vaziyetiyle bugünün dünyasında elbette İran’ı es geçecek değildir ve 1979’daki devrimin kendisini husule getirmek de dâhil, İran’ı zaten es de geçmemiştir!
Yoksa İran Şiî rejiminin doğusunda ve güneyinde bulunan iki candan düşmanını, yani Afganistan (Taliban) ve Irak hükümetlerini Haçlı dünyası ne diye 2001 ve 2003’te bizzat saldırarak devirsin ve devirip de gittikten sonra yeni işletici olarak anahtarları İran rejimine ne diye teslim etsindi!
Aradan geçen yirmi yıllık süreç, Irak’ı gün gün bir İran üssü haline getirirken, Şiî Hazaralar’ı onca destekleyişine rağmen Afganistan’da işler İran namına iyi gitmemiş ve ennihayet, yirmi yıllık bir azmin ve cehdin bereketiyle Taliban Afganistan’da idareyi yeniden ele almıştır… Bu durum, İran’ın emperyal midesine kramp girdirecek bir hadisedir…
Ve bu kramp zaten girmiştir ve bu sebeple de zaten İran, Afganistan’da Taliban’ı devirmek için, tıpkı 2001’de gene Taliban’ı devirmek namına ABD ile açık açık işbirliği yaptığı gibi, her türlü şeytanlığı yapmaya da hazırdır... Ne hazırı, zaten şeytanlığını işletmeye çoktan başlamış vaziyettedir… Zaten İran bunu daha geçen yıl, resmî ağızdan aynen şu şekilde ifade etmiştir:
“Afganistan’da Taliban’a karşı durabilecek tek güç IŞİD’dir ve Taliban’ı IŞİD ile durdurmalıdır!”
Bu cümle, İran diplomasi hançeresinden çıkmış görünse de, gerçek manası şu olmak kaydıyla Şeytan abecesinden tekellümdür:
-Sünnîlik namına kıpırdayan her belirişi, kim ve ne olduğuna bakılmaksızın herkes ve her şeyle işbirliği yaparak yok etmelidir!
Anlayacağınız, İslam dünyasının salâbet ve saadeti için anlamanız gereken en önemli meselelerden biri, bugün İran’a hulul etmiş vaziyetiyle Şiîliğin bu özelliğidir… Bu özelliği Batı bilirken Müslümanların bilmeyişi, Şeytanî kıskacın Batı ve İran arasındaki icrasına yol verir, vermektedir ve idrakinden mahrum olduğumuz her devir de verecektir…
Unutmayalım; devrin Papası için kendi Tanrısının bir lütfu olan Şah İsmail desisesi, İslam dünyasına verdiği onca zarar ve Batı dünyasına sağladığı onca avansa rağmen, Allah’ın bir lütfu olan Sultan Yavuz ile giderilmişti de, o gün Allah lütfunu celp eden şey Sultan Yavuz’un imanî feraset ve İslamî cesareti olmuştu…
Söyleyin, bugün bu feraset ve cesareti, toplumsal ve idarî manada ne kadar gösterebilmekteyiz?