İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Yakıt zammı sağanak halde… Yakıt istasyonları, köpüğü taşmış bir kahve cezvesi gibi, zamlanmadan hemen evvel daha ucuza yakıt almak isteyenlerin arabalarıyla hercümerç halinde… Adam kalkıyor, milyonların öznesi olduğu bu mağduriyet manzarasına bakıyor ve:
-Bu kuyruklar, yoksulluğu değil, ekonomik refah seviyesinin yüksekliğini gösterir!
Diyor. Kim peki? Ak Partili bir vekil…
Doğalgaz zammı, vatandaşı bir mitralyöz gibi tararken, kadın kalkıyor ve milletin yarası üzerinde vals yapar gibi bir umursuzlukla:
-Doğalgaza mini mini zamlar yaptık!
Diyebiliyor? Kim peki? Ak Partili bir vekil…
Menemen denilen zor gün yemeği, yapılabilmesinin zorlaşması yönünden “portakallı Pekin ördeği”nden rol çalmışken, adam kalkıyor ve:
-Gerekirse iki kilo domates almayız da, iki tane alırız!
Diye caka satabiliyor… Kim peki? Ak Partili bir vekil…
Dünya ekonomik vaziyetinin grip olduğu bir demde Türk ekonomisi, pankreas kanseri gibi iç delici bir hastalığa tutulmuş, enflasyonun elinden ölümlere duçar kılınmış ve dahi bu hastalığın acısını simitçisinden fabrikatörüne kadar herkes hissediyorken, beyim kalkıyor ve kanser ameliyatımıza hekim yerine nalbant sokulmuş hissini bize verdirircesine beyin yakıcı şu kıymet hükmünü konduruveriyor:
-Fiyatlar düşerse, enflasyon da düşer!
Kim peki? Ak Parti’nin ekonominin başına getirdiği adam…
Memleket yüreği ekonomik kriz sektelerine maruzken adam lütfedip televizyona demeç veriyor ve yüzünü de kızarmaksızın tutabilip:
-Çok net söylüyoruz. Ülkede yokluk denen bir şey yok. Her şeyde bolluk ortada!
Diye konuşabiliyor… Kim peki? Ak Partili bir vekil…
Ekonomik kriz, siyasetin de ana gündem maddesi olunca, muhalefetten bir vekilin Meclis kürsüsünden “Millet aç, midesine kuru ekmek dışında bir şey girmiyor!” diye ettiği bir lafı adam kalkıyor, pardon kalkmıyor, meclisin kırmızı koltuğuna kara bir politika kertenkelesi olarak kurulduğu yerinden kalkmadan aynen şu şekilde karşılayabiliyor:
“Midelerine kuru ekmek giriyorsa, demek ki aç değiller!”
Kim peki? Ak Partili bir vekil…
Aynı meclisin kürsüsünden başka bir muhalefet vekili, elindeki marulu gösterip “Şu marul 10 kuruştu, 50 kuruştu! Ya şimdi? Tam 23 lira 23 lira!” deyince, adam kalkıyor ve makama Japon yapıştırıcısı ile sabitlediği makatını sanki de milletin açlıktan bitap düşmüş bünyesi üzerine yerleştirir gibi:
“İyi ya işte! Demek ki para ediyor, ne güzel!”
Diye gevşek gevşek dalga geçebiliyor. Kim peki? Ak Partili bir vekil…
Elektriği, insanları gaz lambası devrine dönmeyi istetici çapta zamlandırdıktan sonra, bu vaziyete “Esnaf! Dükkânında karanlıkta ve soğukta oturuyor!” diye yöneltilen bir eleştiriyi, adam arlanmıyor ve tasarrufu takdir edasıyla kalkıp:
“İyi işte! Güzel bir şey bu!”
Diye karşılayabiliyor… Kim peki? Ak Partili bir vekil…
Mesele asgarî ücret olunca ve televizyon sunucusu da insanca yaşayabilmek için bu ücretin ne kadar olması gerektiğini sorunca, kadın kalkıyor ve kendisi kabzımalmış da buna rağmen kendisine kuantum fiziğine dair bir şey sorulmuş gibi bir edaya bürünüp şöyle diyebiliyor:
“Bilemiyorum. Onu düşünenler düşünsün, Allah da yardımcıları olsun!”
Kim peki? Ak Partili bir vekil…
“Domates pahalı!” diyene “Hile yapmayın! Domatesin on beş çeşidi var, pahalısı da var, ucuzu da!” diye karşılık veren, “Çiftçi zor durumda!” diyene çiftçilerin savurganlığından dem vurup bir de hallerini “Ayranı yok içmeye tahtırevanla gider ekin biçmeye!” diye özleştiren, nice kahvehane gezdikten sonra vatandaşın ekonomik kriz ile nispetini “Gamsız Celal!” edasıyla “Zamdan kimse memnun olmaz ama çok da şikâyetçi değiller!” diye raporlandıran, şunu eden, bunu eyleyen ama hepsi de vatandaşın en azından çektiği çileye anlayış yönünden ortak olmak yerine, bu acıyı sırf nefsanî menfaat ve şeytanî kibirleri yüzünden yok sayan, yetmedi onunla dalga geçen bu nevi kimselerin sayısını arttırmak mümkün… Hani örneklem hududunun, Ak Parti vekil adedine yakın bir yerlerden geçtiğini söylemek de mümkün… Nefsanî menfaat ve şeytanî kibir baremi artınca, vekil kalitesinin düştüğü de bir vakıa… Zaten vekil seçilmek için, hususi bir maharet belirtmenize gerek yok, yakın olunacak kimseleri iyi tespit etmeniz, sonra da bunları kendinize has bir üslupla iyi yalayabilmeniz yeterli… Yalakalık da, mutlaka zekâyı körelten ve kaliteyi düşüren bir şey… Hem içeride öyle kokmuş bir sistem kurulu ki, bu sisteme giren ve girince de kalmakta ısrar eden kaliteli kimseler de kaliteden bir anda düşüveriyor…
Mesela, muhalefetten yılan edalı bir kimse, Ak Parti cenahından muhatabına televizyon yayınında:
-Suriyeliler, hastanelere ücret ödemiyor!
Diye eleştiri getiriyor… Ve Ak Parti kanadındaki muhatabından cevap geliyor:
-Hayır! Suriyelilere hastane ücretsiz değil! Ödemelerini Sağlık Bakanlığı yapıyor!
-E tamam işte! Ödemiyorlar!
-Ödüyorlar efendim! Suriyelilere hastane ücretsiz değil! Ödemelerini Sağlık Bakanlığı yapıyor!
-Allah Allah! İşte Sağlık Bakanlığı devlet ve devlet ödeyince Suriyeliler de ücretsiz gitmiş oluyorlar hastaneye!
-Ne alakası var efendim! Suriyeliler hastaneden ücretsiz hizmet almıyor! Ödemelerini Sağlık Bakanlığı yapıyor!
Aynen bu minvalde ve daha uzun vakit alarak ilerleyen bu diyalogun, insanı fıtık edici tarafında kaydettiğimiz üzere Ak Parti müdafaasında bulunan bir kimse var… Ve bu vaziyetin afaka ilan ettiği bir de gerçek:
-Menfaat basireti kör eder, yalakalık zekâyı köreltir, böylece kalite düşer, kaliteden düşenler de, idareden düşerler!
Evvela ve defaatle kaydettiğimiz üzere, Ak Parti’de, ciddi bir kalite kaybı baş göstermiştir, milletvekillerin ekser kısmı hususi maharetlerine göre değil, kimilerinin süfli menfaatine göre seçilmiştir ve dahi Başkanlık Sistemi, tam manasıyla işletilemediği için işletilememezliğinden doğan nice aksaklık da, memleket mekanizmasını dumura uğratmıştır! Ak Parti’nin, 2018 belediye seçimlerinde milletten öncü ama yıkıcı bir deprem halinde yediği tokat, gene aynı kadro kalitesizliğinden neşet bir aforizma ile “Soğana patatese İstanbul’u sattınız!” şeklinde milleti suçlayıcı ve bıyık altı bir lisanla izah edilmiştir. Oysa milletin meselesi tek başına soğan-patates olmaktan ziyade, soğan-patates meselesinde çektiği madde sancısına ilaveten Ak Parti’nin bu sancısına kayıtsız kalmasından husule gelen mana sancısıdır… Millet, memleketini yirmi yıldır yönetmekte olan Ak Parti’ye bakınca artık, az evvel kısa bir geçit resmini sunduğumuz milletvekillerini görmekte, onların toplam manzarası acısının tuvaline Fransız İhtilâli’nin Kraliçe Maria Antoinette’sini tersim etmekte, meşhur Kraliçe de kendisine atfedilen meşhur dövizi oradan çığırıp durmaktadır:
-Ekmek bulamazsanız, pasta yeyiniz!
Evet, Kraliçe Antoinette sanki de Ak Parti’nin gamsız milletvekillerine toptan hulul etmiştir ve meşhur dövizini de tek tek ve değişik vesilelerle onların ağzından tekellüm etmektedir…
Tekrar edelim; Fransız İhtilâli’ne giden yolda Fransa idaresi, açlıklarına sebep oldukları Fransız halkına bir de, onların kabul edilme arzuları üzerinden bigâne kalmasaydı, belki bütün Fransa açlıktan ölürdü ama gene de ihtilal kopmazdı! Ama açlığa bigâne kaldılar ve ihtilâl de koptu!
Ak Parti için de aynı şey… Ak Parti, memleketi tek başına idare ediyor olmaktan kaynaklı olarak müsebbibi de olduğu ekonomik krizi, eğer milletin acılarına ortak olmak yollu bir edayla göğüsleyebilirse, belki millet açlıktan çok bîzar olur ama yirmi yıldır omuzladığını sırf açlık sebebiyle omuzlarından silkelemez… Ama görünen ve bir bukle de olsa gösterdiğimiz manzara, Ak Parti’nin, milletin acılarını görmezden gelip ıslık çalıp tavana baktığı, yani politik hokkabazlıklar ederek vaziyeti geçiştirmeye çalıştığını pek açık bir şekilde tenazur etmektedir… Yani el’an Ak Parti devrilme yoluna girmişse, Ak Parti’yi bu yola sokan ne iç ne dış güçlerdir, bizzat Ak Parti’nin kendisidir. Bu sebeple başka sebep bakınmaya da gerek yoktur; devirirse Ak Parti’yi ne şu, ne bu, bizzat Ak Parti’nin kendisi devirecektir!
Son söz sadedinde şunu da kaydetmeden geçmeyelim; bu yolun sonunda Ak Parti’nin yirmi yıldan sonra devrilmesi gibi bir durum husule gelirse, az evvel bir geçit resmini sunduğumuz kalitesizlik silosundan gene milleti suçlayıcı sesler yükselecek ve “Erdoğan’ı Abdulhamid’in yalnızlığına terk ettiniz!” gibi beylik lakırtılar ile bizzat faili oldukları bir cürümden sıyrılmaya çalışacaklar… O gün, bugüne dek olanları elbet hatırlatacak ve ortaya çıkan her ne ise ona müsebbip olarak kendi kalitesizlikleri ile bu kalitesizliklerini sahneye sürenleri elbet işaretleyeceğiz!