İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Diyoruz ya; Türkiye’de fikrin en büyük düşmanı, iktidarı muhalefetiyle siyaset kurumunun ta kendisidir! Aslında bunu biz demiyoruz, bunu siyaset kurumunun kendisi hem hâl lisanıyla, hem de dil lisanıyla haykırıp duruyor. Bu dediğimiz, görebilen için bedihî bir hakikattir…
Değil mi dersiniz?
Ağrı Dağı misal, vaziyet lisanıyla koca gövdesini ortaya kor ve “Ben buradayım!” der… Ona hiç “Sen aslında yoksun!” denilebilir mi? Denilemez!
İşte Türkiye’de siyaset kurumunun fikre en büyük düşmanlığın merkez karargâhı olması da, Ağrı Dağı’nın vaziyet lisanıyla varlığının ikrar edişinden daha bedihî bir gerçekliğe taalluk eder. Yalınız bunu anlamak için, Ağrı Dağı’na bakan baş gözlerinden öte bir maliklik, az da olsa fikir malikliği belirtmeniz şarttır.
Öyle ya; fikrin yokluğu, fikrin varlığıyla ancak tespit edilebilir… Ve dahi fikre çektirilen acı da, fikir sancısını az da olsa çekmişlerin anlayabileceği bir keyfiyettir!
Bu olduktan sonra, misal bin başlı bir “siyasetçi” topluluğuna toptan nazar etseniz, gözünüze asgarî dokuz yüz yetmiş gagalı bir tahrif ağaçkakanı ilişecektir. Tek gövdeli ama dokuz yüz yetmiş başlı bir tahrif ağaçkakanı…
Bu ağaçkakanlar, her biri ayrı ayrı ne ile meşgul olurlarsa olsunlar, gerçekte ortak tek meşgaleleri vardır ki; o da siyaset (politika) ile uğraştıkça fikrin ağacını gagalamaktır, onda onulmaz yaralar mesabesinde oyuklar açmaktır!
Orman ahalisinden oy almak uğruna, ormanda oymadık ağaç bırakmaz bunlar…
Üstelik ekosistemin ağaçkakanları, ağaçları oyup kurumalarına sebep olurken, hiç olmazsa zararlı bazı böcekleri de yiyerek verdikleri zararın karşılığını öderler ama politik sistemin bu ağaçkakanları, hem fikrin ağacını oyarlar, hem de böceksiz o ağaca böceği bizzat üzerlerinde taşıyarak kendileri getirirler…
Heyhat ki; tüylü kanatlı bir orman ağaçkakanının gagası ile Türkiye’deki fikirsiz siyasetçi tipinin ağzı aynı şeydir! Biri ormandaki ağaçları oymak için gagalar, diğeri vatandaki oyları toplamak için saçmalar ve bu “gagalamak” ile “saçmalamak” fiilleri, zücaciye dükkânına girmiş fillerden daha âlâ zararı ağacın ve fikrin asli zatına verir!
Çünkü; ikisinin de, ormanın ve vatanın, ekolojik ve fikrî minvalde selametiyle ilgisi yoktur!
Ağaçkakanlar oyabilmek, “fikirkakanlar” oy alabilmek için yaşamaktadır!
Oyabilince ve oy alabilince de, birinin gagası bileylenir, diğerinin maması bereketlenir!
●
“LGBT hakkında ne düşünüyorsunuz?”
Bu sual, “muhafazakâr” ve “dindar” bir partinin üst düzey yöneticisine (Mehmet Özhaseki) geliyor… Bütün bir fikir örgüsünden mahrum oldukları için, paha biçilmez kıymetlerin sahası mesabesindeki tasavvufu bile “menkıbe endeksli” ve parçalı, her parçası da yek bir diğer parçasıyla çelişik bir fikirsizlik vasatında yaşayanların varlığını biliyorduk da, bu öldürücü ameliyenin fikirsiz siyaset sahasında da tatbik edildiğini pek bilmezdik…
İşte bu duruma bir nişane olarak mezkûr “muhafazakâr ve dindar” yönetici söze bir menkıbe ile başlıyor… Bu menkıbede Sümbül Efendi, talebelerine:
“Muhalfarz, Tanrı olsaydınız ne yapardınız?”
Diye bir sual ediyor. Talebeler türlü türlü hâşâ çekiyorlar ama sonra hoca tarafından talebeler cesaretlendirilince de her biri kendince “Kışı kaldırırdım!”, “Fakirliği yok ederdim!” nevinden cevaplar veriyor… Bu sual en son, hiç cevap vermeyen Musa Muslihiddin isimli parlak öğrenciye tevdi edilince de, ondan:
“Ben her şeyi merkezinde bırakırdım, zira Allah hiçbir şeyi lüzumsuz yaratmamıştır!”
Şeklinde bir cevap geliyor… Allah’ın, bütün varlığı, kendisine nispeten olması gerektiği bir minvalde yaratıp, sonra da varlığın kendisine nispeten olması-akması gereken bir minvale doğru sürdüğü hakikatini havî bu cevabın haliyle başta Sümbül Efendi, herkesin takdirini kazandığı ortadadır da, ilk bakışta LGBT mevzuuna nasıl baktığını bu menkıbeyle izaha kalkışan politikacının, hak ile batılı, Allah’ın muradı ile Şeytan’ın muradını biribirine karıştırıp kokteyl yapıcı hali ilk bakışta meçhuldür, dikkatlerden kaçıcı, gözlere takılmayıcıdır…
Şöyle ki; mezkûr siyasetçi, bu menkıbeyi anlattıktan sonra, bu menkıbeyi de asla anlamadığını, hatta Allah’ın kudret ve muradını eksiksiz gösterici bu menkıbeden, Allah’ın kudretini –hâşâ!- yamuk, muradını da –bin kez hâşâ!- şaşı gösterici bir netice çıkardığını ortaya koyarcasına şöyle diyor:
“Allah, her şeyi bir düzen üzere yaratmış… Madem Allah yaratmış, (LGBT’yi kast ederek) hepsinin başımızın üstünde yeri vardır. Onları Allah’ın yarattığı bir emanet gibi görmek her kulun, her inançlı insanın vazifesidir diye düşünüyorum. Dediklerim dışında onlara saygılı olmaktan ve tercihlerine saygılı bulunmaktan başka bir şey gelmez elimizden…”
Olanı ve olması gerekeni Allah’a matuf kılıyormuş gibi duran bu cevabın, gerçekte Allah’ın hakkını kaç yerinden baltaladığını, Allah’ın muradını kaç yerinden perdelediğini bin delille ortaya koyabiliriz de, bütün bu zahmete gerek koymayıcı tek bir sual halinde ve kestirmeden biz de mezkûr “muhafazakâr” politikacıya şöyle soralım:
-Madem Şeytan’ı da Allah yarattı, onun için de başınızın üstünde bir yer var mıdır?
Öyle ya; Allah, maktulü de yaratandır, katili de! Öyleyse Allah, her katledileni başlarımızın üstüne yerleştirmemizi de bizden istemiş midir?
Ya da Allah’ın Kur’an’da bizzat lanetlediği eşcinsellik ve eşcinselleri, yasak mecrasına doğru itekleyecek olan nedir, kimin gücü, kimin elidir, Zeus’un şimşeği midir, Nemesis’in kırbacı mıdır, nedir?
Toplumları, ruh ve kültür maktaından ısıran tüm rezillik, nesacet ve fuhşiyatı Allah yaratmıştır da, sonra “Eşya zıtlık ile kaimdir!” keyfiyetince bunları, asalet, necabet ve hasenat ile beraber ve kardeş kardeş yaşasın diye başıboş mu bırakmıştır? Yahu, her Cuma günü Cuma namazında Allah’ın şu ayetini mutlaka dinlemiyor muyuz:
“Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder; hayâsızlığı, kötülüğü ve zorbalığı YASAKLAR. İşte Allah, aklınızı başınıza alasınız diye size böyle öğüt veriyor…” (Nahl-90)
Allah’ın yasak koyduğu şeye yasak getiremeyecek kadar kudretten düşük olmak neyse de, kudretsizlikten öte Allah’ın yasak koyduğu şeyi bir de “baş üstü makamına” yerleştirmek, o kişi ya da o parti için fikirsizliğe ve kafasızlığa delalet etmez mi, böyle bir kişi ya da partinin, eko-sistemde ağaç oyan bir ağaçkakan değil de, poli-sistemde fikir oyan bir “fikirkakan” olduğunu göstermez mi?
Sümbül Efendi, öğrencilerine “Muhalfarz” kaydıyla “Tanrı olsaydınız ne yapardınız?” diye sual etmişti ve en doğru cevabı da en has talebesi, Allah’ın hiçbir şeyi, mutlaka bir imtihana konu olmak kaydıyla lüzumsuz yaratmadığını göstermek sadedinde “Her şeyi olduğu gibi bırakırdım!” diye cevap vermişti.
Mezkûr siyasetçiye de öyleyse birisi “Sen Tanrı olsan ne yapardın?” diye mi sormuştur?
Hem sorulan sualin mevzuu LGBT değil midir, bu sualin cevabını zaten Allah öz kitabında vermemiş midir, yoksa fikirkakanlık edilen bu bağlamda kişi, kendisini haşa Allah’tan daha merhametli mi görmektedir?!
Daha ne kadar izahlandıralım? Gerek var mıdır?
Allah’tan daha merhametli görünmek pozuyla, ağaç değil ama oy kapmak yolunda fikir ve iman ağacını oyan bu nevi fikirkakanlara her Müslüman, imanından ve fikrinden aldığı hakla her karşılaştığında şunu hatırlatmalı:
-İbnesi, lezbiyeni, şusu busuyla, cemiyetimizi yurt dışı fonlarının da desteğiyle tam bir Lutistan’a çevirmek isteyenlere karşı, fikrimin ve imanımın yumruğu olmayacaksan, ailemi, kültür ve namusumu korumak için kanunun eli olmayacaksan, niye varsın? Yoksa travestisine, geyine, lezbiyenine, transgerderine, transseksüeline, interseksine filan, “Allah yarattı deyu” baş üstü eyvanı olmak için mi varsın?!
Allah, milletimizi ve vatanımızı, oy için, fikir ve iman gözümüzü oymaktan bile çekinmeyen “fikirkakan siyaset” ve “fikirkakan siyasetçilerin”, görünür görünmez şerlerinden muhafaza eylesin!