İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Yıllardır işkillendiğimiz bir husus olarak kaydedip durmaktayız:
-“Terör koridoru” denilen şey gerçek bir tehlike değil, gerçek tehlikeyi gözden kaçırmak için Türkiye’ye doğru sallanıp duran bir hipnoz madalyonudur!
Ne demek bu? Evvela kaydettik ama TBMM’de oylanıp kabul edilen sınır ötesi operasyon tezkeresi vesilesiyle ve birtakım hatırlatmalarla güncelleyelim:
Suriye’de karışıklık ne zaman başladı? 2011’de… Peki, PKK-PYD, Suriye’de şu an hâkim olduğu Fırat’ın doğrusundaki alanlara ne zaman yerleşti? 2015’te… Türkiye bu PKK-PYD yerleşmesine o zamandan bugüne hep karşı idi. Hal böyleyken, PKK’yı bu bölgede sarmalayıp alenen semizlendiren ABD, 2019’da Suriye’den çekilme kararı aldı. Buna rağmen “terör koridoru” gerginliği sürdü. Hatta tam da bu evrelerde bu gerginliğe zirve yaptırıldı. 6 Ekim 2019’da Başkan Erdoğan’la telefonda görüşen ABD Başkanı Trump, ABD’nin Suriye’nin kuzeyindeki noktalardan çekileceğini taahhüt etmekteydi. Böyleyken 9 Ekim 2019’da Trump’un “Aptal olma!” hitabını havî mektubu Başkan Erdoğan’a ulaştı. Ve aynı gün Barış Pınarı Harekâtı başladı. (9 Ekim 2021)
●
Burada bir soluk alalım ve 2015 ilâ 2019 arasındaki dört yılı, Türkiye kamuoyunun “terör koridoru” ile iyice gerildiği bir süreç olarak işaretleyelim… Ama tam burada bir de meseleye tam vakıf olmayanlar ve daha da vakıf olabilecekler için “terör koridoru”ndan kastın ne olduğunu da kısaca kaydedelim:
İran sınırındaki Kandil Dağı’ndan başlayıp, Türkiye’nin güney sınırlarını 320 kilometre boyunca Irak’ı kuzeyinden itibaren yalayan ve sonra tam 920 kilometre boyunca da Suriye sınırını takip edip Akdeniz’e ulaşan hayali bir hat, Suriye’deki karışıklıkların da yol açmasıyla PKK tarafından ele geçirilmek istenince bu hatta, Türkiye tarafından “terör koridoru” ismi verildi ve tam dört yıl boyunca Türkiye basın, matbuat ve televizyonlarında belki dört trilyon kere bu tabir tekrar edilip duruldu ve Türkiye siyasetinin de başköşe kavramlarından biri olarak kullanıldı.
2015 yılı itibariyle bu hat, yalnız PKK’nın değil, alacalı bir yılan gibi uzanan vaziyetiyle birçok gücün elindeydi. Hattın Suriye topraklarındaki kısmının doğusundan batısına doğru Kamışlı, Resulayn, Tel-Abyad, Ayn El Arap (Kobani) gibi yerler PKK’dayken, araya giren Fırat’ın karşı yakasındaki Cerablus’da, DEAŞ başını hatta sokuyor, ondan sonra Azez ile ÖSO araya giriyor ve ondan da sonra Hatay’a bitişik olarak Afrin’de tekrar PKK kendini gösteriyordu. Yani “terör koridoru”, Türkiye namına belirlenmiş bir PKK emeliydi, tahakkuk etmiş bir emel değildi…
●
Şimdi; aldığımız soluğu verelim ve ne demek istediğimizi bir çırpıda söyleyelim:
Aslında ABD ve PKK, “terör koridoru” denilen hattı en başından beri istememekte, koridorun hem Fırat’ın batısında hem de doğusunda kalan kısmını ister gibi gözükmekteydiler! Hatta bu ister gibi gözükme vaziyetlerini, Fırat’ın doğu ve batısındaki bazı yerleşim yerlerini ele geçirmek şeklinde fiile de dökmüşlerdi ve bunu da sırf, Fırat’ın doğusunda ve kuzeydeki hattın berisinde kalan ve el’an yerleşmiş bulundukları topraklardaki PKK varlığını perçinleyebilmek ve sonraki safhalarda bu koridorun ele geçirdikleri mevkilerini, hem ABD üzerinden Türkiye ile pazarlık unsuru olarak kullanmak, hem de Türkiye’ye operasyon avansı olarak verebilmek için eylemişlerdi.
Şimdi geriye dönelim ve “terör koridoru” denilen hatta Türkiye’nin yaptığı hamleleri periyotlaştıralım:
24 Ağustos 2016 Fırat Kalkanı Harekâtı… Operasyon mıntıkası Fırat’ın batısı ve hedefte DEAŞ’ın elindeki Cerablus ve El-Bab… Hedef DEAŞ olunca, ABD ve Avrupa’ya bir şey anlatmak zorunluluğu da olmadı…
15 ay sonra…
20 Ocak 2018 Zeytin Dalı Harekâtı… Operasyon mıntıkası Fırat’ın batısı ve hedefte PKK’nın elindeki Afrin… Hedef PKK olunca, ABD ile ipler, bizce ABD tarafından kontrollü bir şekilde gerildi. Hatta New York Times, o dem şu manşeti attı:
“Türkiye, ABD’nin DEAŞ’a karşı en büyük müttefiki Kürtlere topyekûn savaş açtı!”
Operasyon başında ABD, Türkiye’yi Afrin konusunda uyardı. Operasyon bittiğindeyse her şeyin bilgileri dâhilinde olduğunu söylemekten geri durmadılar. Ama en son, pastaya çileğini koyar gibi şu açıklamayı da yaptılar:
“YPG’liler (PKK), etkin bir güç olduklarını kanıtladılar. Onlara binlerce kayba mal oldu ama onları gördünüz. Koalisyonun desteğiyle IŞİD’i Suriye’de sildiler…”
Bunlar hep, bir şeylerin yolunu yapmak ve Türkiye’yi, kendilerine rağmen operasyon yapmış ve eline hak ettiğinden fazlasını geçirmiş olarak göstermeye yönelik kurgulu açıklamalar idi. Türkiye, ABD ve Avrupa’ya ve hatta Rusya’ya çok şey anlatmak zorunda kaldı.
17 ay sonra…
9 Ekim 2019 Barış Pınarı Harekâtı… Operasyon mıntıkası bu defa “terör koridoru”nda olarak Fırat’ın doğusu ve hedefte gene PKK’nın elindeki Tel-Abyad ve Resulayn… Hedef gene PKK olunca, iddia ettiğimiz şey açısından ABD ile “kontrollü” gerginliğin de artması gerekirdi. Öyle olmadı mı? Oldu. ABD Başkanı Trump, ABD’nin operasyona net olarak karşı olduğunu söylemekle kalmadı, Türkiye’yi, içinde ne olduğu meçhul bir pakete de şamil bir üslupla tehdit etti:
“Daha önce belirttiğimi yinelemem gerekirse, Türkiye benim büyük ve eşsiz bilgeliğimin sınırlarını aşacak bir şey yaparsa, Türkiye ekonomisini, daha önce de yaptığım gibi tamamen yok edip imha edeceğim!”
Hatta 15 Ekim’de ABD, Türkiye için göstermelik olduğu çok belli yaptırım kararları bile aldı. Birkaç bakanın, ABD’deki mal varlıkları dondurulacaktı! Gerginlik böylece sündürüldü ve ennihayet ABD ile anlaşıldı. Buna göre ABD’nin en başından beri onayladığı güvenli bölge oluşturulacak ve terör unsurları Türkiye sınırından 32 kilometre güneye çekilecekti! Bu yeni bir şey miydi? Elbette hayır! Yani aslında ortada yeni bir şey yoktu, Obama devrinde ikrar edilen ve 2019 Ağustos’unda varılmış bir anlaşmanın tahakkukuydu bu… Yeni olan şey, Türkiye’de yeniden sergilenen “yeni kazanılmış dev bir zafer” havasıydı! Böylece gözler ve kamuoyu, kurulduğu halde takviye edilmekte olan Fırat’ın doğusunda ve daha güneydeki terör devletinden uzak tutulacaktı.
Peki, Trump’un “büyük ve eşsiz bilgeliğinin sınırlarını aşmak” şeklinde ifade edilen tehdit paketinin içinde ne var idi? Elbette 2015’ten beri hudutlarını bile, Suriye petrol sahalarını da havi olarak belirlediği “PKK devleti”… Kürt’ü toptan Allahsızlaştırmaya da matuf pisliği ve İkinci İsrail olmaya şayan itliğiyle, Teröristan…
●
İddia ettiğimiz üzere ABD, sahte bir hamleyle ele geçirdiği ve “terör koridoru” üzerinde bulunan noktalardan PKK’yı, hem de Türkiye’ye “Sakın yapma, kötü olur!” gibi sahte tehditlerin tentesi altında çekiyor, bu bölgeleri önce 15 ay, sonra da 17 ay sonra taksit taksit Türkiye’ye terk ediyordu ya, işte bu durum hem Türkiye kamuoyunu teskin ediyor hem de Fırat’ın doğusundaki terör devletine iyice kökleşmesi için yeni bir zaman avansı veriyordu...
Ve işte, 15 ay ve 17 ay aralıklardan sonra yaklaşık bir o kadar süre geçtikten sonra, Fırat’ın doğusunda kalmış ve Rusya denetimindeki PKK mevkilerinden Türkiye ve ÖSO askeri üslerine enteresan bir şekilde saldırılar arttı. Rusya’nın, PKK-PYD terör devleti mevzuunda ABD ile hemen hemen aynı noktada olduğunu da kaydederek hatırlatalım, aylardır PKK’nın güdümlü füzeler, havanlar, roketler, bombalı araçlar ve keskin nişancı atışlarıyla asker ve polislerimize, hatta Karkamış gibi Türkiye sınırları içindeki yerleşim yerlerine saldırı haberlerini izlemiyor muyuz televizyonlarda?
Peki, Türkiye’yi yıpratması ve iradesini kırması muhal bu eylemler, askerî ve siyasî teknik bakımından ne için yapılmış olabilir? Cevap verelim; tahrik! Peki, ne için tahrik? Cevap verelim; Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı’ndan sonra, Türkiye’ye sınırları boyunca uzanan koridorun son taksitini de ödeyecek operasyon için!
●
İşte bu operasyon için birkaç gün önce TBMM’den tezkere çıkarıldı. Fırat’ın doğusunda, aralıklı iki şamandıra gibi PKK-PYD’nin elinde kalan iki nokta var. Münbiç ve Tel Rıfat… Buralarda Rusya’nın gözetimi var. Öyleyse bir pazarlık da Rusya ile dönmüş olmalı… O ne olabilir? İdlib’in güneyindeki Cebel Zaviye bölgesi ile M4 Karayolu güneyinin, Rusya ve İran destekli Esed rejimine bırakılması… Bunun manası ya? İdlib’te sıkışıp kalmış Müslümanların daha da sıkışması!
Yani İdlib bir göl ve Müslümanlar orada yakalanmaları hâlâ zor levrek sürüleri ise, bu andan sonra İdlib bir havuz olacak ve Müslümanların yakalanması için de bu havuza uzun sopalı bir balık kepçesi daldırmak yetecek… Bunun dışında tezkeresi çıkan operasyonun hedefinde, Fırat’ın doğusunda kalan Ayn El Arap da (Kobani) olabilir. Zira burası, 2019 Barış Pınarı ile aldığımız Tel-Abyad ve Resulayn ile 2016 Fırat Kalkanı ile aldığımız Fırat batısındaki Cerablus arasında kalmış vaziyette… Türkiye bu hattı birleştirmek isteyebilir. Bu da bizim “Zaten terör koridoru baştan Türkiye’ye verilecekti ama bunu kanırta kanırta ve taksit taksit vererek Türkiye’nin daha büyük felaketleri hem görmemesi, görse bile ses çıkartamaması sağlanmak isteniyor!” iddiamıza uygun bir şey olur…
Ahanda bir kenara yazın!
Türkiye, dördüncü taksitini tahsil için çıkan tezkere ile yapacağı operasyonu başarı ile gerçekleştirecek, en büyük ihtimalle Fırat’ın batısındaki Münbiç ve Tel Rıfat’ı alacak, daha düşük bir ihtimalle Fırat’ın doğusundaki Ayn El Arap’a girecek (Kobani), ikisinden de düşük bir ihtimalle her iki mıntıkaya yönelip ikisini birden ele geçirecek, bunun karşılığında da Rusya-İran-Esed rejimi lehine ve İdlib sahasında ıslık çalıp tavana bakmak nevinden geri adımlar atacak, bundan daha da beteri, farelerin kemirecekleri kulağı evvela ağızlarındaki salgılarla uyuşturmaları gibi, Türkiye kamuoyu Fırat’ın doğusunda ve Suriye topraklarının neredeyse üçte birinde fiilen kurulmuş olan PKK terör devletine dikkat teksif edemeyecek şekilde uyuşturulmuş olacak, böylece terör devleti, Türkiye’deki oluşan “dev bir zafer kazanmış olma” hissine müsavi olarak, kendi muhitinde kökleşmek için bir o kadar daha zaman kazanmış olacak…
Tüm bu dediklerimizi gerçekten insafla anlamak isteyen önüne, an itibariyle “Suriye’de kim nerede hâkim” nispetiyle hazırlanmış bir harita açsın ve bu haritanın üçte birlik kısmında ABD’nin, tam bir devlet imajıyla tesis ettiği PKK terör devletini görsün, sonra da Türkiye’nin toplam Suriye haritasındaki mevcudunun, bir suratın ancak bıyık mıntıkası kadar olduğunu fark etsin ve dördüncü taksiti tahsil için beklenen operasyonla bu suratın alından çeneye hiçbir mevkiine uzanmayacağını, ancak bıyık uçlarını az sarkıtmak vasatında olduğunu anlasın!
Bu bıyık sarkıtıldığında da -ki sarkıtılacak!- , Türkiye’ye en çok Fırat’ın doğusunda günden güne semizlenen terör devletine bıyık burmaktan başka bir uzak maliklik doğmayacak!
●
Toplamda ne mi diyoruz? Şunu:
-Türkiye’ye ölümü gösterip vereme razı ediyorlar ama asıl ölüm Türkiye’ye, görüp de çekindiği ölüm üzerinden değil, kendisine razı edildiği verem üzerinden gelecek! Öyleyse 2015’ten beri bir gulyabani gibi bize gösterilen “terör koridoru” isimli hipnoz madalyonuna bakmayı bırakmalı ve tendeki son kuvvet ve kudretiyle ABD’nin “garantörlük” sıfatıyla PKK için kurduğu terör devletini bölgeden süpürmenin yollarına bakmalı… Peki, 2015’ten beri bunu yapıyor mu? İşte yapmadığını kaydediyor, yapıyor olduğu şeyin de terör koridoru denilen hatta, tam da ABD ve PKK’nın istediğine uygun olarak oyalanmak ve kendi kamuoyunun bu bölgede yaşananlarla teskin edilmek olduğunu söylüyoruz!
2019’da Barış Pınarı Operasyonu’ndan sonra ne demiştik, hatırlatalım:
“Evet, Barış Pınarı Operasyonu ile Mehmetçik, sahaya inmiştir, çok harfli ve tek manalı PKK-PYD-SDG domuzlarını görmüştür ve katî bir surette onları yenmiştir de… Tamam da, bu durumun, zaten olması beklenen bir şey olduğundan mülhem olarak, Roma İmparatoru Julius Sezar’ın kazandığı bir zafer sonrası Roma Senatosu’na gönderdiği bir mektuba işlediği:
-Geldim, gördüm, yendim!
Deyişiyle karşılanması ve arkası muğlak ve çetin bir savaş arifesine girilmişken, mutlak ve erilmiş bir zafer bayramı havasına girilmesi doğru mudur?”
El’an söylediğimiz şey o zaman söylediğimizden farklı mıdır?
Ve o dem eylenmekte olan yanlışın, el’an gene eylenmekte olduğunu kaydetmemiz söyleyin, vatana dostluk etmek değil midir?
Vatanı, Kemalizm hummasının daralttığı şekliyle idare, tepelere doğru kır çiçeği toplata toplata aheste yürütür de şöyle bir baş doğrultup tepelerden inmekte olan düşman unsurlarına bakmayı akıl ettirmez!
Bu nevi bir akılsızlık taksit taksit vadeye bağlanmaya devam ederse, çok değil, kısa süre sonra tüm dünya tarafından tanınmaya başlanan bir “PKK devleti” ile maddesinden ve manasından bukağılanır!
●
Görememek ahmaklık, görüp de çaresiz rıza göstermek acziyet, görüp de memnun olmak ihanet, görüp de esaslı hamlelerle itiraz etmek asalet…
Bizde devlet idare mekanizması, dördüncü tavrın direğinde bir bayrak gibi yükselmesi gerekirken, dört ayaklı bir masa gibi duran bu dört vaziyetin üzerinde tepeleşir… Ve fikirsiz bön partizan, amade kör bürokrat, mamacı piç matbuat hep birden ona, her halükârda bayrak dalgalanan o direkmiş gibi bakar, baktırır!
Bu sebeple de memleketin burnu bir türlü boktan çıkmaz!