İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Birkaç hafta önce, LGBT’nin 2021 yılı “19. Onur Yürüyüşü” yapıldı. Daha doğru ifadesiyle, yapılmak istendi, izinsizlerdi ama gene de kendilerini gösterdiler. İzinsiz oldukları için on binleri meydanlara yığamadılar ama “Artık biz de varız! Kabul edeceksiniz!” yollu bir caka arzı için gene de meydan yerine çıktılar, polis kalkanlarına memelerini sürttüler, yoldan geçen başörtülülere sataştılar, kıçlarını açıp kameralara gösterdiler, evvela seçtikleri tipler üzerinden bir özgürlük savaşçısı gibi “Hürriyet!” diye değil de “Aşk!” diye yırtınıp durdular. Kastları, ne salt aşk, ne salt hürriyet, ne de aşk hürriyeti ya da hürriyet aşkı değildi, apaçık, erkeğin erkekle düzüşme, kadının kadınla büzüşme sapıklığı idi.
Yürüyüşleri yasaktı ama artık var idiler. Yara, bir kere azmış, içi irin dolmuştu. Devletin yürüyüşlerine koyduğu yasaksa, içi irin dolmuş yarayı, merhemsiz, ilaçsız bir tamponla kapatmaktan başka bir manaya gelmemekteydi…
Suçluları fişlemek, tarihe not düşmüş olmak için kaydediyoruz:
- “19. LGBT Onur Yürüyüşü”ne yasak koyanlar, bu yürüyüşün belirttiği yarayı azdıranlarla aynı kişilerdir!
Peki, kim bunlar? CHP’liler mi, HDP’liler mi? Elbette değil… Onların zaten varlık gayesi, memleketin maddede ve manada toptan ibneleşmesi… Öyleyse kimler? Memleketi toptan dindar yapmak isterken, memleket içinde topların geçit takı kurmasına kadar giden vaziyetin mesulü kimler? Cevabı çok açık aslında:
- 2003’teki kırk-elli kişilik “1. Onur Yürüyüşü”nden, “19. Onur Yürüyüşü”ne kadar geçen 18 yıllık sürede, Türkiye gemisinin dümenini tek başına kimler elinde tutuyorsa, onlar… Eşcinselliğin, belirttiği kaba et sapıklığından öte, belirttiği ideolojik sapıklığın “abra kadabrası” mevkiindeki “Toplumsal Cinsiyet” kavramına, hem de muhafazakâr, başörtülü, dindar halleriyle hoşamedî eden, bu kavramı baş tacı etmeye odaklı bir reverans tavrıyla selamlayanlar ve ellerindeki idare hassasıyla onu Milli Eğitim’den YÖK’e, YÖK’ten Diyanet’e kadar sokmadık ve eliyle tatbik edilmedik devlet kurumu bırakmayan, yıllar boyunca Müslümanların ikaz haykırışlarına kulak tıkayan, memleketi maddede ve manada ibneleştirmek isteyenler bir zamanlar kale surlarımızın dibinden aval aval bakınmakla yetinirken, onlara içeriden kapıları açan, böylece ruh, fikir, kültür ve ahlak kalemizin içinden istilasına yol veren, en sonunda da bütün bu işlerden geri adımı, eyledikleri bu işlerin fecaatini anladıklarından değil, oy kaybına maruz kalma endişesiyle atan, aslında atmayan, atar gibi yapıp atmayanlar kimlerse, işte onlar!
Arşivler zaten Batı başkentlerinin şeytan kasvetli binalarında üretilen “Toplumsal Cinsiyet” kavramıyla kimlerin sırnaştığını, kimlerin bu kavramı bir besmele levhası gibi Müslüman dükkânına asmaya kalktığını, kimlerin aynı kavramı bir şurup gibi Müslümanlara “Cehalet ve kabalığını gidermek istiyorum, aç ağzını!” diye yutturmak istediğini zaten saklayacak…
Ama işte diyoruz ya; herkesçe bugün için belli olan cevabı, yarın da herkes bilsin diye tarihe bir de biz not düşüyoruz!
Ve tam da bugün, gazetelerin en dip köşesinde yer alan iki satırın:
-Danıştay, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme kararını iptal için açılan davayı reddetti!
Diye verdiği haberin de aslında kolpadan bir çekilmenin, kolpadan bir sergüzeşti olduğunu bir de biz haber verelim istiyoruz…
Evet; teorisi pratize edilmeye başlanmış bir fecaati, yalnızca teorik plânda reddetmek ama onun pratikteki işletilişini sürdürmek, hatta teorisindeki iptal sebebiyle daha da şiddetle yürütüleceğini kaydetmek, aslında fecaatin fecaat olduğuna inanmaktan kaynaklı gerçek bir hamleyi değil, o fecaatin fecaat olduğuna inanan kimselerin varlığına inanıldığını, onların desteğini kaybetmemek için böyle bir yola başvurulduğunu gösterir…
Zira 6284 sayılı ve İstanbul Sözleşmesi kaynaklı yasa, hâlâ faaldir ve İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini söyleyen Ak Parti hükümeti için 6284 sayılı kanun hâlâ hem kutsal hem de yürürlüktedir!
Diyoruz ya; tarihe, sahteleri faş etmek ve gerçekleri haykırmak için, not düşüyoruz…
Bugünün adamı anlayıp görmedi, hiç bari yarının adamı anlar ve görür…