İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
1980’lerin sonunda, dünyaya şaşkın bakınmaktaydık… Bu bakınmayla, “Alamanya’dan” tarhana makinesi getirir gibi, ilk “İnsansız Hava Aracı”nı (İHA) dışarıdan ısmarladık…
Lojistik imkânsızlıklar ve gözetleme yapayım derken yere çakılmalar illetiyle de ilk ihalarımız, oynadıkça zayi olan oyuncak hikâyesiyle kısa sürede elimizden uçup gitti…
1995-2005 arasındaki on yılda da, taktik gözetleme ve destek görevleri için Kara Kuvvetleri tarafından kullanılan ihalar, gene dışarıdan ısmarlama olarak, savaşta elimizi güçlendirici türden şeyler değildi…
Hal böyleyken, elimizin çok da güçlenmesi gerektiği bir devredeydik… Bilindik manasıyla iha, dünyada belki de en çok bize lazımdı. Güneydoğu sınırımız, PKK’lı eşek arılarınca her istediklerinde ülkemize sokuldukları ve iğnelerini kullandıktan sonra, tekrar gelmek üzere gittikleri bir gezinti yoluna dönmüştü…
Kahpeliğin terörizm tonu canımızı acıtırken, cebimizi boşaltmak için kahpeliğin en koyu tonu İsrail, bize yaklaştı. Kendi imalatı olan Heron isimli ihalarını bize iteleyecek, bu yolla da bizi, eroine alıştırır gibi kendi teknolojisine bağımlı hale getirecekti!
Önce fahiş fiyatlarla kiralama yaptı. Sonra da satış etabına geçildi. Ama satış anlaşması 2005’te imzalanmasına rağmen, teslimat gecikti. Sebebi de, ya Türkiye’nin Filistin mevzuunda İsrail’e gösterdiği tepkiler, ya da İsrail şeytanlığına taalluk eden, elektro optik yükün entegrasyonu ve yedek parça temini gibi meselelerdi… Yani İsrail, İsraillik etmekte, bize yüksek paralara yalnız kabuğunu yedirdiği şeyin yemişini, gözlerimizi bağlı tuttuğu halde yalnız koklatmaktaydı!
Bu şartlarda, İsrail Heron’larını kullanmaya başladığımızın ilk emaresi, dönem Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın, bizce utanılası olduğu halde, gururlanma kastıyla 2007’de sarf ettiği şu cümleyle oldu:
“PKK kampları, artık bizim için BBG evi gibi!”
PKK kamplarını, dönemin bir yarışma programına atıfla, istedikleri gibi gözetleyebildiklerini kastetmekteydi. Bakan göz de, işaretleyen teknoloji eli de İsrail’indi ama gururlanan kişi, Türk ordusunun başıydı!
O devir, tam da bu haberi gördüğüm anda, ordu başımızın gurur heykeli bir edayla lanse ettiği bu cümleden nasıl da utanmıştım… Öfkelenmiştim de… Bize iha satanın İsrail olduğunu ve dahi İsrail’in ne menem bir kahpe olduğunu bilmekten gelen alelade bir irfanla da şöyle dediğimi, çok net hatırlıyorum:
-Sen, İsrail ihasının sağladığı görüntüyle milyon dolarlık bombaları dağlara serpiştirirken, PKK’nın bitli domuzlarının bundan azamî zararı, okey oynadığı mağara kıraathanesinde, başına ince ince toz yağmasıdır!
Nitekim; benim o devir öfkeyle ve bu metaforla sık sık kaydettiğim bu hakikati devlet, bundan 11 yıl sonra, 2018 yılında Savunma Bakanı Nurettin Canikli ağzından, şu mealli bir açıklamayla resmen kabul etti:
- Türkiye’nin, PKK mevzilerine yıllardır düzenlediği hava operasyonları, tastamam başarısızdır! Çünkü İsrail, Türkiye’ye on adet Heron’u verirken, aleyhimize ayarladıktan sonra vermiştir. Bu sebeple hava operasyonları sırasında PKK hedeflerine yapılan mühimmatlı atışların tamamı ıskalanmıştır! Vurduklarımız da, sadece kayalardır!
Zaten gelinen süreçte de, İsrail’le olan iha serüvenimiz hüsranla sonuçlandı, eldeki Heronlar ya düştü ya İsrail teknik destek vermediği için randımanla uçurulamadı ya da İsrail’e iade edildi.
2014’te iha için Amerikan Kongresi’ne açılan elimiz de, Amerika’nın nazlanan ve süründüren tavrı sonrasında boş kalan elimize karşılık, aklımızı aydınlattı ve içimizdeki tüm gınayı, Savunma Sanayi Başkanı İsmail Demir’in ağzından şöyle boşalttık:
-Türkiye’nin artık Amerika ihalarına ihtiyacı olmayacak! Kendi teknolojimizi geliştireceğiz!
Böylece kökü 1990’ların başına kadar inen ama o yıllarda, gökte kartal gibi uçması gerekirken ancak uçurtma gibi salınan yerli iha endamımız, böyle de olsa temele bizden olan bir şeyler koymanın avantajıyla, 2004’te uçurtma endamından silkinip serçelik alametleri gösterdi, serçe de olsa uçabilecek olmanın verdiği özgüvenle ilk defa 2010’da kanat çırptı, bu andan itibaren de bu serçeye, kanadından titreyen göğsüne kadar, uzuv uzuv kartallaşma talim ve takviyeleri yaptırıldı.
Bununla paralel olarak özel sektörde de, Bayraktar isimli şirket eliyle 2005’ten itibaren mini iha girişimleri başlamış, bu girişimdeki akıl yeteneği ile Bayraktar sahiplerinin, devlet başı Recep Tayyip Erdoğan’la, damadı Selçuk Bayraktar üzerinden tesis ettikleri yakınlık birleşmiş ve bu birleşme, iha mevzuunda Türkiye için bir şanş, havada bir süredir salınan serçe ihalarımız içinse, kartallaşma imkânı doğurmuştur…
Zira Türkiye, kasten ve ihanetle kollanmayan zekâ ve hamlelerin, daha başın başında boğuldukları bir ülkedir. Islahat Fermanı ile ta Osmanlı devrinde başlayan bu boğulma serüveni, Meşruiyet’le devam etmiş, Cumhuriyet ile zirveleşmiştir. Cumhuriyet başından, çeyrek asır öncesine kadar Türkiye’de teknik ve teknolojide ilerlemek demek, Batının teknik ve teknolojisine, montaj taktiğiyle köle kılınmak demekti. Bu kölelik gömleğini, tam olarak üzerimizden çıkarmış da değiliz… Ama Savunma Sanayi’nde, en azından işlemeye başlamış milli bir akıl olduğu da aşikârdır. Daha birkaç önce, gene İsmail Demir’in, bu defa Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayi Başkanı sıfatıyla gazetelere verdiği demeçte mealen:
-Kanada’nın, ihaların kamera sistemlerini bir gün artık vermeyebileceğini öngörmüş, 5-6 yıl öncesinde yerlisini geliştirmek için çalışmalara başlamıştık. Savunma sanayiinin diğer alanlarında da öyle…
Diye bir cümle kurması, bu millî aklın kendini apaçık gösterdiği bir ana taalluktur. Böyle ama keşke, Batının, bir ayı kuvvet ve mızıkçılılığı belirttiği bir devirde, savunma sanayiinde bir asır kedi hali belirttirilmiş halimizden sıyrılıp, son yıllardaki idman tempomuzla ve yakın gelecekte, ayıyı da boğabilecek bir aslan çıkartabileceğimizi, çok da belli etmesek, etmeseydik…
Amma işte; burası Türkiye’dir ve Türkiye’yi, yalnız kültür, tarih ve imanda değil, teknik ve teknolojide de Batıya köle kılmanın merkezî üs ve aleti mesabesindeki CHP’ye de mahaldir!
Yani Türkiye’nin savunma sanayindeki gelişmesi, tam aslanlaşmadan boğulmak istenmesin diye, pokerdeki el gibi rakip oyuncudan saklanması gereken bir şeyken, maatteessüf bu şuura tersinden malik CHP yüzünden, iç siyasette hükümet tarafından başarı kriteri olarak masaya sürülmek zorunda kalınmaktadır. Bu da, etrafımızı kuşatmış düşman ayılarına, mağaralarında uyurlarken taş atmak gibi bir vaziyet doğurmaktadır.
Yani iş gene, CHP’nin merkezinde bulunduğu “içmiş gibi dış” ihanet odağının, “dış iken içmiş” rahatlığında Türkiye’ye müdahale edenlerle mücadele ederken, es geçilmemesinde… Yani “dış iken içmiş” rahatlığında Türkiye ile uğraşan dış güçlere, diplomasi gardı takınıp savunmaya geçerken, “içmiş gibi dış” ihanet odağı CHP’ninse, iç politika aparkatından mahrum bırakılmaması, şart…
Bizce, Türkiye’yi, ayılar onu boğmadan aslanlaştıracak bir hükümetin baş alameti, CHP’yi tırtıl derekesine düşürmeden, dış güç ayılarına karşı asla tam aslanlaştıramayacağını anlamaktır…
İşte; nice alanda bizi meyus kılsa da, Savunma Sanayi, Ak Parti namına bize bu umudun en çok verildiği alandır ama işte misal; gökte kartal gibi uçurulmaya başlanmış İHA-SİHA’larimız da dâhil, teknoloji belirten her aletin ipi, ennihayetinde onu tutan insanın, daha kapsamlı ifadesiyle, onu tutan partinin elindedir…
Ve Türkiye’de CHP, çeyrek asırlık Ak Parti idaresine rağmen hâlâ güçten düşürülmemiş şirretiyle, bu ipi tutma ihtimalini hâlâ bulunduran bir partidir…
Ve dahi bize göre CHP, bu ipi tutmaya başlarsa eğer, tutmaya başladığı dakika itibariyle, gökte Akıncı isim ve rolüyle uçan sihalarımız, Heron isim ve rolüyle uçmaya başlayacaktır…
Ve dahi anlaşılsın ki; teknik ve teknoloji de tam ve gerçek bir Türkiye ilerleyişi için, yalnız kablo lehimlemek, yazılım geliştirmek, elektronik atılımlarda bulunmak yetmez, CHP’nin de üzerine, fikir ve politika mahreciyle kireç dökmek gerekmektedir!