Lebalep Salgın, Lebalep Körlük, Lebalep Kopukluk...

Yazan: 24 Mart 2021 4160

 Burnunuz maskenizden mi fırttı, polisler evvela yolunuzu, sonra da cezanızı kesiyor… Üstelik “burun kapsamsız” maske hassasiyeti bazı illerde, güvenlik kameraları marifetiyle yürütülüyor… Adeta vatandaşın burnuna, nükleer başlık takılmaya müsait bir füze muamelesi yapılıyor… Yalnız burun ve maske mi?

Güvenlik güçleri, keklik avlayan avcı marifetiyle, sokağa çıkma yasağının başı ile sonu arasında kıstırdığı vatandaşları desteliyor ve cezalarını kesiyor… Her hafta başında, haber bültenleri mutlaka gösterişsiz bir peşrevle:

“Kurallara genelde uyuldu, uymayanlara ceza kesildi!”

Diye başladıkları haberlerini, hafta sonu yasağında ceza kesilen vatandaş adedini vererek bitiriyor. Rakam genelde 25.000 ilâ 40.000 arasında seyrediyor. Tek bir cezanın, tek bir asgarî ücret çapında, yani 3150 lira olduğunu düşünür, geçen seneden bu yana toplamda yaklaşık 23 hafta sonu yasağı uygulandığını, bazı illerde hâlâ uygulanmaya devam ettiğini de hesaba katarsanız, asgarî ücret ebadıyla canı yakılan vatandaş sayısının da asgarî milyon olduğunu, bu milyonun aile çarpanlarıyla beraber aslında milyonlara tekabül ettiğini de görürsünüz…

Üstelik bu rakama, burnun maskeden fırtışlarını da kapsayıcı olarak kesilen maske cezaları dâhil değil… Hatta dükkanında maskesiz çay içtiği ya da döner keserken maske takmadığı için, Kaymakam ve Vali Hazretlerinin hususi gadrine uğrayan vatandaşlar da dahil değil… İşin içinde bir de, eşiyle aynı arabada maskesiz seyahat eden adamlar, kuş ötmez virüs geçmez bir dağ başında, keçileriyle takılan doksanlık nineler gibi, polisin ve jandarmanın koyduğu gönül ve ettiği katmerli nasihatlerine muhatap olanlar var ki; onları da, vatandaşın gelir gider istatistiğini değil de, yalnızca moral ve asap vaziyetini etkilediği için hesaba dâhil etmiyoruz…

Diyeceğim şu; 2020 Mart’ından 2021 Mart’ına, Türkiye’de salgın sebebiyle kendisine ceza kesilen vatandaş sayısı milyonları aşmışken, gene yüz binlerce esnafın ekmek tekneleri mecburen kapatılmışken, insanlar bir araya geliyor diye düğünler ötelenmiş, cenazeler sınırlandırılmışken, Ak Parti’nin kongre yapmak mevzuundaki ısrarını, gerçekten anlamış değilim…

Hele Cumhurbaşkanımızın bu kongreleri tıklım tıklım doldurmuş olmakla övünmesini, hiç ama hiç anlayabilmiş değilim…

Başlarda, dil sürçmesi sandım… Ama bir, iki, üç derken, Ekim 2020’de başlayan ve tıklım tıklım manzarasıyla birçok ilde de yapılan ve hatta içinde bulunduğumuz Mart 2021’de de yapılmaya devam edilen Ak Parti kongrelerinin tamamında Cumhurbaşkanımız, bu vurguyu ısrarla yaptı, tribünlerdeki kalabalıkları milyonlara takdim etti, üstelik mesafe kuralının izdiham altında canının çıkarıldığı bu kalabalıklarla iftihar bile etti.

Dil sürçmesi değildi, metin yazarı sakarlığı da değildi… Hatta 15 Şubat’ta bizzat katıldığı Rize kongresinde Cumhurbaşkanımız, devletin vatandaşa “ateş ile barut” nispetiyle konumladığı “salgın ve kalabalık” kelimelerini, tek bir iftihar cümlesi içinde birleştirdi, lebalep dolu tribünlere:

“Böyle bir salgında, böyle bir kalabalık, helal size!”

Gibi bir takdiratta bile bulundu.

Dikkatinizi celp ederim, kızmıyorum, üzerine düşünüyor ama hiçbir neticeye de varamıyorum…

Namıma kaydedeyim; nazarıma değen cemiyet kesitleri, etrafım, salgın cezalarından dertli, yasaklarından muzdarip insanlarla dolu… Ve neredeyse tamamı, Ak Parti’nin, üstelik Cumhurbaşkanı ağzından “lebalep-tıklım tıklım” dolu oluşlarıyla da övünülen kongrelerinden bahis açılınca öfkeleniyor… Ve bunlar kronik muhalif de değil… Tamamına yakını, Ak Parti’ye oy vermiş kimseler… Mesela lokantasını üç aydır açamadığı için artık “lokantacı” vasfından da soyunmuş bir kimse, tıklım tıklım dolu Ak Parti kongresine dair bir haber izleyince galeyana geliyor, hele de Cumhurbaşkanı aynı tıklımlıkla övününce, asgari:

“Bu virüs, burada bulaşmıyor mu?”

Diye sitem ediyor, azamideyse iş:

“Oy ha! Görüşürüz”

Demeye kadar vardırılıyor…

Diyorum ya, basını taradım; Ak Parti kongreleri mevzuunda, bir “dış mihrak” tefsiri bulmak istedim… Zira Ak Parti’ye artı olarak hiçbir şey kazandırmayıcı bu kongrelerin, tabanı bu kadar ucuz yoldan rencide edici bir pervasızlıkla yapılıyor oluşu, bana çok manasız gelmekteydi… Sabah parti kongresinde lebalep tribünlere karşı coşku veren Cumhurbaşkanımızın, akşamki Bakanlar Kurulu ardından kameralar karşısına geçmesi ve vatandaşlara salgın yasaklarına riayet etmedikleri için sitem etmesi, hatta yeni yasaklarla onları ihtar etmesi manasız değil de, ne idi?

“Bu kongreler yapılmasaydı, Yunan ordusu Edirne’den girmeye hazırlanıyordu!”

Ya da:

“Reis, bu kongreleri yaparak Yeni Zelenda ordusuna mesaj verdi!”

Gibi absürt tefsirlere bile razıydım. Hiç bari tefsirsiz “Bilmediğiniz şeyler var!” diye karanlık yapacak bir vekil, bir gazeteci bile müşkülümü çözebilirdi. Ama olmadı. Olmadığı gibi tersinden Cumhurbaşkanımız, 17 Şubat’taki Ankara Ak Parti kongresinde modaya uydu ve “salgın şartlarında lebalep kongre” rahatsızlığını Fetö’yle ilişkilendirdi:

“AK Parti kongrelerine çamur atılmasını doğrusu tebessümle karşılıyorum. FETÖ taktikleriyle, önünü arkasını kırkıp kuşa çevirdikleri görüntüler üzerinden bizim şu coşkumuzu örselemek isteyenler boşuna uğraşıyor. Her seferinde iftiranın dozunu biraz daha artırsalar da milletimizin şahsımıza ve partimize yönelik teveccühünün önüne geçemiyorlar!”

Şaşkınlığım iyice arttı. Coşku, kalabalığın kardeşi, sadeliğin hasmıyken zaten bu açıklama, kendi içinde çelişkiliydi. Üstelik ortada öyle kırpılmış ve hileli görüntüler değil, apaçık izdiham manzaraları vardı. Hatta Ak Parti’den, bu manzaraları da kabule çıkan izahatlar yapıldı ve kongre izdihamları, Cumhurbaşkanımızı gören halkın yoğun teveccühüne bağlandı…

Aslında bu izahat da kendi içinde tutarsızdı. “Ormanda neden ateş yakıyorsunuz?” diye sitem eden birine:

“Aslında yakmıyoruz, barutumuz ormana sokulunca etrafına ateş böcekleri toplanıyor, alevler de ondan çıkıyor!”

Demekten farksızdı ve salgın şartlarında izdiham kabahatini de, ormana barut vasfıyla sokulanlara değil, vatandaş denilen ateş böceklerine yüklemekten başka manaya gelmemekteydi…

Tekraren kaydedeyim ki; salgın ve salgın yasakları sebebiyle hayatı altüst olmuş bir toplumda, ne sebeple lebalep kongre ısrarı gösterildiğini, mantıklı bir izaha kavuşturamadım…

Hani Ak Parti, salgın şartlarında kongre yapmayınca ne kaybedecekti ki?

Ama asıl sual şu olmalı:

-Salgından canı yanmış, hayatından bezmiş insanların kitleselleştiği bir ortamda, ısrarla tıklım tıklım kongre yapınca hiçbir şey kaybedilmez mi sanılmaktadır?

Aslında basit bir bakkal hesabı bu… İki soruyla bu hesabı teşekküle getirelim… İlk sual şu olsun:

-Ak Parti salgın sebebiyle kongrelerini erteleyince tersinden ve düzünden “Öyleyse ona oy yok!” diyecek tek bir kimse ile “Oy oy! Ne kalabalık kongre! Oyum Ak Parti’ye!” diyecek tek bir kimse çıkar mı?

İkinci soru da şu:

-Ak Parti salgın şartlarına rağmen tıklım tıklım kongre yaptığı için “Biz eşek miyiz? Seçimde görüşürüz!” diyen kimseler çıkar mı?

İlk sorunun cevabını Ak Parti bulsun… İkinci sorunun cevabını da ben, “Evet!” diye vereyim ve eğer gelirlerse bunu ispat etmek yükümlülüğünü de üzerime alayım…

Velhasıl…

Kimsenin cebinde hâlâ bir yerlere sıkışmış bir “dış mihrak” izahatı yoksa, söyleyin, Ak Parti’nin lebalep kongrelerini şimdilik:

“Topluma lebalep körlük, vatandaştan lebalep kopukluk!”

Diye izahlandırmaktan başka seçenek kalır mı?

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi