Davulcunun Telefonu

Yazan: 01 Mart 2021 1855

Galiba 90’lı yılların, 2000’li yıllara merdiven dayadığı günlerdi. Mahalle arasında, asker uğurlamasıydı. Gençler dizilmiş, davul-gırnata eşliğinde halay çekiyorlardı. Gırnatacı, gırnataya az daha üflese, kendi gözleri yuvalarından sarkacak ve beş parçalı gırnatanın altıncı ve yedinci parçası olarak abanozdan boruya kaynayacaktı. Ya davulcuya ne demeliydi? Davulunu, derdi eylemiş, ondan hıncını da sopa varsaydığı tokmağı ve kırbaç farz ettiği bızbızı vesilesiyle çıkarmaktaydı. Sokaktan başka, balkonlarda kümelenen kalabalık, çatı oluklarına tüneyen üveyikler, sokak başındaki taburesine tünemiş hacı amca, kasalı bisikletiyle ağır ağır geçmeye çalışan fırıncı çırağı, kaldırımın kırıkları, muhitin kırıkları, ağlamak için sanki de yarış tabancasının işaretini bekleyen kadınlar, gururuyla hüznünü saklamaya çalışan asker babası vesair…

Size bu manzarayı, bir nostalji kartpostalı tasvir etmek için sunmadım… Emelim, eskinin bizzat şahitlik ettiğim bir hadisesinden patiska almak ve onunla yeni vaziyetimize bir don biçmek… Bu sebeple bakışlarınızı gene Elazığ’ın, canı boğazından değil ama sokağından çıkmaya başlamış o anına çevirin… Davul, gırnata, halay, curcuna… İşte her şeyin olağan akışında mahalleyi tamtama boğduğu bir an, ansızın sesler kesildi. Havada bir müddet tek başına cırtlak çınlayan gırnata sesinden de anlaşılmıştı ki; davul durmuştu ve bu sebeple sokaktaki bütün başlar da davulcuya çevrilmişti. Böyle nazik bir anda davulcu, yüzünde anlamsız bir gurur tavrı, elini şalvar kuşağına götürdü, tokmaktan nasırlı ellerini içine soktu, evvela bir kılıfı aşikâr etti, sonra o kılıfın çat patını açtı, içinden bir telefon çıkardı, telefonu tam yol ileri uzanmış koluyla kendinden uzaklaştırdı, yakını göremez edasıyla aslında herkese olan biteni gösterdi ve Fransası çıldırmış Napolyon değil de, cep telefonu çalmış davulcu edasıyla cevap verdi:

-Aluuuu…

Ne eksik ne fazla, bizzat bu şekilde yaşanmış bu hadise, 90’lı yılların sonunda insanları gülmekten kıracak çapta komikti ve zaten o an sokağı da, davul yerine insanların kahkaha sesleri doldurmuştu. Bu komikliğin, gırtlağı temizledikten sonra ciddiyetle ifade edilen ortak cümlesi de şu idi:

-Yav gardaşım! Davulcuda bile telefon var!

Yıllar geçti, peyderpey eriyerek ennihayet yok olan bir buz kalıbı gibi, davulcuda bile cep telefonu olması komikliği yok oldu ve hatta, bunu bir komiklik olarak bir davulcuya sunsanız, tokmağı başınıza yiyeceğiniz bir vaziyet oluştu…

İşte bir zamanların, davulcu ile cep telefonu arasına sıkışan ve ennihayet sıkıştığı yerden çıkarak can veren bir komiklik nispeti, bugün için üniversiteli ile iş arasındaki sıkıştığı yerden çıkmak ve can vermek üzeredir. Yani bir zamanların hayret uyandıran:

“Adam üniversite mezunu, kahvehanede çalışıyor!”

Nevinden cümleleri, artık hem komik hem de trajikomik olmaktan çıkmıştır ve elbette bunun sebebi, irfan ve hikmette yaşadığımız müspet enflasyon değil, Türkiye’yi idare edenlerin, “Üniversite” meselesine bir keyfiyet meselesi olarak değil, bir kemiyet meselesi olarak bakmalarındandır, daha net ifade edeceksek, üniversite kurmayı, bina dikmek kadar kaba bir müteahhitlik seviyesiyle idrak etmelerindendir. Bu manada durun:

“Adam iki üniversite mezunu, pazarda hıyar satıyor!

Diyen birinin:

“Ya ne yapacaktı!”

Diye sert sert karşılık alacağı günlerin arifesindeyiz…

Zira Türkiye’yi idare eden siyaset-politika kurumu, kendindeki kalitesizliğin hamurunu incelte incelte genişletmiş, onunla üniversite meselemizi kaplamış ve dahi üniversite meselemizin keyfiyet boyasına menfaat tineri kata kata, kimyasını çamurlu su seviyesine yaklaştırmıştır…

Hatta bu vesileyle:

-Yav gardaşım! Davulcuda bile telefon var!

Cümlesiyle:

-Yav gardaşım! İki üniversite mezunu, pazarda hıyar satıyor!

Cümlesini, akıbet ve kader açısından birbirine yapıştırmıştır…

Bugün için her davulcunun cep telefonu vardır ve nerdeyse her vatandaşın üniversite diploması olmasına ramak kalmıştır…

Amma işte…

Bunun da sebebi, ilimde ve irfanda seviye atlayışımız değil, aksine seviye kaybedişimizdir… Dünün lisesi, bugünün üniversitesi olarak herkesin malıdır, ama dünün üniversitesi, herkesin malı olarak bugün orta malıdır… Liseyi, üniversite katına çıkaranlar, üniversite için ilimde, irfanda ve teknikte bir üst kat örmedikleri için, üniversite aşağıya düşmüş ve zayi olmuştur…

Anlayacağınız artık, dünümüzün patiskasından, vaziyetimize don da biçilememektedir…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi