Sağlık Bakanı Koca'nın ''Menzil'' Cevabı

Yazan: 02 Kasım 2020 3718

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, meşhur bir gazeteciye, ağaçlı ve ferah bir yolda röportaj veriyor, sorular seyir halindeyken soruluyor ve cevaplar seyir halindeyken veriliyor. Ama nihayet ne yolun, ne de zurnanın değil, röportajın zırt dediği yere geliniyor ve gazeteci şöyle bir soru soruyor:

“Sağlık Bakanlığı’nda Menzil Tarikatı’nın çok fazla örgütlendiği konuşuluyor. Siz bu konuyla ilgili bir araştırma yapıyor musunuz? Bu konuyla ilgili olarak ne düşünüyorsunuz?”

Bakan Koca, röportajın zırt kısmına gelindiğini “Menzil” kelimesi telaffuz edilince fark ediyor ki; tam o anda yürümeyi bırakıyor ve dar paçalı kıspetini, yağlanmış iki yanından tutup beline doğru çeken bir güreşçi gibi duruyor, gazeteciye dönüyor ve menzili belli olmuş Menzil sualinin bitmesini bekliyor…

Ve sual bitiyor…

İşte tam o anda, salgın sürecindeki idare ve lisan pehlivanlığını Koca Yusuf seviyelerinde yürütmüş Bakan Koca, seviyeyi Sahte Tosun Paşa vasfıyla güreşen sıska Şaban seviyelerine düşürüyor ve şöyle cevap veriyor:

“Vatandaşımız şundan emin olsun; beynini, zihnini kiraya vermiş hiçbir kimse ve de bir şekilde, bir yerde odaklanma noktasındaki her düşünceye karşı olacağımızı ve bununla mücadele edeceğimizden herkes emin olsun…”

 Galiba Bakan Koca tavşan olsa ve gazeteci de, avcıların kendisine yönlendirdiği bir arazi projektörü, gene de böylesi bir mıhlanma halinin tecelliye gelmeyeceğini söyleyebileceğimiz bu cevap, “beynini kiraya vermek” gibi büsbütün CHP lügatinden çıkma kelime ve tabirlerle doludur ve muhafazakâr siyaset erbaplarının halâ, CHP karşısındaki ezikliklerine de nişanedir…

Öyledir ki; Bakan Koca’nın cevabını dinler dinlemez beni, gençlik yıllarımın başına, Marksist-Leninist örgütlerle köşe kapmaca oynadığımız günlere götürmüştür…

O günlerde, tam kıstırdığım ve vurmak için yumruğumu doğrulttuğum “gerilla” bir tip, bana aynen şöyle demişti:

“Abi dur! Vurma! Sana Ozan Arif’ten bir şiir okuyayım!”

Dayaktan yırtmak için, ya evvela çalışılmış, ya da korkunun himmetiyle o an düşünülmüş bu çözüm, bu çözümü bulanın ezikliğini ele vermekle beraber, aslında çok komikti…

Bu cevap komikti ama Bakan Koca’nın, muhafazakâr siyasetin bütünü için de geçerli olan ezikliğini ele vericidir ve mikrofon değil, sanki de yumruk kaldırmış gazeteciye kendi lisanınca verdiği cevap da aslında “Dur abi vurma! Sana Ozan Arif’ten bir şiir okuyayım!” mahreçlidir ve ayaklarını yere basar taklidi içinde aslında, etekleri tutuşur bir ahval belirtmektedir…

Maatteessüf; sağ siyaset, ruhî ve lügatî manada ideolojik formasyon fukarasıdır ve bu fukaralık, kendi kendine bir fukaralık değildir, sol siyasetin bedavadan zenginliğini de doğuran ters bir etkiye sahiptir…

Ne imiş; beynini kiraya vermekmiş!

Bu ağız; işi gücü tamamen Müslümanları boğmaya yönelmişlerin ağzıdır ve bu ağzı kullanarak, bu ağzı icat edenlere karşı müdafaa yapıp mukavemet göstermek imkânsızdır…

Gücünü ve yetkisini Müslüman Anadolu halkından alan bir Bakan’ın, eşya ve hadiselere ardından bakmak yerine normalde, eşya ve hadiseleri arkasından sürükleyici şöyle bir cevap vermesi gerekmez miydi:

“Niye? Menzil Tarikatı, nefs-i emmare denen illetli nefsi, Sağlık Bakanlığı’na çekme ve işini orada bitirme emeline mi düşmüştür… Bunlar boş lakırtılar… Vatandaşımız şundan emin olsun: Bugünün Türkiye’sinde herkesin her düşüncede olmaya hakkı vardır. Devlet, huzuru yogada arayana da, tasavvufî yolda arayana da saygı duyar. Yoga kursuna gidiyor diye nasıl devlet, kendi nezdinde çalışana yan bakmaz, hususi hayatında tasavvufî iştigalleri olana da yan bakmaz… Bunun dışındaki her şey zaten, hırsızlığın suç olmasındaki gibi suçtur ve devlet kanun nazarından da halî değildir…”

Amma nerde?

Eziklik, sağ siyasetin, sol siyaset karşısındayken ciğerine işlemiştir… Bu sebeple Anadolu, kırk yıldır omzuna sağ siyaseti alıp yükseltmektedir ama omzundaki muhafazakâr siyasetçiye değil, karşısındaki sol siyasetçiye imrenmektedir… İşte; 1995 yılının sol siyasetten Adalet Bakanı yaptığı Mehmet Moğoltay’ın, hem de gizli saklı değil, partisinin il kongresinde olarak apaçık sarf ettiği şu cümlelerini kim hatırlamaz ve imrenmez:

“Seyfi Oktay (1991-1994 arası SHP’li Adalet Bakanı) döneminde iki bin hâkim alındı. Benim dönemimde bin hâkim alındı. Toplamda üç bin hâkim alındı. Bu örgüte ( Sol parti kadrolarını kast ediyor.) kadro vermeyecekler de, kime verecekler, MHP’ye mi verecekler! Yapılacak en akıllı hareket, kendi devr-i iktidarında örgütleneceksin, kadrolaşacaksın. Bu kadrolar günün birinde gelecek ve senin yolunu açacak…”

Mesele kadrolaşma değildir, mesele, vatan köşkü bizim iken, bize vatan köşkünün parke aralıklarında yaşayan tahtakuruları muamelesi yapılmasıdır ve bu muamelenin de en çok, fikirsiz ve vizyonsuz sağ siyasetçi ezikliğinden doğmasıdır…

Cepleri oy desteleri ile dolu iken, bize bakkaldan tek bir vakar çikolatası bile almayan bu siyasetçi tipi, insan olarak iyi olabilir, ve hatta Bakan Koca, gerçekte iyi de bir insandır amma işte; bağlı bulunduğu sağ-muhafazakâr siyasetin bütünü ile beraber, tahtakuruluğumuzu tescil eden eldeki imza kalemidir…

Hani solun tescil imzası, sağdaki ezikliğin kalemi olmazsa atılamayacaktır…

Bize, vatan köşkünün gerçek sahibi gibi davranacak ve bir asırdır köşk sahipliğimizi burnumuzdan getiren gerçek tahtakurularına karşı, tazyikli DDT tüpü gibi püskürecek siyasetçi tipi lazımdır… Bu da ancak, kaba dindarlıkla değil, derin dindarlık, ince fikir ve komplike ideolojik formasyonla ortaya çıkacak bir tiptir ve Haymana kaplıcalarında su savaşı yapan sağ-muhafazakâr siyasetin, ta Fizan’a terk ettiği bir keyfiyettir…

Şimdi söyleyin kuzum, kendi vatan köşkümüzde bizler niye halâ tahtakuruları gibi çekingen ve ezik hissediyoruz…

Ben söyleyeyim; kürsüye çıkardıklarımız bize, yani ruhumuza, kökümüze ait tekstleri değil, tahtakurularının ellerine verdiği tekstlerden okuyor, onlara göre rol çalıyorlar…

“Beynini kiraya vermek” gibi…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi