İdlib’den Şam'a, Tam Saha Forvet Hücumu!

Yazan: 22 Şubat 2020 3043

Dokuzuncu yılında Suriye Savaşı için 2019 Eylül’ünde ne demiştik:

-Halep, Münbiç, Haseke, Süleyman Şah Türbesi, Türkmendağı, Humus, Guta, Dera, Hama… Ayaklardan başa doğru yavaş yavaş ilerleyen bir ölüm soğukluğuyla, tek tek hepsi elden çıktı. Suriye kıyamının 2019 Ağustos’u itibariyle canıysa, bir gırtlak mesabesindeki İdlip’te karar kılmış vaziyette… Can, dönecekse buradan dönecek, çıkacaksa buradan çıkacak!

Aradan beş ay geçti. Rusya, İran ve Nusayrî Esed rejimi, Astana ve Soçi süreçlerinde “İdlip’teki terör örgütlerini temizleyeceğim!” diyerek aslında meseleyi halı dibine süpüren Türkiye‘ye karşılık, İdlip’i ağır bombardımanlarla Türkiye topraklarına doğru süpürme yolunu tuttular. O günün şikâyeti namımıza, Soçi’de belirlenen Türk gözlem noktaları hemen dibine kadar gelen ve oradan selfi çekinen Esed çapulcularıydı. Oysa bugünün şikâyeti, Türk gözlem noktalarının İran-Nusayrî rejimi ortak yapımı ve Rus destekli bombardımanlarla vurulması oldu. Evvela sekiz, sonra da beş Mehmetçiğimiz şehit edildi!

Türkiye’nin, her kurala harfiyen uyan “efendi çocuk” taktiği, emellerine ulaşmak için her taktik ve cinliği kullanan muhatapları karşısında bükülmüştü!

Beş ay önce söylediğimiz şey şu idi:

-İdlib’de sıkılan gırtlağın nefes kesiklikleri, Ankara’nın serin ikliminde de tecellisini gösterecek ve belki de politik bir zatüre şeklinde dışa vuracak…

Perşembe’nin gelişini Çarşamba’dan gözlemek ve tedbir almak  yerine, Perşembe’nin gelişini Çarşamba’dayken “Hele bir gelsin bakarız!” tavrıyla öteleyen Türkiye’nin, askerlerimizin alenen şehit edilmesi karşılığında bugün yaptığıysa, Suriye Savaşı’nın en başından beri göstermesi gereken bir pervasızlıkla, İdlib’e ordumuzu yığmak oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Soçi’de belirlenen sınırlara çekilmesi için Nusayrî Esed rejimine bizzat Şubat sonuna kadar süre verdi. Beklenen çekilme gerçekleşmezse, havada ve karada vurulacaklar!

Ama dikkat edin; bu tavrımız gene hamleye kalkan forvet cakası değil; savunmada kalan libero tafrasına denk düşmektedir… Hakkı tutup kaldırmak için hamle yapmıyoruz da, beklerken hakkımız yeniliyor ve sonra biz, hakkımızı geri almak için bin zahmete katlanıyoruz…

Yani birçok etmen bir araya geliyor ve Türkiye, Suriye savaşının en başından beri üzerindeki defansif oyuncu formasını çıkarıp atamıyor… Bu sebeple düşman kutbun kalesine gol atamıyoruz, düşman kutbun kalemize gönderdiği şutların gol olmayanlarını kurtarıyoruz. Çünkü gol atmak mevkiinde değiliz, gol kurtarma mevkiindeyiz…

Böyle olmasaydı, dokuz yıl evvel, toprak ve insan unsuru açısından Suriye’nin yüzde sekseni inhisarımızdayken, bugün toprak unsuru açısından yüzde beşe düşer, insan unsuru açısından da sınırın berisinde çadırdan ormanlar yükseltmek zorunda kalır mıydık?

Bizim aylardır “İdlib Son Kale” diye attığımız sayhaya; Ankara, son tavrıyla aylar sonra mutabık adımlar atmaya başladı. İdlib’de sıkılan gırtlağın nefes kesiklikleri,  Ankara’nın serin ikliminde tecelliye mi geldi, bu tecelliyi hükümet politik bir zatüreye halinde bünyesinde mi hissetti bilinmez ama dışından bakılınca Türkiye’nin son tavrında atağa kalkan forvet edası görmek mümkün… Ya içinden bakılınca?

İnşallah gene “rakip kalesiz” bir sahada atağa kalkan defansif oyuncu gayretinden ibaret değildir…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi