İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Madde planında Çanakkale’mizi geçip, ruh harimimize girmek isteyenleri, 101 yıl önce gene Çanakkale’de durdurmuştuk…
Çanakkale Savaşı, bir cephe savaşı idi ve saldıranlar ile savunanlar bu savaşı, cephe savaşı ilkelerine göre icraya koymuştu. Ama artık, maddi savaşlar muvacehesinde bile cephe savaşı çökmüş vaziyette… Düşman, ruh harimimize sarkmak için artık maddî sınır çizgilerini, boğazları, tepeleri, hudutları geçmek zorunda değil…
Bu durum da, eskinin cephe savaşında savunan pozisyonundaki tarafı artık, maddî sınır çizgisi korumaktan çok öte bir koruyuculuk hassasına sokmalı… Zira saldıran için hudutlar, maddî sınır çizgileri ortadan kalkmıştır! Emperyalistler için artık, topuklu çizmeleriyle dağları, tepeleri aşmak, cepheleri yarmak gibi bir müşkül yoktur! Teknoloji, bilindik soydan maddî sınır çizgilerini silmiş, bu çizgileri her dal ve başlık için, tam saha vatan sathına nokta nokta işlemiştir!
Yani hudutta nöbet tutan asker ne yapıyorsa, onun yaptığı işi internet, iletişim, yazılı ve görsel basın, televizyon, kültür ve fikir alanlarında yapacak ve süngü yerine klavye, gece görüş dürbünü yerine pisliği görüş nazarı, gözetleme kulesi yerine yayın filtre ağı, üst araması yerine sansür tatbikatı kullanacak ve vatan ile milleti, bu yolla koruyacak bir devlet algısına ihtiyaç vardır…
Peki, Haçlı baskınlarından Çanakkale cephesine uzanan ve Anadolu merkezli olarak bütün İslam âlemini korumak hassasıyla Türkiye, destanlaşmış tarih bakiyesi üzerine sofra sermiş bir devlet olarak, cephe savaşının, maddî savaştan başka her sahada da çökmüş olmasına müdrik midir ve buna müdrikse eğer, bunun gereğini her sahada layıkıyla icraya muvaffak mıdır?
Bu sorulara teorik bir kasıntı heyulasıyla cevap vermek yerine, pratik bir alenilikle cevap verelim ve mesela Muhsin Yazıcıoğlu’nu ruhî muhtevasıyla anlattığı “Başkan Dedi ki” isimli eseri Kültür Bakanlığı tarafından “Kütüphanelerde bulunmaya layık değil!” diye fikir ve kültür deportu yiyen ama mesela hemen aynı tarihte (2013) Kültür Bakanlığı’na başvuran ve okuyucuna cinsiyet değiştirme rehberliği eden “Öteki Erkekler” isimli bir kitaba gene Kültür Bakanlığı’nca bandrol verildiğine şahitlik eden vasfımızla soralım:
“Türkiye’de Kültür Bakanlığı, düşman için halâ Çanakkale’den ufka doğru mu bakınmaktadır?”
Zira LGBT örgütlerinin 2013 yılında, bandrol alışını “Surda bir gedik açtık!” diye şampanya patlatarak kutladıkları “Öteki Erkekler” isimli sapıklık rehberi, kendini erkek hisseden bir kadının, göğüslerini büktürdükten sonra erkek takılması, sonra da PKK’nın siyasi teşekkülünden milletvekili adayı da olan bir eşcinsel ile erkek erkeğe cinsel ilişkiye girme hikâyesini, hem de okuyucusuna erkeklikten kadınlığa, kadınlıktan erkekliğe geçiş süreçlerini, zorluklarıyla beraber aktarıp çözüm yolları gösteren bir kitap iken, Kültür Bakanlığı ona bakıyor ve milletin her ferdinin zihin sofrasına bir nevale olarak konulmasında sakınca görmüyor!
Bu sapıklık rehberinin yazarı, İçişleri Bakanı Soylu’nun “ABD’den şu kadar milyon dolar para yardımı aldılar!” dediği bir LGBT derneği üyesi… Türkiye’deki LGBT üyelerine, dünyadan modeller getirerek yol gösteren, ibneleşmek yollarının hukukî boşluk ve gediklerini işaretleyen ve sapıklaşmayı adeta ortaya bir mazlumluk serüveni olarak koyan “Öteki Erkekler”, gökkuşağı renkleriyle bezeli kapağıyla bütün kitapçılardan Anadolu gencini süzerken, sağ olsun Kültür Bakanlığı hassası da, Çanakkale Conkbayırı’nda, boşluk bulup da geçmesin diye düşman donanmasını süzmektedir!
Boşa mı konuşuyoruz ne, Kültür Bakanlığı’na kalksak ve “Tam kaz!” desek, bu deyişimiz, “Öteki Erkekler” ve öteki kadınların, sapkınlık heyulasıyla içimizde dolaşırlarken “Tam gaz!” demelerini izale edecek midir?