LGBT Mevzuunda Süleyman Soylu'ya...

Yazan: 02 Ekim 2019 5127

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 3 Eylül 2019’da bir ifşaatta bulundu:

-Amerika, Ankara’daki bir LGBT derneğine 22 milyon dolar bağışta bulundu!

Türk parasıyla yaklaşık 143 milyon… Bir kalemde ödenen paranın büyüklüğü anlaşılsın diye kaydedelim: Ortalama 250 bin liralık bir evden bu parayla tam 572 tane satın alabiliyorsunuz. Geçmişte, kirasını ödeyemediğimiz için boşalttığımız bu vasıflarda daire çok olmuştur… Ortalama 1000 liralık kirasını… Bugün de, durum pek farklı değil… Eğer hükümet tarafından akredite edilmiş bir dernek, vakıf ya da teşekkül değilseniz, “kirayı ödeyebilmek” mevzuu, varlık sebeplerinizle beraber sizi at başı meşgul eden bir sıkıntı kalemidir.

Meselemize dönelim. İlk elden akla gelen sual Süleyman Soylu’ya yönelik olarak şu:

“Bu para yardımı kitabına uydurularak mı, yoksa hukuksuz yollardan, yani el altından mı yapılmış?”

Eğer kitabına uydurularak yapılan bir yardım ise, devlet için kitaba uydurulanı kitaba uydurmak zor değildir, gereği yapılmalıdır! Yok eğer el altından yapılmış bir yardım ise zaten devlet bunu ifşa etmiştir, gereği yapılacak mı? Bu temenni ve sualimizi askıda bırakacak suskunluk ve icraatsızlık da zaten, Süleyman Soylu’nun bu bilgiyi, vatandaşa sırf şikâyet kastıyla açıklamış olmasına çıkar ki, hepsinden vahimi de budur…

Zira vatandaş zaten bu konudan muzdariptir ve icraatın değil, şikâyetin makamında kurulu olan da vatandaşın kendisidir. Vatandaşın bu manada canını en çok yakacak şeyse, icra makamında olanların kendisi gibi şikâyet makamına geçmiş olmasıdır. Böyleyken vatandaş, LGBT mevzuunda geçmişte devletin yapmadığı birçok icraata da imza atmış ama devletle kötü olmuştur. 1996 yılında İstanbul Ülker Sokak’ta ya da 2006 yılında Ankara Eryaman’da yaşanan olayları hatırlayın… Ya da Bursa’yı… Bursa’da devletin ilk kez izin verdiği LGBT yürüyüşünü, işleri güçleri meşin yuvarlak peşinde koşan “topçuların” peşinde koşmak olan Bursaspor taraftarları engellemiş ve işleri güçleri ahlaksızlık olan “topların” canım Bursa sokaklarını kirletmesine müsaade etmemişlerdi. Fakat yaptıkları devlet nezdinde suç idi… Halâ da suç…

Gariban insanımız, şehrin her yerinde her an karşılarına çıkan ve “Arabada beş, evde on beş!” tarifesiyle bedenlerini seyyar fuhuş hane gibi işleten kafaları peruklu, kıçları açık, sesleri kart, kirli sakalları fondöten rötuşlu sapıklarla nereye kadar nasıl mücadele edebilir? En fazla “haydarî” isimli pirden himmet dilenir ve gereğini yapar. Sonra da işlediği fiil adli vakıa olmak payesine ererse, devletin vereceği cezayı çeker. Ama ya ibneler? Türlü isimlerle evvela kendilerini yasallaştırmaya çalışan ibneler?

Düşünün ki; tek kalemde Amerika’nın tek bir LGBT derneğine verdiği para tam 143 milyon… Bu, eşcinselliği Türkiye’de yaymak için girişilen toplu hücum denizine nispeten, tek bir damla… Televizyon dizilerinden, sinema filmlerinden, gazete ve kitaplardan insanımızın zihnine atılan binlerce subliminal ok, muhatabından kan değil, eşcinselliği normal görecek bir anlayış, hatta eşcinselliğe özenecek bir nefs şelâlesi akıtmak istiyor. Dünya Bankası, sürekli eşcinsel derneklerini fonluyor. Avrupa Birliği zaten, Afrika’da açlıkla mücadeleye ayırmadığı mali desteği, Türkiye’nin ibneleştirilmesi için harcıyor. Hatta Türkiye’yi bu noktada kanunen de zorluyor. Aslında Türkiye’yi yönetenlerin genel tutumuna bakılırsa, buna zorlama da denilemez. Bakan Süleyman Soylu, bir Anadolu çocuğu olarak eşcinsellikten muhakkak rahatsız… Ama mesela İstanbul Sözleşmesi ve onun ruhu mesabesindeki “Toplumsal Cinsiyet” kavramının, eşcinselliği ideolojik plânda tahkim eden bir kanuna ve kavrama müteallik olduğunun farkında mı? Şu bir vakıa: Ak Parti hükümeti, İstanbul Sözleşmesi’nin de, Toplumsal Cinsiyet kavramının da arkasında… KADEM, Ak Parti’nin prototip kadın tipini örgüleştiren bir teşekkül olarak, başkan düzeyinde “Toplumsal Cinsiyet” (GENDER) kavramına sahip çıktıklarını söyledi. Oysa ortada tam bir devlet körlüğü ve bağnazlığı vardır. Toplumsal Cinsiyet’in, Antik Yunan devri ve o devrin bir bilgi aktarma aktivitesi olarak kullanılan eşcinsel ilişki kavramıyla ilintisinden haberdar olmayanlar, bütün bir nesli tehlikeye atacak icraatların içinde yer alabiliyorlar. Bu manada Süleyman Soylu’nun, Ankara’daki bir eşcinsel derneğini şikâyet etmek yerine, kendine yakışır şekilde en evvel bütün bakanlıklara sirayet etmiş şu “Toplumsal Cinsiyet” haşarılıklarına bir el atması lazımdır. Zira ortada, evvela kendi bünye muhitine batırılmayı bekleyen bir çuvaldız vardır.

Unutulmamalıdır ki; bu devrin Nuri Alçoları, tek tek gazoza hap atmak yöntemini değil, toplu halde zihinleri iğdiş ve tesir yöntemini kullanıyorlar ve sadece tecavüz için değil, erkek ve kadın cinsleri arasında sapkın ilişkiyi teşvik ve cinsiyetlerin bulamaç haline getirilmesi için çaba gösteriyorlar.

Ve gene unutulmamalıdır ki; ibnelerin bu ülkeye meydan okumak üzere düzenledikleri ve ismine “Onur Yürüyüşü” dedikleri ilk eylemleri 2003 yılı içindeydi ve bu eyleme katılım sadece birkaç on kişiden ibaret kalmıştı.

Şu dediklerimize teksif buyurun:

2003 yılı, aynı zamanda Amerika’nın Irak’ı işgal yılıydı. Yüksel Caddesi’nde biz, Amerika’yı protesto için gösteri yaparken, aynı tarihte yanılmıyorsam eşcinseller de, Ziya Gökalp Caddesi’nin öbür bandında, Sakarya Caddesi’nde eylem yapmaktaydı. Sayıları, az evvel kaydettiğim üzere İstanbul’daki ibnelere uygun olarak 30-40 civarındaydı. Bu tarihte Amerika’nın Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz idi. Bu cani, Irak’a saldıran taifenin başrol oyucularındandı. 2005 yılında bakan yardımcılığı görevini bırakınca, Dünya Bankası başkanı oldu.

Ankara’daki ilk resmi ibne derneği “KAOS GL” 2005’te kuruldu. İşte Irak’ı işgal ekibinden olan Wolfowitz, Dünya Bankası’nın başına gelir gelmez bu derneği fonladı. Bu desteğini sonraki yıllarda da sürdürdü. Süleyman Soylu’nun sonraları “Amerika’dan 22 milyon dolar aldılar!” dediği ibne derneği de, işte bu idi!

Dememiz o ki; Bağdat’a ağır toplarla saldıran Amerika, aynı anda Türkiye’ye de hafif toplarla saldırmaya başlamıştır ki; ikincisi, birincisinden daha az tehlikeli değildir, hatta ağır topun şehri maddede yıkıcı yanına karşılık, hafif topların şehri ahlakî açıdan çökerteceğini göz önüne alırsak, ikincisi daha tehlikelidir. Şehir yıkılınca tekrar inşa edilir ama yıkılan ahlâkın yeniden inşası muhale yakın, zordur!

LGBT yürüyüşü bağlamında görülmüyor mu ki; 2003’te sadece yaklaşık 50 kişi toplayabilen eşcinseller, 2014’te yasal izin alarak tertip edebildikleri son yürüyüşlerini 50.000 kişi ile yaptılar. 11 yılda tam 1000 kat… Meselenin sadece yürüyüş alanına eskisinden 1000 kat daha fazla kalabalık toplamak olmadığını, bu 1000 katın artık şehirlerimizin damarlarında kansere evirici vasıflarıyla, hem de artık 1000 katlık bir cürümle dolaşacakları gibi bir durum doğurduğunu anlamak lazımdır. Milli ahlâk zeminimizin ahşaplarını artık 50 tahtakurusu değil, 50.000 tahtakurusu kemirecektir. Sonra 100.000, sonra daha fazla… Sonrası, demokrasinin kelle başı hesabıyla: Yaşasın ibnelik!

Süleyman Soylu’ya sesimiz erişir mi bilmeyiz; terör meselesinde gösterdiği yerinde keskinliği, LGBT mevzuunda da göstermesi ve hatta bağlı olduğu hükümetin “İstanbul Sözleşmesi” ve Toplumsal Cinsiyet” mevzularındaki tutumunu değiştirmesi için hamlede bulunması, onun bakanlığından öte bir insanlık borcudur ve bu borç, en evvel onun boynunda asılıdır. Eğer bizden istenirse, bu hadisenin felsefî, tarihî, dinî ve demonolojik boyutlarını anlatmak ve devlete bir kuğu gibi görünenin aslında bir timsah olduğunu ispat etmek için brifing verebiliriz. Biz bu brifingleri, ciğerimizi yırtarcasına zaten topluma veriyoruz da, fikirsiz akademisyen ve dingilsiz uzman patronajı altındaki devlete pek ses gitmiyor.

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi