İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
ÖZET
2003 yılında ABD demokrasi, insan hakları ve kitle imha silahları argümanlarıyla Irak’a karşı bir operasyon başlatmıştır. Savaş kısa sürede bitmiş olsa da savaşın ardından Amerikan ve müttefik askeri birliklere karşı eylemler uzun vadeli olarak devam etmiştir. ABD’nin işgal girişimiyle beraber kökleri geçmişe uzanan problemlerin tekrar gün yüzüne çıkışı ve yeni problemlerin oluşumu gözlenmiştir. İşgalin ilk günlerinden itibaren nüfusun çoğunluğunu oluşturdukları halde Sünni Irak iktidarlarının tahakkümü altında kalmış Şiiler ile Sünniler arasında problemler kök ve temellerini geçmişten de alarak yeniden gün yüzüne çıkmıştır. Bu gerilim etkisini siyasal ve sosyal alanda da göstermiştir. Etnik olarak temelleri yine öncesine dayanan bazı büyük problemlerin tetiklenmesi ile etnik çatışmalar ve mücadeleler baş göstermiş. Kürtlerin Irak’ın kuzeyinde bir devlet kurma hayalleri Irak’ta yaşanan merkezi otorite zayıflığının doğurduğu iç çatışma ve kargaşa ortamında daha gür bir sesle dillendirilmeye başlanmış, bu hususta Kürtlerin istekleri doğrultusunda daha cesur politikalar izlemesine sebep olmuştur.
ABD’nin Irak işgali ile birlikte yıllarca azınlığın çoğunluğa tahakkümü altında yaşamış olanlar bu girişimi bir nevi fırsata dönüştürmesini bilmiştir. İşgale direnenler büyük çoğunlukta Sünniler, işgalcilerin istedikleri yönde tutum ve tavır takınanlar da büyük çoğunlukta Şiiler olunca sadece yukarda değil alt tabakada da kin ve nefreti tetiklemiş, çatışma ortamını sivil vatandaşların olduğu alanlara taşımıştır. İktidarsızlığın, otorite boşluğunun, iç çekişme ve çatışmaların olduğu bu ortamda küresel ve bölgesel terör örgütleri kurulmuş bunlarda Irak’taki iç çatışma, savaş ve istikrarsızlık ortamının artarak devam etmesinde etkili olmuştur.
GİRİŞ
Birinci Dünya Savaşının ardından İngiltere’nin mandası altında bulunan Irak, İngilizler tarafından kurulmuş ve İngilizler tarafından politikalarına yön verilmiş bir devlettir. Ülkenin etnik yapısını özellikle Araplar, Türkmenler, Kürtler, Süryaniler oluşturmaktadır. Etkili dini inanç gruplarını ise Sünniler, Şiiler, Hristiyanlar ve Ezidilerden oluşturmaktadır. Irak nüfusunun büyük bir bölümünü Şiiler oluşturuyor olsa da yönetim kadroları Sünnilerden oluşmaktaydı. Yönetici kadroları ile Şii nüfus ve dini liderleri arasındaki mezhepsel farklılıklar ile ortaya çıkan problemler, İslami yaklaşımların siyasallaşması her iki tarafında birbirlerine olan güvensizliği ve bu güvensizliğinde neden olduğu ayrışmalar Irak’ın kuruluşundan itibaren süregelmiş ve zaman zaman baskı ve şiddete dönüşmüştür.
Şiiler Irak’ın en kalabalık grubu olmalarına karşın uzun bir süre kendilerinin değimi ile ikinci sınıf vatandaş olarak yaşamışlardır. 2003 yılına kadar olan dönemde özellikle Saddam Hüseyin döneminde Sünni Irak yönetimi ve bilhassa Saddam Hüseyin Şiileri baskı altında tutmuştur. Saddam Hüseyin’in Baskı altına almaya çalıştığı ve aldığı Şiiler İran ile olan ilişkileri berrak olarak gözükmeyen, şiddet eylemlerine tevessül eden ve etme potansiyeli görülen aşırı Şii gruplar olmuştur. ABD tarafından Saddam Hüseyin’in devrilmesi ile birlikte Şiilerin önü açılmış ve Irak’ın yönetimine katılmak hatta tamamen yönetimi ele geçirmek için bir fırsat ortaya çıkmıştır. Şiiler genel olarak bu fırsatı değerlendirmek istemiş yeni Irak yönetiminde yer almanın yanı sıra Irak’ın ‘başat gücü’ olma hedefini benimsemişlerdir.
Şiiler ABD’nin Irak’ı işgali esnasında ve sonrasında önemli roller üstlenmişlerdir. Irak işgal edilirken genel itibariyle ABD ve Koalisyon güçleri ile saf tutmuş ve ABD’nin Irak işgalini desteklemişlerdir. Saddam Hüseyin döneminde göz hapsinde tutulan Iraklı Şiilerin en büyük liderlerinden olan Ayetullah el Uzma Seyyid Ali Sistani, Iraklıların koalisyon güçlerine karşı direnmemeleri konusunda fetva yayınlamış , yine Şiilerin büyük bir âlimi olan Ayetullah Muhammed Hüseyin Fadlallah ise ABD Iraklı Şiilere, onları Saddam Hüseyinden kurtarmak için geldiklerini söylemiş ve ABD’nin Iraklı Şiileri aldattığını belirtmiştir.
Irak’ın işgali ve Saddam Hüseyin iktidarının yıkılması ile ülkenin nüfusunun yarısından fazlasını oluşturmaları, ortamın ve yaşanmakta olan hadiselerin de kendileri lehine gelişme göstermesi, Şiilerin Ülkede siyasi bakımdan en önemli güç ve yerel aktör haline gelmesine imkan sağlamıştır.
Irak işgalinden sonra ortaya çıkan problemlerin en büyük sebepleri dini inançların algılanma biçimindeki farklılığından kaynaklanmaktadır. Lakin etnik problemler de azımsanmayacak ölçüde büyük bir rol oynamaktadır.
1-BİRİNCİ BÖLÜM: ABD’NİN ÇEKİLMESİNDEN ÖNCE VE ÇEKİLMESİNDEN SONRA IRAK
ABD’de 2001 yılında Bush yönetiminin iş başına gelmesinin ardından 11 Eylül saldırılarının gerçekleşmesiyle ABD’nin politikalarında değişim yaşanmıştır. ABD 11 Eylül saldırılarını sebep göstererek önce Afganistan’a sonra bununla beraber elindeki kitle imha silahlarını sebep göstererek de Irak’a harekat düzenlemiştir. 20 Mart 2003’te BM kararına da dayanmaksızın ABD Irak işgaline başlamıştır. 1 Mayıs 2003’te ABD Başkanı Bush savaşın bittiğini duyurdu. Kolay zafer kazanan işgal güçlerinin ilk işi Saddam yönetiminin ordu polis ve istihbarat birimlerinin görevine son vermek oldu. Baas partisi dağıtıldı ve yaklaşık 400 bin eski asker, polis ve istihbarat görevlisi görevinden lağvedildi.
ABD Başkanı G. Bush’un sık sık ABD adına Tanrı’dan yardım istemesi gibi retorik yakarışlar, Müslüman Arapların bu savaşı, Bush’un ‘17. Yüzyılın İslam-öncesi savaşçı kavimlerinin ve daha sonraları da Hıristiyan haçlılarının hesaplı açgözlü saldırılarıyla’ kaplı açıklamalarıyla birlikte dini bir savaş olarak algılamalarını pekiştiriyordu. Savaşın Batılı ve Siyonist bir komplonun ürettiği bir haçlı seferi olduğu savları, karşılığında bir cihadı haklı çıkardı, hatta seferberliğini talep etmiştir. ABD, Irak’a müdahalesinin başlangıcında kuvvetli bir mukavemet görmemiştir. Ancak eylemlerin niteliği bir müddet sonra değişim göstermeye başlamış ve 2003 yazından itibaren sistematik bir şekilde eylemler yapılmaya başlanmıştır. Bununla doğru orantılı olarak ABD ordusunun kayıplarında da bir artış görünmeye başlamıştır. Psikolojik boyutları da etkili olan eylemler, intihar-(istişhad) eylemleri, bombalı araç saldırıları gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Uluslararası kuruluşların temsilcilikleri, büyükelçilikler, müttefik karargâhları olağan hedefler arasında yer almıştır. Irak halkının bir kesimi(Sunniler) büyük ölçüde işgalci güçlere karşı direnmişlerdir. Direnişçilerin büyük kısmını Saddam Hüseyin devrinde rejimin ana omurgası olan Sunni Araplar oluşturmaktadır. Bu grup Saddam Hüseyin döneminde güvenlik bürokrasisinin kuvvetli bir kısmını oluşturmaktadır, Bunlar özel kuvvetler askerleri, istihbarat görevlileri, polisler, ordu mensupları Baas Partililer ve Sunni Saddam Hüseyin yönetimini benimsemiş halktır. Bu grupların işgal sonrasında sıkıntılarla karşı karşıya kalacakları ve kurulacak yeni sistemde dışlanacakları aşikardı. Direnişin artması çok sayıda ABD helikopterinin düşmesi, artan kayıplar ile işgalci Amerikan ve müttefik kuvvetlerinin şiddetli, baskıcı tutumları artmıştır. Irak’ı işgal etme gerekçeleri arasında demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi argümanları kullanan ABD’nin işgal girişiminin ardından bu kavramları istismar ve ihlal ettiği görülmüştür. ABD ve müttefik kuvvetler Irak’ın bütününde kontrol ve güvenliği sağlayamamıştır. Özgürlük, demokrasi ve barış tesis etme ideali Irak’ı güvensiz, iç çatışmalı, insan hakları fazlaca ihlal edilen, her gün onlarca insanın hayatını kaybettiği, istikrarsız bir ortama çevirmiştir.
Saddam Hüseyin iktidarının devrilmesinin ardından yerine gelen iktidar yapısının kısa süre içinde işbirliği yaptığı, ilişkiler kurarak geliştirdiği gruplar tarafından bile diktatörlükle itham edildiği yeni bir siyasi düzen kurulmuştur. Bu sebeple 2010 yılının Mart ayında yapılan seçimin ardından 5 ay geçmesine rağmen hükümet kurulamamıştır. Öbür yandan işgalden sonra çıkan problemler 2006-2007 yılları arasında açıkça bir iç çatışmaya dönüşmüştür. Gerek işgal güçlerinin operasyonları gerekse iç savaş sonucunda Irak’ta yüz binlerce kişi hayatını kaybetmiştir. Oluşan bu durum Amerika’nın çekilme sürecine ve ardından günümüze dek devam etmiştir. ABD’nin işgali ile başlayan bu kaos ortamı işgalci güçlerin çekilmesinden sonra da devam etmiştir. Bu kaos ortamının da etkisiyle bölgesel ve küresel terör örgütlerinin oluşmasında etkili olmuştur.
ABD’nin, 15 Aralık 2011 tarihinde Irak’tan çekilmesinin hemen ardından ülke içinde siyasi bölünmeler baş göstermiş, mevcut konjonktürde Şii kökenli Başbakan Nuri El Maliki'nin yönetiminde derin bir siyasal ayrışmaya doğru yol alan Irak'ta, etnik ve dinsel ayrımlar üzerinden şekillenen ve bölgesel güç mücadelelerine de eklemlenmiş olan siyasal-yönetimsel krizi sona erdirebilecek nitelikte içsel ya da dışsal bir aktör henüz ortaya çıkabilmiş değildir. Irak'ın yaşadığı kriz demokratik ülkelerde görülen ideolojik-siyasal ayrımlardan ya da farklılıklardan değil de etnik-kültürel ve mezhepsel ayrım çizgilerinden beslendiği ve bu unsurlar da Irak ulusal kimliğinden çok daha güçlü bir şekilde ifadesini bulduğu için sorunun çözümü oldukça güçtür.
Aslında bu bölünme, çekilmeden çok daha önce ortaya çıkmıştı. 7 Mart 2010 tarihinde yapılan Irak parlamento seçimlerinden sonra Bağdat hükümeti, 21 Aralık 2010 tarihinde Kuzey Irak Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin girişimleriyle Erbil Konferansı Anlaşması adı altında, Başbakan Nuri El-Maliki liderliğinde Kanun Devleti listesi(Şii ağırlıklı), Eski Irak Başbakanı ve Irak Milli Reform Hareketi lideri İbrahim Caferi’nin Başkanlığında Irak Ulusal listesi(Şii ağırlıklı), Eski Irak Başbakanı, Eyad Allavi liderliğindeki El-Irakiye listesi (Şii, Sünni ve Türkmenlerden -ITC- oluşan karışık bir liste) ve Kürt listesi ile beraber bir uzlaşıya vardıklarını açıklamışlardır. Fakat Irak’ta Maliki Bakanlığında bir hükümet kurulmuş olarak gözükse de bu hükümetin içindeki çözülemeyen sorunlar ve artan güç mücadelesi sebebiyle Bağdat yönetiminin istikrarsızlıklara açık olduğunu söylemek mümkündür. Ayrıca Maliki’nin, Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı Sünni Arap Tarık El-Haşimi hakkındaki ‘terörist’ suçlamasının ardından çıkardığı tutuklama kararı ve Başbakan yardımcısı (Sünni - Arap) Salih El-Mutlak’ın bir televizyon kanalına verdiği demecinde Maliki’yi diktatörlükle suçlamasından ötürü parlamentodan güvenoyunun geri çekilmesini istemesi tansiyonu giderek yükseltmiştir. Bunun yanı sıra, Irak’ta Maliki’nin kurduğu kabinede üç önemli bakanlığın (Savunma, İçişleri ve Ulusal Güvenlik) vekâleten yürütülmüş olması, ülkede güvenlik ile ilgili sorunların da artmasına sebep olmuştur. Tüm bu gelişmelere bakıldığında ABD’nin çekilmesinin hemen ardından Irak’ta hem siyasi hem de güvenlik anlamında pek çok sorunun baş göstermesi beklenmiştir. Seçimlerin ardından oluşan siyasal istikrarsızlık ve Şii olan Irak Başbakanı Nuri El-Maliki’nin politikaları mezhepçilik yaptığı yönündeki görüşler ve Sünni siyasetçiler üzerinde denetim sağlamaya çalıştığı yönündeki algılar, Irak’ta yeniden Şii-Sünni gerginliğini arttırmıştır.
30 Nisan 2014’te Irak’ta yapılan seçimlerin akabinde Haziran ayının hemen başında IŞİD’in Musul’da, ardından özellikle Anbar, Selahaddin, Kerkük’ün güneyi, Diyala ve Bağdat’ın çevresinde etkinlik ve kontrol sağlamasıyla birlikte Irak’taki siyasi süreç tıkanma durumuna gelmiştir. Özellikle Maliki’nin ikinci dönemindeki siyasi, sosyal, askeri ve ekonomik politika ve uygulamalarının meydana çıkardığı olumsuzlukların IŞİD’in etkinliğine yol açtığına yönelik algılamanın boyutu düşünüldüğünde, seçimlerden açık ara farkla en yakın rakibinden yaklaşık 60 milletvekili fazla çıkarmasına rağmen hükümet kurma yetkisi Maliki’ye verilmemiştir. Şii siyasi grupların bir araya gelerek oluşturduğu Irak Ulusal İttifakı içerisinde Ağustos ayında yapılan oylamada Haydar El-Abadi yeni hükümeti tesis etmek ile görevlendirilmiştir. Maliki hükümeti döneminde hükümette de 2012’den itibaren güvenlikle ilgili bakanlıklara atama yapılamamış ve eski Başbakan Nuri El-Maliki görev süresinin bitimine dek bu bakanlıkları vekâleten yürütmüştür. Bu durum güvenlik kurumlarının tekelleşmesine ve Nuri El- Maliki’nin baskın kontrolüne yol açmakla beraber bugün IŞİD’in Irak’taki etkinliğinin nedenlerinden biri olarak da gösterilmiştir. 12 Haziran 2014’te Irak’taki en büyük Şii dini merci Ayetullah Ali El- Sistani eli silah tutabilen bütün Şiileri ve Iraklıları IŞİD’e karşı mücadeleye çağırmıştır. Bu çağrıyla birlikte binlerce Iraklı Şii, Türkçe’ye ‘Millet Yığınları’ olarak çevrilebilecek ‘Gönüllü Birlikler’ olarak anılan ‘Haşdi Şabi’ oluşumunu meydana getirmiştir ve birliklerin sayılarının yüz bin civarında olduğu belirtilmektedir. Haşdi Şabi bu dönemden sonra Irak’ta büyük roller ve misyonlar üstlenmiştir. IŞİD’le mücadelede başat faktör ve güçlerden biri olmuştur. Terör örgütü IŞİD’e karşı, terör ve insan hakları suçları işleyen başka bir örgütle mukavemet gösterilmesi ve bu örgütün ideolojisinin de Şiilik üstüne kurulmuş olması beraberinde yeni bir kaos ortamı getirmiştir. Bunların doğurduğu sonuç ise Irak coğrafyası ve Iraklılar açısından beraberinde daha fazla şiddet, zulüm, kaos ve parçalanmışlık olmuştur.
2-İKİNCİ BÖLÜM: MEZHEPSEL PROBLEMLER; ŞİİLER VE SUNNİLER
Şia’nın lugat manası grup, cemaat, bir insanın taraftarları ve yardımcılarıdır. Terim olarak ‘Şîa’, Hz. Muhammed’in (sav) vefatından sonra Ali bin Ebî Tâlib ve oğullarını halifelik (imamet) için en layık kişi olarak gören ve onu nass (vahiyle) ve tayin ile meşru halife kabul eden, ondan sonraki halifelerin de onun soyundan gelmesi gerektiğine inanan toplulukların müşterek adı olmuştur. Hz. Ali’nin (ra) Allah’ın emri ve Hz. Peygamber’in (sav) tayini ile imam kılındığı, dolayısıyla onun halifelik hakkının elinden alındığına inanırlar. Günümüzde Şia’nın büyük bir kısmı bu görüş dışındaki bütün görüşleri reddeder aksini düşünen, iddia eden toplulukları küfürle suçlayan ve onlara karşı gerekirse şiddet kullanılabileceği düşüncesine sahiptir.
Irak’ın büyük çoğunluğunu oluşturan Şiiler, işgalden evvel de Sünni Saddam Hüseyin yönetiminden rahatsızdırlar. ABD’nin Irak işgal girişiminde işgalci kuvvetlere mukavemet göstermemiştir, aksine karşı durulmaması gerektiğini savunanlar olmuştur. Şiilerin inancına göre ne söylerse doğru kabul edilen ve kendilerine sonsuz biat ile bağlı oldukları Şii din âlimleri ve kanaat önderleri işgale karşı durulmaması gerektiğine dair fetvalar yayınlamış, görüşler belirtmişlerdir. İşgalin ardından Şiiler bu şartları kendi lehlerine çevirebilmek açısından işgalci güçlerle iyi ilişkiler içerisine girmişlerdir. Irak'ın yeniden imarı sürecinde de, Irak yönetiminde etkili konuma gelmişlerdir. Amerikan işgalinden sonra çoğunlukta olan nüfus güçlerini kullanan Şiiler, seçimlere katılarak kazanmış ve Irak'ta yeni siyasal iktidar olmuş ve olmaya da devam etmektedirler.
ABD’nin Irak’tan çekilmesinin ardından Maliki’nin saldırgan tutumları artış göstermiştir otoriter ve baskın mezhep eksenli politikalar izlemiştir. Başbakan Maliki’nin Sünni liderlerin terör saldırılarıyla alakalı olduklarını öne sürerek baskı kurmaya çalışması, Irak’ta yönetimsel açıdan bir kırılma olarak algılanmıştır. Ayrıca terör saldırılarının engellenememesi sebebiyle 2011 başından itibaren hükümete duyulan güvensizlik durumu artmıştır. Sünni kesimler de Maliki’yi otoriter bir yönetim anlayışı göstererek ülkenin birliğini yok etmekle suçlamışlardır. Maliki’den sonra gelen İbadi hükümeti de Şii’dir. Bu dönemde de Sunnilere karşı hükümet eli ile baskılar ve hükümetin desteği ile bazı milis güçler eliyle de şiddetsel ve zulme kadar dayanıp öeesine geçici eylemler gerçekleştirilmiştir. Bu milis kuvvetlerin başında IŞİD’le mücadele konusunda ve özellikle Musul Operasyonu’nda adından sıkça söz ettiren Haşdi Şabi’dir.
Haşdi Şabi büyük çoğunluğu Şii’lerden oluşmakta fakat bünyesinde çok az da olsa Sünni birkaç aşireti de barındırmaktadır. Şii Iraklıların önemli bir bölümünün gözünde kahraman olarak algılansa da Sünni Iraklılar’ın Haşdi Şabiyi mezhepçi (aşırı Şii ve Sunnilere zulmü, onları öldürüp sürgün etmeyi en büyük ideal ve hedef) olarak gördükleri biliniyor. Irak’ta Şiiler içinde de Haşdi Şabi’yi İran’la ilişkisi üzerinden eleştirenler mevcuttur. Örgüt operasyonlarda çok sert olmakla birlikte insan hakları ihlal suçları da işlemektedir. Özellikle 2015’te, Sünnilerin yoğun olarak yaşadığı Tikrit’in IŞİD’den geri alındığı operasyonlarda Haşdi Şabi’ye yönelik insan hakkı ihlalleri gerçekleştirdiğine dair bulgular ortaya çıkmış ve eleştiriler yöneltilmiştir. Birleşmiş Milletler özellikle 2016 yazında gerçekleştirilen operasyonlarda örgütü eleştirmiştir. Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi kurumlar raporlarında, Irak’taki bazı bölgelerde sivillerin önce IŞİD tarafından ardından da IŞİD’i yenilgiye uğratan milisler tarafından baskıya uğradığını ve zulum gördüğünü belirtmiştir. 2016 yılında Irak ordusunun bir parçası olan lakin kurulduğundan beri Şii Irak Hükümetinin desteğini alan Haşdi Şabi milislerinin mezhepsel bir perspektifte operasyon yürüttüğü, Sünni erkek ve çocukları kaçırarak ortadan kaybettiği, onlara işkence ve infazlar uyguladığı, milislerin Hükümet onayı ve desteği ile ağırlıklı olarak Sünni Arapları hedef alan intikam saldırıları gerçekleştirdiği Uluslararası Af Örgütü tarafından belgelenmiş ve bu belgeler kamuoyuyla paylaşılmıştır. Saddam Hüseyin’in baskısı altında ve bu baskı durumunda kendilerini ikinci sınıf vatandaş gibi muamele görüyor olarak tarif eden, durumdan rahatsızlık duyan ve o baskıdan kurtuluverince kendilerini engelleyecek ve üzerlerinde baskı hissettirecek bir mekanizma bulamayınca hatta aksine Devlet ve Hükümet mekanizmalarının da kendilerine verdikleri destek ile sivillere özellikle de Sunnilere karşı şiddet eylemleri gerçekleştirmeye başlamışlardır. Sunniler ABD işgali başlayınca işgale karşı duran ve silahlı mukavemet gösteren başat güçtür.
3-ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: ETNİK PROBLEMLER; ARAPLAR, TÜRKMENLER, KÜRTLER
Irak’ın bir devlet biçiminde ortaya çıkması Birinci Cihan Harbi’nın galipleri arasındaki bir dizi gizli antlaşmaya ve petrolün paylaşılmasına dayanmaktadır. Bu sebeple, ilk senelerden beri Irak’ın bir bütün olarak bir arada tutulması sömürgecilerin/yöneticilerin en önemli problemi olmuştur. Irak devletinin kuruluş yıllarından beri iç çatışmalar hiç bitmemiş bu hal dış siyaseti, iç dengeleri, istikrarı ve ekonomik yapıyı her zaman etkisi altına almıştır..
İngiltere Irak devletini kurarken farklılıkları müsamaha edecek şekilde ve kendi politik kültüründen başlayarak krallık olarak şekillendirmiştir. Lakin bu yaklaşım bile çatışmaları önüne geçememiştir. Uzun seneler boyunca işgalci İngiltere ordusu sık sık saldırıya uğramış, içeride istikrarın sağlanması uzun yıllar almıştır.
Günümüzde Irak nüfusunu oluşturan farklı etnik ve mezhepsel kimlikleri birlikte tutacak ortak bir iddianın var olmaması ve ortak paydaların azlığı (özellikle de çatışmalı ortamlarda ayrışmanın öne çıkmasıyla) tehlikeli bir problem olarak varlığını devam ettirmektedir. Irak’ta ortak hayallerin meydana getirilememesi, savaşın ve işgalin bozduğu politik sosyal ve ekonomik dengelerin oluşamaması nedeniyle, gelecekteki siyasal düzenin çok farklı olacağını söylemek yanlış olmaz. Bu olasıkların birisi kaos ortamının uzun yıllar sürebileceği iken, diğeri de ülkenin bölünerek yeni devletlerin ortaya çıkabileceğidir. Bu olasılıklardan hangisinin yaşanacağını tahmin etmek, politik bütünlüğü tehdit eden unsurları ve bunların bileşenleri ve Irak coğrafyasında hamle yapmak isteyen, oyun kurucu dış aktörleri iyi analiz etmekle mümkündür.
Irak’ın bir devlet olarak doğuşunun ardından en etkin olan ve günümüzde yansımaları olan ideoloji şüphesiz ki Arap Milliyetçiliğini esas alan Baas ideolojisidir. Baas ideolojisi, Arap kimliğine dayalı olması ve bu kimliğin omurgası Sünni Araplardan oluşması nedeniyle ülkede yaşayan farklı etnik gruplar tarafından kabul görmemiş, Şii Araplar tarafından da mezhebi sebeplerle benimsenmemiştir. Nitekim devletin kuruluşundan itibaren egemenliğin yapılandırılma şekline itirazı olan ve İran gibi devletlerin desteği-etkisi ile Kürtler ve Şii Araplarla Sunni Irak yönetimi sürekli çatışma halinde olmuştur. Yöneticiler haliyle sıklıkla silahlı ve şiddet içeren bu isyanları güç kullanarak bastırmışlardır. Bu durum dış siyasetteki gelişmelere bağlı olarak zaman zaman destek bulabilmiş ve iç güvenlik, Irak için süreklilik arz eden bir problem olarak varlığını devam ettirmiştir.
Nitekim Mart 2003’teki ABD işgali de benzer sonuçlar doğurmuştur. Örneğin, iktidarı elinde tutan Sünni Araplar, evvela din, namus, vatanlarını ve sonra kazanımlarını savunmak için işgale karşı direnirken, Şiiler ve Kürtler yeni dönemi iktidardan daha fazla pay almanın tarihsel fırsatı olarak görmüşlerdir. Farklı etnik/mezhepsel grupların coğrafi olarak birbirlerinden belirgin şekilde ayrı bölgelerde yaşıyor olmaları da bu hale katkıda bulunmaktadır.
Irak’ta devletin yeniden şekillendirilmesinin önündeki en önemli sorunlardan birisi etnik, mezhepsel ve aşiret ilişkilerinin, ağlarının inşaa halindeki devlet bürokrasinden daha etkin, fonksiyonel ve güçlü olmalarıdır. Devlet dışı unsurlar ve ağlar sadece sosyal ve ekonomik hayatı benimsememişler aynı zamanda silahlı özerk güçlerle de desteklenmektedirler. Söz konusu yapılar, sıklıkla devletin gücünü sınırlamakta ve ona meydan okuyabilmektedir. Bu hal, devlette parçalanmaya, zayıflığa ve işlevsizliği meydana getirmektedir. Sıradan vatandaşlar devlet aygıtına güvenlerini yitirdikçe, devlet dışı aktörler güç kazanmakta; etnik, aşiretsel ve mezhepsel gruplara sadakat, devlete ve ülkeye sadakatten daha önemli hale gelmektedir. Diğer taraftan uzun seneler devlet sisteminden İran maşası olduğu, dış destekli olup Irak’ın içinde huzursuzluk çıkardığı sebepler ile dışlanan Şiiler, yeni dönemde bürokraside egemen olurken, Sünni Araplar eski pozisyonlarını kaybetmektedirler. Güç kaybı Sünni Araplar üzerinde ciddi sıkıntılara neden olmaktadır. Yeni dönemde hükümet kurulurken bakanlıkların mezhep ve etnik temeller kapsamında paylaştırılmış olması ortaya ciddi problemler çıkartmaktadır. Bakanlıklar söz konusu yapılar tarafından homojenleştirilmeye çalışılmakta, diğer gruplara mensup olanlar dışlanmaktadır. Böylece devlet aygıtı bütünlüğünü koruyamamakta ve kurumlar arası koordinasyondan söz etmek imkansızlaşmaktadır.
Gelinen süreçte en önemli problemin güvenlik olduğu konusunda hemen herkes hem fikirdir. Güvenlik sorunun çözümünde, polis, ordu, sınır muhafızları, etkili bir yargı ve ceza müesseselerinin varlığı temel koşullardır. Ancak tüm bu kurumlar ciddi bir zafiyet içindedirler. Sayılardaki ve eğitimdeki yetersizlik, profesyonellikten uzak olmaları, güvenlik sağlaması gereken oluşumların kendi mezhebi ve etnisitesinden olmayanlar için güvenlik sağlamakla değil bozmakla iştigal etmesi sebeplerinden güvenlik sağlanamamaktadır. Güvenlik zafiyeti, ekonomik faaliyetlerden ticarete, sağlıktan eğitime kadar bütün temel alanlarda krizlere ve çöküşe yol açmaktadır. Güvenlik bürokrasisinin mezhebi ve etnik olarak organize edilmiş olmaları, teşkilatın bölünmesine neden olurken, sorunu daha da derinleştirmektedir. Yeterli güvenlik olmaması nedeniyle hayatını kaybeden Iraklı sayısı sürekli artmakta; tüm bunlar geleceğe dair umutları karartmaktadır.
Devlet gücünün zayıflaması ve devlet dışı ağların güç kazanmasına sebep olmaktadır. Irak’ta geçmiş dönemde güçlü bir konumda bulunan aşiret yapısı yeni dönemde daha işlevsel bir konuma gelmiş ve yeniden güç kazanmıştır. Nitekim aşiretler, güçten düşen devletin yerine geçmekte, genellikle mensuplarına ekonomik, sosyal ve politik artılar sağlamaktadır. Bu halleri ile de oluşturulmaya çalışılan devlet yapısını tehdit edebilmekte ve istikrarsızlık meydana getirebilmektedir.
Kürt grupların yıllardır süren silahlı ayaklanmaları, Şiilerin politik ve ekonomik alanda sınırlandırılmış olmaları bu gupların yeni dönemde mümkün olduğunca avantajlı konuma gelme arzularını kışkırtmaktadır. Sünniler ise, süreci en az kayıpla kapatmak istemektedirler.
Öte yandan taraflar arası problemleri fırsat alanı olarak gören devlet ve devlet dışı aktörler bu gerginlik ve çatışmayı körüklemektedirler.
SONUÇ
Irak işgaline özgürlük, demokrasi, insan haklarını bahane ederek başlayan Amerika, Irak’a istikrarsızlık, çatışma, parçalanmışlık, savaş ve ölümden başka bir şey getirememiştir. ABD’nin işgali ile beraber Irak’ta yaşanan kaos gün geçtikçe artmıştır. Etnik ve mezhepsel bölünmeler hat safhadadır. Geçen on altı yıllık süre zarfında Iraklılar ve komşuları için tehlikeli olabilecek terör örgütleri bu kaos ortamına dönmüş Irak coğrafyasından çıkmıştır. Daeş küresel ölçekli ve bütün dünyayı tehdit eden bir terör örgütü olmuştur. Irak’ta yaşanan problemlerin birçoğunun merkezinde etnik ve mezhepsel problemler yatmaktadır. Bu problemlere kökten bir çözüm getirilmedikçe Daeş’in hegemonyası bitince Haşdi Şabi hegemonyası ve zulmü başlamış olduğu gibi o bitince bir başkası başlayacaktır. Özellikle mezhep perspektifinden uzak bakılamayacak olan Irak’ta, mezhep perspektifli getirilmeyecek her çözüm nakıs olacaktır.
Özellikle Daeş’e karşı yürütülen operasyonlarda adı sıkça duyulan ve görülen Haşdi Şabi ve bunun gibi örgütler var oldukça, Şiiler böyle örgütleri kurup bunlardan medet umdukça Irak’ta barış ortamının tesisi mümkün olmayacaktır. Bu ve benzeri örgütlerle topyekün mücadele esas alınarak izlenecek politika önce terör örgütlerinin önünü kesecektir, terör örgütlerinin önünün alınması kaos ortamının sakinleşmesine bununla beraber Irak’ın derin bir nefes almasına imkan sağlayacaktır.
Kuzey Irak’ta kurulması planlanan Kürt devleti hayali hem Irak’ın parçalanması demek hemde Türkiye açısından büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Türkiye sınırında böyle bir devletin oluşumuna müsaade etmemelidir ve etmeyecektir. Bu Irak’ın toprak bütünlüğünü korumaya yönelik de atılmış bir adımdır. Bugün Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı harekâtlarıyla Daeş ve PYD/YPG terör örgütüne karşı sınırlarındaki güvenliği sağlarken, gecikmeden Irak’ın Kuzeyinde bulunan terör örgütlerine karşı da operasyon yürütmeye başlamalıdır.
KAYNAKÇA
ABD’nin Çekilmesinin Ardından Irak Politikasının Bölgesel, Küresel Etkileri ve Türkiye’ye Yansımaları, ORSAM Rapor No: 77, Ekim 2011, ss.29-31.
Arı Tayyar, lrak, İran ve ABD Önleyici Savaş,Alfa Yayıncılık,2006,
Cabbar Faleh A., Irak’ta Şii Hareketi ve Direniş (çev. Hikmet Halis), İstanbul, Agora Kitaplığı, 2003; W. R. Hay, Kürdiastan’da İki Yıl 1916-1920, Cev. Fahriye Adsay, İstanbul, Avesta, 2005.
Eller Jack David , From Culture toEthnicity to Conflict, Michigan, The University of Michigan Pres, 1999; John McGarry ve Brendan O’Leary (der.), The Politics of Ethnic Conflict Regulation, Londra, Routledge, 1993.
Galula David, Counterinsurgency Warfare, Theory and Practice, Florida, Hailer Publıshing, 2005; Anthony James Joes, The History and Politics of Counterinsurgency, Resisting Rebellion, Kentucky, The University Press of Kentucky, 2004.
Gelvin James L., The Modern Middle East, A History, New York, Oxford University Press, 2005.
Huntington Samuel P., Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması, Çev. Mehmet Turan – Cem Soydemir, 6. Baskı, İstanbul: Okyanus Yayınları, 2008, s. 373.
Özcan Nihat Ali, “İşgal Sonrası Irak’ta Olanlar Sıradan Bir Güvenlik Sorunu mu?”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 1 (Bahar 2004), s. 93-118.
Tüysüzoğlu Göktürk,’’Maliki'nin Hedefi Türkiye'yi Irak Denkleminden Dışlamak’’, Yeni Şafak Gazetesi, 3 Mayıs 2012.(e.t 02.01.2017)
Semin Ali, ‘’Irak’taki Siyasi Anlaşmazlıklar, Çıkış Yolları ve Türkiye, BİLGESAM, 23 Ocak 2012, www.bilgesam.org/tr/index.php?view=article&catid=77%3Aortadogu-analizler&id=2003%3Airaktaki-siyasi-anlamazlklar-ck-yollar-ve-tuerkiye, (e.t 02.01.2017)
Winstone H. V. F., Orta Doğu’da Serüveni, 1898-1926 Yılları Arasında Orta Doğu’daki Siyasi ve Askeri
İstihbaratın Öyküsü Çev. Fuad Davudoğlu, İstanbul, Risale, 1999; Eric Davis ve Nicolas Gavrielides, Statecraft in the Middle East, Oil, Historical Memory and Popular Culture, Miami, Florida International University Press, 1991; T. E. Lawrence, Bilgeliğin Yedi Direği, Bir Casusun Anıları ,Çev. Yusuf Kaplan, Kayseri, Rey, 1991.
ABD'nin Irak'tan Çekilme Süreci ve Bölge Dinamikleri Açısından Değerlendirilmesi, BÜSAM, s.9, 2009İstanbul.
Işid Sonrası Irak’ta Tartışmalı Yeni Aktör: Haşdi Şaabi (Halk/Millet Yığınları), ORSAM ,Rapor No: 198, Mayıs 2015
http://amnesty.org.tr/icerik/2/2050/irak-milislerin-savas-suclarini-korukleyen-sorumsuz-silah-sevkiyatini-durdurun (e.t 02.01.2017)
http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-37778936 (e.t 02.01.2017)
http://www.timeturk.com/tr/2011/04/19/sistani-rumsfeld-den-rusvet-aldigini-itiraf-etti.html (e.t 02.01.2017)
http://www.yenisafak.com/dunya/isgale-direnen-siiler-de-var-34360 (e.t 02.01.2017)