Pozitivist Paradigma Ve Sabitelerimiz

Yazan: 21 Kasım 2020 1980

“Ve onlara yeryüzünde fesat çıkarmayın dendiğinde, biz ancak ıslah edicileriz karşılığını verirler.” (Bakara, 11)

Toplum zıvanadan çıkmış. Cinayet cinayeti kovalıyor. Akıl susmuş ve mefhumlar cehennnemi bir raks içinde tepinip duruyor. Sloganlar yönetiyor insanları. İdeolojiler yol gösteren birer harita değil, idrake giydirilen deli gömlekleri. Aydın dilini yutmuş, namlular konuşuyor. Dünyayı şeytan mı yönetiyor? Diyor rahmetli Cemil Meriç bundan 40 yıl önce. Şöyle bir baktığımızda bugün için de bu sözün aksülamelini yine görüyoruz. Kültürel bir anominin eşiğindeyiz. Bir taraftan canımızdan aziz tuttuğumuz değerlerimizi savunmaya çalışırken diğer taraftan söylediklerimiz bir futbol yorumcusu kadar etki uyandırmamaktadır. Hele söylenenler bir de seküler zihniyete muhalifse vay halinize. Bahsettiğimiz mevzu belki bugünün mevzusu değil her dönem olagelmiştir. Bunda acaip olan ne? Bu sorunun bizdeki cevabı, hak ve hakikatin efkar-ı umumiyedeki alan kaybıdır.

Fikri anlamda alan kaybı ve saha daralmasının en müşahhası, kadın ve cinsiyet konusunda olmaktadır. Kadının çalışması veya eşine karşı sorumlulukları ile ilgili fıkhi hükümleri açıkça söyleyebilecek kimse kalmamıştır. Hele kamuoyuna açık bir platformda dile getirmeye görün anında linç edilirsiniz. O kadar ki devlet memuru iseniz ilişiğiniz kesilir hatta lisansınız bile iptal edilir duruma geldik. Eşcinsellik konusunda Diyanet İşleri Başkanı’nın ilahi hükümlere dayanarak hutbedeki vaazına dahi karışılır hale gelindiyse, hepimiz durumumuzu, durduğumuz yeri ve işin uzanacağı noktaları hesap ederek mevzi almalıyız. Bunun basit bir demokratik tepki olmadığı sistematik bir taarruz olduğunu anlamak için az çok basiret gözüyle konuya bakılması yeterlidir. Peki bu değişimi sağlayan en önemli etmen nedir? Kemiyet hesabına dayalı bilim literatürü. Batı tarafından peydahlanıp sosyal bilimlerde pozitivist paradigma diye işaretlenen genel kabuller çok kısa bir sürede fikir dünyamızın köşe taşları olan ilahi hükümler ve binlerce yıllık geleneğimizle harmanlanan sabitelerin yerini aldı. Baba çocuğuyla, hoca talebesiyle fikri senkronizasyonu kuramaz hale geldi. Büyüğe saygı gösterme gibi asgari bir değer dahi gayri ciddi ele alınıp, olmasa da olur kategorisine atılır oldu. Burada özellikle başta belirttiğimiz aile içi roller, medya ve feminist literatür tarafından belirlenerek bilimsel tabuya dönüştürüldü. Adına bilimsel araştırma denilerek kemiyet hesabına dayalı bilginin basiretsizce kutsandığı ve buradan peydahlanan kanunlarla toplumun dönüştürüldüğü bir süreçten geçmekteyiz.

pozitivis.paradigma.1

Kültürel aşınma ve toplumsal değişim, kitle iletişim araçları ile birlikte kendi doğal mecrasından çıkarak, beşinci kol faaliyetlerinin aparatı haline geldi. Özellikle toplumun temel taşı olan aile kavramı ve onun anahtarı olan kadın, sözleşmelerle yeniden yapılandırılmaya çalışılmaktadır.

Toplumdaki sabitelerin değişimi ve değer yargılarının grileşmesi artık iyice belirginleşmeye başladı. Bundan sadece beş yıl önce Batı toplumu için öngörülen kültürel entropi bugün ibretlik bir sahne olarak Erzurum veya Bilecik’in ücra bir köyünde kendini göstermektedir. En kötüsü de bize bir şey olmaz vurdumduymazlığı ile aymaz tavrımızdır.

Daha açık bir ifadeyle imanımızı ve binlerce yıllık bir tecrübeden tevarüs ettiğimiz değer yargılarımızı muhafaza için iki alanda mücadeleye mecburuz. Aile ve onu teşkil eden mana. Aile ilgili mücadelenin ön karakolu olan gelenek, maalesef sosyolojik literatürde cehd yoksunu akademisyenlerimiz iş birliğiyle yok edildi. Bu alan yazınını esas alarak yasa yapan, sözleşmelere imza atan fikirsiz tahribatçılarca da içimize sokuldu. Bunların şakşakçısı olan beyinsizlerin taarruzlarına ses çıkarma imkanı bulabilen birkaç kişi de deli gömleği giydirilerek cemiyetten ihraç ediliyor. Şeytanın icrasında en etkili yol bilgi ve fikir zerki ile yapılan yoldur. Bu manada büyük resme baktığımızda pozitivist bilgi, eleştirilemez tabu sıfatı ve medya vasıtasıyla tüm dünyaya zehir akıtmaktadır. Tabi buradan ilim veya bilgiye karşı olduğumuz hükmü çıkarılmasın. Bahsettiğimiz temiz suya belli etmeden karıştırılan necaset veya şerbete katılan zehir hükmündeki şenaatlerdir. Yoksa teknik bilgi veya faydalı ilim değil. Burada dikkat edilecek bir gedik de bilim adamının, aydın olduğunu iddia ederek millete ahkam kesen fikirsizlerin bencil ve korkak tutumudur. Bunların yaptığı işler toplamda seküler ve oryantalist bakış açısının havuzuna rezerv oluşturmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Hayvan otlatmaktan makale yayımlamaya kadar yapılan her işte, fikir ve ideal olmadan taş gediğine oturmayacak, ıslah edici maksat hasıl olmayacaktır.

Sekülerizm, liberalizmle kol kola gireli dünyada altın çağını yaşıyor. Liberalizmin şatoları haline gelen fikirsiz üniversiteler ve esersiz profesörler vasıtasıyla Yahudi merkezli oluşturulan literatür, her devirde olduğu gibi dünyaya fesat ekmektedir.  Bugün memleketimizde genç ruhlara sunulan her şey; program, kitap, metot hepsi batının aktarma malı. Millet ve memleket ruhunu aşılaması lazım gelen eğitim sistemi bizim değil. İki asırdır Batı taklitçiliği seviyesinden çıkamadık. Gençliğe en çok yakışacak alicenap duygular bugün bir seraptan ibarettir. Vaktiyle ahlak hamurumuzun mayası olan din bugün fikir ve ihlas özünü yitirip kabuktan ibaret kaldığı için pozitif aklı mürşid kabul eden sekülerlerin sanık sandalyesine oturttuğu baş zanlı hükmündedir. Bu sorgulama akademide, medyada kendi müntesipleri tarafından rahatça yapılırken üzerinde durduğumuz alan daralmakta, fikir mecramız gayri meşru bir zemine itilmektedir.

pozitivis.paradigma.2

Tam yüz elli senedir demokrasi, özgürlük, gibi liberalizmin ana sütunlarını Kur’an’ın emri, insanlığın kurtuluşu gibi algılamamız ve bu yönde tefsir eden münevverlerimiz yüzünden debelenip duruyoruz. Kavramsal anlamda ithal ettiğimiz mefhumları büyük fikir gümrüğünde muayene edecek ve ölçülere vuracak mütehassıslar kadrosundan yoksunuz. Bütün öksüzlüğümüz bu noktada. Ve iş öyle bir yere geldi ki bu mütehassıslığa uygun biri hasbelkader çıkıp bilim sahasından veya siyaset arenasından temayüz etse tımarhanelik ilan edilir oldu. Bunun en önemli nedenleri, kavramsal ve düşünsel zeminin ayağımızın altından yavaş yavaş çekilmesi; Asr- ı Saadet’ten bu yana kurulan ideal nizamın köşe taşlarının küfür eliyle taciz ve tahkirini boş gözlerle seyretmemiz; kurduğumuz devlet ve oluşturduğumuz medeniyetin içten zehirlenmesi. Cumhurbaşkanımızın son tahlilde ifade ettiği gibi fikirsel iktidar halen ikame edilememiştir. İkame edilmesinin ön koşulu da aile ve sosyal politikalar ve eğitimde yerli bakış açısına sahip, ruhumuzu dayadığımız mukaddes ölçülere muvafık bir anlayışın hakim olmasıdır. Üstadımız Necip Fazıl KISAKÜREK’ in ifadesiyle, halkın nefsaniyetini değil, Hakk’ı razı edecek bir iradeden zuhur edebilecek bu anlayışı hastanın sabahı beklemesi gibi beklemekteyiz.

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi