Sözlü Kültürün Dilsiz/Ahraz Çocukları

Yazan: 23 Şubat 2020 2707

Sözün kalpten çıkarak kalbe koştuğu, anlatımların dinleyicilere aktarılan samimi ortamlarda kendiliğinden cereyan ettiği yani ilim sahiplerinin ilimlerinin kesbi olmakla beraber vehbi de olduğu, kağıda işlenmeden, besmele çekilerek başlanmış konuşmalarla yüreklere işlenerek taşınan hâle ‘’sözlü kültür’’ demişiz.

Aşık Yunuslar, Gevheriler, Sümmaniler, Ruhsatiler yıllarca belki üç dört ciltle anlatılabilecek meseleleri tek beyitte neticelendirmişler, Efendimizden (s.a.v.) miras kalan icaz(az sözle çok şey anlatma) sanatı ile güzel ve hayırlı olanı insanların gönüllerine nakış nakış işlemişlerdir. Ayetleri, hadisleri mısralarına katık edip, İslamî hakikatleri insanların zihinlerine bir nefeslik vakitte kazımışlarıdır.

Mesela Yunus Emre Hazretleri bir şiirinde

Dağlar yerinde ırıla, gökler heybetten yarıla.

Yıldızlar bağı kırıla, düşe yere galtan ola.

Buyurmuşlar. Aslında bu beyitin ilham kaynağı Allah Kelamının ta kendisidir. Görelim:

Dağlar yürütüldüğü zaman, gök yarıldığı zaman, yıldızlar döküldüğü zaman.. (Tekvir/3)

Başka bir şiirinde:

Seni haktan yıgasnı her ne ise ver gider.

Buyurmuşlar. Bu defasında ise bir Kelam-ı Evliyadan esinlenmiştir:

Seni Allah’tan alıkoyan her şey senin için dünyalıktır.

Yine bir başka şiirinde ise Efendiler Efendisi’nin (s.a.v) sözünü haykırmıştır Aşık Yunus:

Belki ebedî varsın, ölmek fâsitler râhıdır!

İman edenler ölmezler, belki geçici dünyadan, süren dünyaya götürülürler. (Hadis-i Şerif)

Yani İslamî hakikatleri ham yobaz kaba softa usulü olan kuru ezber yoluyla değil de onları kalbe sunucu bir vecd usulü ile kendi kalplerinden çıkanları muhataplarına en arı ve pak bir şekilde ikram etmişlerdir.

Yıllar geçmiş ve ardından insanlar Aşık Yunusların belki on dakikalık sohbetlerinde izah ettiği hakikatleri, yüzlerce sayfalık kitaplara basmışlarda, kutu kutu mürekkep harcamışlar da, binler baskı yapmışlar da yeri geldiğinde belki neticeye kavuşturamamışlardır.

Bugünün ölü kalplerinden çıkan hissiz satırların can isteyen yüreklere deva olmayışı, bu yol ve usulün terkedilişinden olmuştur.

Sözlü kültürün dilsiz çocuğu okumak şöyle dursun zaten konuşamadığından, aşığından miras kalan sanata belki medeniyete rest çekmekle kalmamış, onu yıllar yılı gelen ravilerinden koparıp tozlu raflara mahkum etmiştir.

Dilsiz çocuğun dili yoktur ama duyar. Onun durumundan daha acı ve sürekli olan bir diğer hastalık ise ahrazlıktır. Çünkü dilsiz çocuk konuşamasa bile duyabileceğinden ondaki hâl vaziyetlerin en kötüsü değildir. Fakat Anadolu’nun bazı çocukları da vardır ki bunlar ahrazdır. Ne duyabilir ne konuşabilir. Geveler, saçmalar, meseleleri birbiri ile mezcedemez. Sorsan bilgindir, her şeyi bilir, fakat bilmeyi hariç.

Ahraz dilli çocuğun gerek konuşma yetisini kaybedişinden gerekse de geçmişini bilmeyişinden olsa gerek kendini yalınkılıç bulunduğu cemiyete taviz vermeden adapte edememiştir. Ahraz çocuğun artık eli, kolları, başı, ilmi ve fikri kendisinin değildir. Bu uzuv ve hasletlere sahip olmayan ahraz çocuk, safını güçlü ve kötüden taraf belleyip memleketine, Anadolusuna küsmüştür. Onun bu boz topraklardan kopuşu batınen de zahiren de küllidir.

*

Dilsiz çocuğun ise Anadolu’dan ve onun safların en safı, temizlerin en temizi olan mirasından kopuşu ne batınen ne zahiren bütünüyle bir kopuş değildir. Durumu acıdır. Rahatsızdır, fakat hasta olmadığını iddia eder. Çünkü tüm bu kaybedişlerin, tüm bu yitirmişliklerin yanında dilsiz çocuğun kendini teselli etmek için yahut teselli ettirilmek için ezberle(til)diği bazı sloganlar da yok değildir. En uzağımızda olan en çok konuştuklarımız remzine mutabık kalarak söylemeliyiz ki dilsiz çocuk dışında ipek kaplamalar bulunan bir kaktüs saksısı gibidir; fikri, ilmi, düşüncesi ve yaşantısı dikendir. Ama onu uzaktan seyreden, sesini dinleyen, belki yazdıklarını okuyan ipek zanneder.

Söylemleri İslamî’dir, düşüncesi batılca.

Konuşması İslamî’dir, fikirleri batılca.

Sloganı İslamî’dir; sözlüğü, defteri batılca.

Dilsiz çocuğun resmini, ne olup ne olmadığını Bedri Gencer hocanın yazısı ile çizebiliriz. Dilsiz çocuk Müslüman olmayı değil İslamcı olmayı, mütedeyyin olmak yerine dinci olmayı, müteşerri olmaktansa Şeriatçı olmayı, müteellih olmak yerine ilahiyatçı olmayı tercih etmiştir.

Şekil A’daki dilsiz çocuk gerek ağabeyinden gerekse bir gardaşından, onu zilletten koparıp ihlasa yöneltecek olan manevi bir tokat yemedikçe kendine, çevresine, belki nesline ihanet etmeye devam edecektir. Çünkü karşısında iplerinin nereden oynatıldığı kestirilemeyen ahraz sürüleri vardır. Rabbim bu vatanın her bir evladına yanlışı bilmekle kalmayıp doğrudan yana olmayı nasip eylesin.

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi