İslam'da Hayat Var, Hayatta İslam Varsa!

Yazan: 29 Ocak 2021 5157

İslam, sadece Ramazan ayında bürünülen bir huşu, Cuma vakitleri takınılan bir edep değil. Evet, Ramazan ayı mübarek, Cuma günü de kutsaldır. Bunlar İslam’a dahildir ancak Kuran’ın ve Sünnet’in emir ve nehiyleriyle kıyas edildiğinde buz dağının görünmeyen kısmına nispeten buzdağının değil görünen bir kısmını ancak bir fotoğrafını oluşturabilir. Dağın ne havasından ne kokusundan haber verir, ancak şemailini belirtir.

İslam, hayatı o kadar kapsayıcıdır ki dünyayı çevreleyen atmosfere benzetebiliriz.

İslam’ın insana yön verişi doğmadan başlar ve ölümle de bitmez; hayırlı bir çocuğun doğumunu helal yoldan nikahla emretmiş, insanın ölümünden sonra da defin, cenaze namazı hatta cenazede ağıt yakılmaması hükmünü getirmiştir.

Evde, sokakta, ticarette hatta tırnak kesmekte bile Resulullah Efendimiz’in (s.a.v) sünneti, bir tavsiyesi var. Bu yüzden cumadan cumaya kesmeye dikkat ederiz. İnsanın en doğal faaliyetlerinden biri olan yürüyüş eyleminde bile bizim için Kuran’da aktarılan Hz. İbrahim’in (a.s) oğluna tavsiyesi var: Eğer acelen yoksa, ağır adımlarla vakur bir şekilde yürümelisin ki insanlar seni basit birisi sanmasın. Yürüdük, sokağa çıktık, Müslümanlara selam vermeliyiz. Ekseriyetle bakışlarımızı ayak ucuna indirmeliyiz. Bunlar da alim ve ariflerin Kuran ve Sünnet’ten süzdüğü tavsiyelerden. Ve daha yüzlercesi, binlercesi, nicesi…

Ev hayatında, eşinle ilişkilerinde en ideal yaşam biçimi yine İslam’ın emir ve yasaklarında gizli. Bizi yaratan elbette bizi bizden iyi tanır. Kadının tesettüründe, erkeğin çalışmasında, kadının ev işlerinden sorumlu, erkeğin ağır işlerden ve evin iaşesinden mesul olmasında hep bir denge, adalet ve huzur saklı, ancak akl-ı selim ile bakmasını bilene. Annenin evde evlatlarıyla ilgilenmesi, onlara gerekli olan edep ve ahlak eğitimlerini vermesi istenmiştir. Böylece ailede İslam’a uyulunca geleceğimizin toplumunu oluşturacak evlatlar daha sağlam bir temelde yetişir ve aileler de daha uzun ömürlü olur.

İslam da Hayat Var Hayatta İslam Varsa m.sefai.foto.1

Ticarette de aynı şekilde İslam’ın hakimiyeti olsa binlerce ocağı söndüren faiz sistemi yaşayamazdı. Faize Müslümanlar arasında hayat hakkı tanınmazdı. Biz faizin kokusunun bile üzerimize sinmesini istemeyen bir toplum olsaydık, her yıl devlet bütçesinin büyük bir kısmını faiz giderlerine ayırıyor da olmazdık.

Ya devlet? Ya ordu? Bir Müslüman nasıl düşünebilir ki devletinin dini yok? İslam’ın hükümleriyle yönetilmeyen bir devlete nasıl gönülden rıza gösterebilir? Nasıl, cihat meydanına atlayan, dünyaya hükmünü koyan mücahit bir ordunun olmasını istemez de, pasif, yurtta susan, dünyada pusan bir ordu isteyebilir? Bunları nasıl fehmedebilir bir Müslüman ki, Peygamberi hem devlet başkanlığı hem hakimlik hem ordu kumandanlığı yapmış iken?

Siyaset usuldür. İslam’ı hakim kılmanın, milleti İslam’a göre idare etmenin usulüdür. Topluma eğer İslam hakim değilse de toplumun kalplerini İslam’a ısındırmanın usulüdür. Kaynağı, membaı da Kuran-ı Azimüşşan’dır. Mekke devrinde müşrik çoğunluğundan ötürü evvelen ahkam ayetleri değil de Rabbin birliğini ikrar eden ve putları reddeden ayetler inzal olmuştur. Medine devrinde ise toplumun kalbi tamamen İslam’a ısındığından, ahkam ayetleri birer birer inmiş, cahiliyeden aktarılan kalıntılar tek tek bırakılmıştır. Yani görüyoruz ki İslami siyaset, kaynağını Peygamberimiz (sav) tarikiyle Kuran’dan ve Allah’tan alır.

İslam dini, Avrupa’daki gibi sadece kutsal günde kilisede ibadet ettiren, Allah’ın evinden çıkınca da sanki Allah’ın hakimiyetinden de çıkmış gibi yaşayan bozuk bir inanışa asla sahip değildir ve buna katiyen izin vermez. Çünkü dünya ahiretin tarlasıdır. Dünyada ne yaparsak ahirette onun karşılığını alacağız. Böyle iken tek bir saati bile boş geçirmemeli, Şari (sav) ve ashabını örnek alıp İslam’ın hazan’ı bahar’a çeviren soluğunu, hanemizden sokağımıza taşımalı, devletimize ve tüm dünyaya hakim kılmak için çabalamalı ve bu mesuliyetin şuuruyla yaşamalıyız.

İslam da Hayat Var Hayatta İslam Varsa m.sefai.foto.2

*

Efendimiz’in (sav) ahirete irtihalinden sonraydı, İslam ordusu fetih maksadıyla bir kalenin önündeydi. Savaş uzamıştı ve fetih zorlaşmıştı. Erlerden birisi şecaatle burçlara atıldı ve kaledekiler tarafından hemen şehit edildi. Bunu gören Müslümanlar arasından birisi Bakara Suresi’nde geçen, “(Mallarınızı) Allah yolunda harcayın. Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.” ayetini delil göstererek bu hareketin de kendi kendini tehlikeye atmak olduğunu ve Kuran-ı Kerim ile çeliştiğini söyledi. Ve bu topluluk arasında bir görüş ayrılığı yaşandı.

İstanbul’un manevi mimarı ve Efendimizi Medine’de misafir eden sahabesi Eyüp el Ensari Hazretleri bu tartışmayı sonuçlandırmak ve hakikati gün yüzüne çıkarmak için söze karıştı, nitekim o devirde Efendimizi gören, yaşayan sayılı sahabelerdendi: "Biz bu ayeti daha iyi biliriz. Çünkü bu ayet, bizler hakkında indi. Rasulullah ile beraber yaşadık. Onunla beraber çok hallerle karşılaştık. O'na yardımcı olduk. Neticede İslâm galip geldi. Ensar olarak bir araya toplandık. ‘Allah bize, Rasulü’ne sahabî olmayı, O'na yardımcı olmayı nasip etti. Artık İslâm galip geldi, Müslümanlar çoğaldı. Biz O'nu, çoluk çocuk ve mala tercih etmiştik. Artık savaş bittiğine göre, evlerimize, çocuklarımıza dönelim, onlarla yaşayalım’ diye konuştuk. İşte bizler böyle bir halde iken, bu ayet nâzil oldu.” (İbn Kesîr, I, 331; Ebu Davud, Cihad, 22; Tirmizi, Tefsîr, 2/19)

Öyle anlaşılıyor ki, tehlike ileri atılmakta değil, geri kalmaktadır. Yani bu ayet şu kasıtla indirildi ki: İslam tüm dünyaya hakim olması gereken son dindir ve Müslümanlar da bunu hakim kılmak mesuliyetindedir. Mekke’yi fethetmiş, Arap yarımadasına hakim olmuşken İslam’dan önceki işlerinize geri dönerek cihattan yüz çevirirseniz kendi elinizle kendinizi ateşe atmış, asıl baki hayat olan ahiretinizi yakmış olursunuz!

Biz de Ümmeti Muhammed’ten olmak iddiasında olarak Kuran’ın metluv ve Sünnet’in gayri metluv vahiylerini, emir ve nehiylerini yeryüzüne yaymak ve insanlara ulaştırmak için çeşitli cihad vasıtalarını kullanmak ve daima ileri atılmakla mükellefiz. Bunu her an hatırlamalı, hiç unutmamalıyız ki Rabbim (c.c.) bizi istikamette sabit kılsın.

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi