Rüya İçinde Hakikat

Yazan: 08 Nisan 2021 6735

Her Müslüman ülkü adamı Yusuf (a.s) kıssasının ruhuna ermeye çalışmalıdır. Yusuf (a.s) kıssası dolayısıyla Yusuf suresi, inanmış bir insanın hayatına safha safha ışık tutan ebedi bir modeldir. Ve sevdaları yüce olanlar, aşkları âli olanlar boş rüyalar görmezler. Hayatları nasıl yüce ise rüyaları da o yücelikten nasiplenir. Ve mesaj yüklü rüyalar görürler. Yusuf’un rüyası rüya içinde bir hakikatti aslında…

Şimdi Yusuf (a.s) kıssasına bir yolculuk yapalım:

Yusuf’un annesi Rahıl b. Leban’dır. Çok küçük yaşta iken annesini kaybeden Yusuf, babası tarafından halasına yani İshak (a.s)’ın kızına verilmişti.[1] Yusuf büyüyünce Yakup (a.s) onu tekrardan yanına almak istedi. Ancak halasının kızı vefat edince tekrardan babasının yanına dönebildi. Çünkü halası onu çok sevmişti, onun daha çocuk yaştaki ahlakına hayran olmuş, bu sebeple geri vermek istemiyordu. Bunun için Yusuf’un hırsızlık yaptığı iddiasıyla yanında kalmasını sağladı. Kaderin tecellisine bakın ki Yusuf (a.s) aynı durumu kardeşi Bünyamin için de yapacaktı. O dönemde bir gelenektir, hırsızlık yapan ve yakalanan kişi artık mal sahibinin tasarrufu altındadır. Ancak mal sahibi ölünce hırsız özgür olabilirdi.

Yakup’un (a.s) oğulları arasından ona en sevimlisi Yusuf idi. Hanımları arasından en sevimli hanımı ise Yusuf’un annesi olan Rahıl’dı. Bu yüzden hem üvey annesi tarafından kıskanılıyor hem de kardeşleri tarafından kıskanılıyordu.

Yusuf meşhur rüyayı gördü. Bütün hakikat o rüyada gizliydi aslında. Güneş, ay ve on bir yıldızın kendisine secde ettiğini gördü. Rüyasını babasına anlattı. Yusuf, ileride kendisine bahşedilecek olan rüya tabiri ilmini babasından tevarüs yoluyla öğreniyordu. Tabii ki Allah’ın lütuf ve keremi olmadan bir yaprak dahi kımıldayamazdı. Bu sadece bir tatbikattı Yusuf için. Yakub (a.s) ileride gelecek hakikat devletinin gong seslerini duymuş olacak ki Yusuf’a;

“Bu rüyayı kimseye anlatma. Bilhassa kardeşlerine. Sana zarar vermek isteyebilirler.” dedi. Fakat üvey anne Leyya anlatılanları duymuş ve diğer kardeşlerine haber vermek için çoktan yola koyulmuştu. Leyya hayvanları otlaktan yeni getirmiş ve yorgunluktan halsiz düşmüş oğullarına, duyduğu bu rüyayı süratle yetiştirdi. Anlatılanlar karşısında Yusuf’a o kadar sinirlendiler ki damarları şişmiş, tüyleri diken diken olmuştu ve annelerine;

“Güneş, babamızdan başkası değildir.”

“Ay, senden başkası değildir.”

“Yıldızlar, bizden başkası değildir.”

Şeklinde rüyayı tabir etmişlerdi. [2]

Hakikatte güneş, dolayısıyla erkek; psikolojik bağlamda ruhu, sosyolojik manada adaleti temsil ediyordu. Ve ay, dolayısıyla kadın; psikolojik manada nefsi, toplumsal manada ise zulmü temsil ediyordu.

Her peygamberin savundukları dava tevhid davası olduğuna göre yaşamları da birbirlerinden izler taşır. Şöyle ki İbrahim (a.s) “Güneşe ve aya baktı bunlar benim rabbim değildir.” dedi[3] ve İbrahim suresinde Allahu Teâlâ güneşin ve ayın boyun eğdirildiğinden bahseder.[4] Yine Hz. İbrahim’in Nemrud’la karşılaşmasında, İbrahim (a.s) ruhu Nemrud ise nefsi temsil ediyordu. İbrahim (a.s) adaleti, Nemrud ise zulmü temsil ediyordu. Sorduğu sorularla ruh, nefsi alt etmiş, adalet zulme galip gelmişti. İbrahim (a.s) olayın akabinde ateşe atılmak istenmiş fakat ateş, Rabbinin emriyle onu yakmamıştı. Ve ateşten çıktıktan sonra halk ona inanmaya başlamıştı.

Şimdi ise atasının bıraktığı tevhid gövdesinin kubbesini örmek için bir işaretti bu rüya. İbrahim (a.s) tevhidi milletleştirdi, Yusuf (a.s) tevhidi devletleştirecekti. Ondan sonra gelen peygamberler bunu taçlandıracak, Hz. Peygamber (s.a.v) ile kemal noktasına erecekti hakikat devleti.

Üvey kardeşleri bir plan kurup Yusuf’u öldüreceklerdi. Kardeşlerden en büyüğü ve en akıllısı olan Yehuza “Yusuf’u öldürmeyiniz çünkü adam öldürmek büyük bir günahtır.” dedi.[5] Bu cümle ileride Yahudilerin kutsal saydıkları on emirden biri olacaktır.

Bunun üzerine Yehuza yeni bir teklifle gelecektir. Ve diyecektir ki;

“Onu bir kuyuya bırakınız da oradan gelip geçen yolcu kafilesinden biri onu alıp götürsün.”

Yakub’un (a.s) kaderindeki kuyu şimdi Yusuf için çizilecekti.

Bu planı yaptıktan sonra babalarından direkt Yusuf’u götürmelerini isteyemezlerdi. Babaları buna izin vermezdi çünkü. Önce Yusuf’u razı etmeliydiler, kendileriyle gelmeleri için heveslendirmeliydiler. Bu düşüncelerle zaten kararmış olan yüzlerini bir kat daha karartarak merhamet maskelerini yüzlerine geçirdiler. Yusuf’la oynamaya başladılar. Sonunda Yusuf’u kendileriyle gelmeye razı ettiler. Baba Yakup (as) bu sırada bir rüya görmüştü. Rüyasında Yusuf’u öldürmek için bir dağ başında on tane kurdun saldırdığını, onlardan bir kurdun ise onu koruduğunu sonra yer yarılıp içine girdiğini ancak üç gün sonra oradan çıkabildiğini görmüş bunun için Yusuf hakkında kurtların onu yiyeceği düşüncesinin dehşetine kapılmıştı. Oğulları kendisine izin için geldiğinde “Onu kurt yemesinden korkuyorum.” dedi.[6] Fakat sahte güven tavırları arasında Yusuf’un da gitmeye hevesli olduğunu gören baba Yusuf’a gitmesi için izni verdi ve imtihan bayrağını dalgalandırmaya başladı. Hem Yusuf için hem kendisi için…

Rüyadaki üç gün Yusuf’un imtihanında ü ç safhadan ibaretti:

Kuyu, Zindan, Saray…

Kardeşler güle oynaya yola koyuldular. Hava hafif rüzgarlıydı fakat dağa doğru ilerledikçe, Yakub’dan (a.s) uzaklaştıkça rüzgârın şiddeti artıyor kardeşlerin merhamet maskesi bir bir düşmeye başlıyordu. Otlağa varınca yeryüzündeki güzelliklerin yarısını kendisinde toplamış olan Yusuf’u dövmeye başladılar. Onu öldüresiye dövdüler. Yusuf susamıştı. Su vermeden dövmeye devam ettiler. Yusuf hangi kardeşini yardıma çağırdıysa gelen kişi onu daha sert dövüyordu.[7] Kardeşlerden Ruhbil onu tutup öldürmek için göğsü üzerine yatırdı.

“Ey Rahıl’ın oğlu rüyana söyle de gelsin seni kurtarsın.” diyordu.

Evet rüya hakikatiyle zuhur edecekti. Nefs ruha, zulüm adalete teslim olacaktı. Bunu Rahıl’ın anlamaması gayet doğaldı. Çünkü onun hakikat terazisinde nefsi, ruhuna ağır basmıştı.

Yusuf Ruhbil’in de karanlık yüzünü görmüş bunun üzerine diğerlerine nazaran daha insaflı olan Yehuza’dan yardım istemişti. Yehuza diğer kardeşlerine:

“Siz onu öldürmeyeceğiniz hakkında bana kesin bir söz verdiniz, onu kuyuya bırakınız!”

Deyince Yusuf’u kuyuya bırakmak için götürdüler. Aslında Yusuf’u bir Enderun’a götürüyorlardı. Kuyu Yusuf için bir okul olacaktı. Hakikat medeniyetinin devlet tohumlarının atıldığı bir okul. Ne kaliteli bir okuldur ki hocası Cebrail’dir. (a.s) Cebrail Yusuf’a kuyuda bir deniz feneri yaktı ve Yusuf, ufuklarda Nuh’un gemisini inşa etti. İbrahim’in (a.s) inşa ettiği tevhidin gövdesine bakarak tevhidin devlet kubbesini tuğla tuğla örmeye başlayacaktı.

Kuyuya bırakıldığı zaman 17 yaşındaydı.[8] Zihni dinç olarak dava şuurunu şekillendirme yaşındadır Yusuf. Kanın deli aktığı çağlardadır. Bir de buna hakikat şuuru eklenince Yusuf’un önünde kimse duramazdı. Genç kardeşim! Sen de Yusuf gibi ol. Kendi kuyunu inşa et, anlamı arayış olan Hira’na çekil! Kendini inşa et, kendi nefsini yok et. Yok et ki hakikat sende zuhur etsin. Kendini yok et ki modern çağın kimlik arayan insanından kurtul. Kendi kimliğini kendi medeniyetinde bul! Ademi yok et ki âlemi inşa edebilesin! Kendini yok et ki seni öldürmeye gelen sende dirilsin!

Kuyudan çıktı Yusuf. (a.s) Musa’ya (a.s) örnek olacak, batılın sarayını batılın kalesinden yıkacaktı. Hakikat aşkıyla donanmış bir şekilde…

Kurt rol değiştiriyordu, timsah olmuştu Nil sularında. Züleyha’nın nefsi olmuştu.

Yusuf (a.s) saraya gelmişti. Züleyha, Yusuf’un (a.s) albenisine tutulmuş, nefs, ruha âşık olmuştu, zulüm adalete…

Zamanla Mısır kadınları arasında merak uyandırdı, dedikodulara sebep oldu. Yusuf ‘un (a.s) güzelliği. Yusuf’u görmek için sıra sıra dizilmişlerdi. Allahu Teâlâ, Hazreti Yusuf’u çok güzel bir simada yaratmıştır. Mısırlı kadınlar onu görünce onun bir insan olmadığını düşünerek ellerini doğramışlardı. “Hâşâ, bu beşer değil, olsa olsa üstün bir Melektir.”[9] demişlerdi. Bu noktada ruh nefse ilk çalımını atacaktı. Nefs, ruh karşısında kendini imha etmeye başlayacaktı.

Peygamber Efendimiz, (s.a.v) miraca çıktığında Hazreti Yusuf’la görüştüğünü söylemiş ve şöyle buyurmuştur:

“Bize üçüncü göğün kapısı açıldı. Bir de ne göreyim, Yusuf aleyhisselam karşımda. Meğer ona dünya güzelliğinin yarısı verilmiştir.[10]

Güzelliğin tamamı ise kâinatın, varlığın tacı Hz. MUHAMMED (s.a.v)’ e verilecekti. Ki Hz. Aişe (r.a) öyle diyordu ya hani, “Ya Resûlullah Mısır’ın kadınları Yusuf (a.s)’u gördü. Onun güzelliği karşısında bıçakla ellerini kestiler. Seni görselerdi bıçağı ellerine değil sinelerine batırırlardı.” şiiri buna en güzel örnektir.

Züleyha, Yusuf ’a (a.s) sahip olmak arzusu içindeydi. Bunun için onun nefsinden murad alıp yararlanmak istemişti. Yusuf’un, (a.s) evinde bulunduğu Mısır azizinin hanımı, kapıları kapattı ve Yusuf’a (a.s); “Haydi gel.” dedi. Yusuf (a.s) ise ona; “Beni davet ettiğin şeyden Allah’a sığınırım. O beni korusun. Ayrıca, senin kocan olan efendim bana ikramda bulundu ve bana güvendi. Ben, onun ailesine ihanet edemem. Şüphesiz ki Allah kendisine iyilikte bulunana ihanet eden zalimleri asla kurtuluşa erdirmez.” dedi.[11] Mısır azizinin karısı, Yusuf’u (a.s) cezbedecek şekilde davranarak kendisine yaklaşmasını istedi, Yusuf da Allah’ın kendisine üflediği ruhun korkusu ve koruması olmasaydı ona meyletmişti. Allah’ın üflediği ruh onu korudu ve mucizesiyle o kadına yaklaşmaktan alıkoydu.[12] İşte burada ruh, nefse bir kez daha galip geliyordu.

Ve Yusuf (a.s) zindana atılacaktı. Zindanda tevhid devletinin kubbesini örmeye başlayacaktı artık. Zindanda iki kişinin rüyasını yorumladı. Birinin rüyası olumlu, birininki olumsuz sonuçlanacaktı. Bu kurulacak olan devletin bekası ile alakalı bir tercihti aslında. Zulüm ile adalet arasındaki bir tercih, çan ile ezan arasındaki bir tercih, iman ile inkâr devleti arasındaki bir tercihti. Ömer b. Hattab ile Ömer b. Hişam (Ebu Cehil) arasındaki bir tercihti aslında…

Yusuf (a.s), kralın rüyasını yorumlayarak zindandan çıktı.

Evet, zayıf öküz semiz öküzü yiyecekti. Bu Aristo mantığının ilahi bir fermanla alt edilişiydi. Allah isteyecek, zayıflar güçlüleri yenecek, Bedir’de bu rüyanın muştusu yankılanacaktı.

Sonunda Züleyha ve Yusuf (a.s) kavuşacak bu hasret bitecek, nefs ruhun hakimiyetine teslim olacaktı,  

Zifaf gecesi Yusuf (a.s) ile Züleyha arasında şu diyalog geçer:

Yusuf (a.s) kendisine yaklaşmayan hanımının halini görünce;

“Senin vaktiyle benden istemiş olduğun şeyden böylesi daha hayırlı değil midir?”

Züleyha:

“Ey dost beni kınama! Gördüğün gibi ben devlet ve dünya nimetleri içinde yaşayan güzel bir kadındım. Efendimin ise kadınlara teması yoktu. Allah da seni, olduğun gibi güzel suret ve karakterde yaratmıştı. Gördüğün gibi nefsim beni galebe çalmıştı!” Dedi. [13]

Züleyha o gece Yusuf’a (a.s) yaklaşmadı. Yusuf ’un (as) izniyle rabbiyle meşgul oldu.

Züleyha’nın yaptığı “Basulbadelmevt”in bu dünyadaki aşamasıydı. Ruh diriliyordu.

Zayıf öküzü temsil eden ruhunun, semiz öküzü temsil eden nefsini yemesiydi Züleyha’nınki. Hakikat terazisinde ruhu yüceltmekti.

Züleyha artık nefs cehennemini ruh cennetine teslim etmişti. Yusuf (a.s) Züleyha’nın sonsuz cennetinde bir köşk olmuştu artık. Köşklerin köşkü olmuştu…

Cihad-ı Ekber zafere göz kırpıyordu. Araçtan amaca varıştı Züleyha’nın yolculuğu. Yusuf (a.s) üzerinden Alemlerin Rabbi’ne ulaşmıştı. Aşkın hakikatine erecekti Züleyha.

Ve Yakup (a.s) Yusuf’a (a.s) kavuşacaktı. Yakub’un (a.s) hasreti, -kainattaki tüm güzellikler toplansa yanında zerre değeri olmayan- Hz. Peygamber’in (s.a.v) Mekke’ye duyduğu hasret gibidir. Bu kavuşma, fetih muştusudur. Mekke’nin fethinin muştusu. Halid b. Velid fetih sancağının başında Yusuf’un (as) manevi gömleğini taşıyacaktı.

Nitekim bunun işareti olarak Mekke’nin fethinden sonra Hz. Peygamber, (s.a.v) Mekke halkına Allah’a hamd-u senada bulunarak şöyle hitap edecekti:

“Ben size kardeşim Yusuf’un (a.s) kardeşlerine hitap ettiği gibi, hitap ediyorum;

“Bugün size kınama ve ayıplama yoktur. Bugün Allah’ın size mağfireti vardır. O ki merhametlilerin en merhametlisidir.”[14] (Yusuf Suresi-92)

Ve hakikat devleti Mekke’nin fethiyle kemale erecekti.

Genç kardeşim! Hayatın anlamını İbrahim’ce (a.s) sorgula İsmail’ce (a.s) teslim ol, Yakup’ca (a.s) sabret Yusuf’ca (a.s) bir strateji izle. Yakup’un (a.s) Yusuf’a, (a.s) Hz. Peygamber’in (s.a.v) Mekke’ye kavuştuğu gibi sen de kavuşacaksın hasretle beklediğin, uğruna geceleri soğuk soğuk göz yaşı döktüğün hakikat devletine… Unutma, sen bir devsin! Yükü ağırdır devin, cücelerin oyununa kanma ve şikâyet etme, bir hikâye inşa et! Modern tiranların kafasına bir balyoz gibi geçir hikayeni. Dünyanın da bir imtihan yeri olduğunu sakın unutma! Sana verilen aklı nefsin hakimiyetinde değil, ruhunun hakimiyetinde çalıştır. Allah’ın selamı üzerine olsun.

Selam Yusuf’un (a.s) ve gönderilmiş tüm peygamberlerin, bilhassa Efendimiz’in (s.a.v) üzerine olsun…

لَقَدْ كَانَ ف۪ي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِۜ

“Andolsun onların kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır.”

(Yusuf Suresi- 111)

 

[1] M. Asım Köksal, Peyg. Tarihi, c.2, s.272

[2] M. Asım Köksal, Peyg. Tarihi, c.2, s.273, Ettefsir fi süneni SAÎD b. MANSÛR, c.5, s 377, ayrıca bk. Razi Tefsiri, Yusuf Suresi 4. Ayet

[3] En’am ,76

[4] İbrahim,33

[5] M. Asım Köksal, Peyg. Tarihi, c.2, s.273

[6] M. Asım Köksal, Peyg. Tarihi, c.2, s.275

[7] M. Asım Köksal, Peyg. Tarihi, c.2, s.275

[8] M. Asım Köksal, Peyg. Tarihi, c.2, s.277, Musannef, İbn Ebî Şeybe c.6, s. 346, ayrıca konu hakkında bk. Fahreddin Razi, Mefatih’ul gayb, Sure-i Yûsuf Tefsiri 22. Ayet

[9] MUSANNEF, İbn Ebî Şeybe

[10] Taberi, Yusuf 31

 

 

[13] Köksal, 298,299

[14] İbn Sünni, c.1 s.275

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi