İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Tarihsel ilerleme ve tarihin kırılma anlarında yaşanan sosyopolitik dönüşümlere bakıldığında kitle iletişim araçlarının önemli bir rol oynadığı görülmektedir. Nitekim matbaanın icadı ile kilisenin egemenliği sorgulanmış ve İncil’in Hristiyan toplumlarının ulusal dillerine çevrilmesi ile de bireylerin ve cemaatin kiliseden bağımsız olarak bir kitabın yorumlanması zemini oluşmuştur…
Gutenberg Galaksisi eserinde, matbaanın yarattığı dönüşümü inceleyen Marshall McLuhan, matbaanın Katolik kilisesinin tesis ettiği cemaat algısını derinden etkilediğini ve ortaya çıkardığı birey fikri ile de tabi olunan üst mekanizmanın etkisinin ortadan kaldırıldığını söylemiştir... Baskın grup kimliğini bireyselleşme yönündeki açılımlarıyla dönüştüren bu yenilik sadece dini anlamda değil, sosyolojik anlamda da önemli değişimlere yol açmıştır.
Jürgen Habermas'a göre yurttaşların herkesi ilgilendiren konularda karar almaları kamusal alanın olmazsa olmazları arasındadır. Avrupa örneğinde görüleceği üzere gazeteler kamusal alanın ortaya çıkması ve sosyal örgütlenmelerin oluşmasında doğrudan kaynak olan etmenlerdendir. Ulus denilen muhayyel entitenin politik bir mahiyet kazanmasında ve geniş kitleler halinde milliyetçilik mefhumunu teşvik etmesinde, bu anlamda gazete ve edebiyatın rolü oldukça etkili olmuştur. Ulusun her biri bir diğerinin içinde özgün parçası olan bireyler, belirttiğimiz bu düşünsel araçlar vasıtası ile bir dil havzası ve hafızası oluşturmuşlardır ve yine o alan içerisinde bir muhayyile inşa ederek kimliklerini inşa etmişlerdir…
Radyonun ortaya çıkması ile kitle iletişim araçları, daha farklı bir boyut kazanmıştır. Bu kitle etkileşim araçlarının ne kadar etkili olduğu ile ilgili örneklerin de artmasına ön ayak olmuştur. Nitekim radyo, İkinci Dünya Savaşı’nın sürdüğü dönemlerde ve akabinde kitleleri manipüle etmede ve propaganda aracı olarak kullanımda oldukça etkili olmuştur. 80’ler ve 90’lar boyunca televizyonun gündelik hayat üzerindeki etkisi de birçok noktada artmış ve analizlere konu olmuştur. Jean Baudrillard’ın medyatikleşen dünyamıza ilişkin tezleri televizyon üzerinden oluşan değişkenlerin ve gündelik gerçekliğin özünü çarpıcı biçimde ortaya koymuştur. ABD’nin Saddam'a yönelik başlattığı Körfez Harekatı’nın CNN başta olmak üzere ana akım medya üzerinden dünyaya aktarılışını simülasyon mantığı üzerinden analiz eden Baudrillard ve diğer analistler savaş, terör ve medya üzerine oldukça detaylı araştırmalar yapmışlardır. Yine Baudrillard’ın 1991 tarihli The Gulf War Did not Take Place “Körfez Savaşı Olmadı” adlı çalışmasında medya, savaş ve algı üzerine çok detaylı çıkarımlarda bulunmuştur. Ona göre fiziksel anlamda yaşanan bir savaşın varlığını tartışmak gerisin geri diğer olayları görememek anlamına gelmektedir. Ona göre söz konusu olan savaşın televizyon üzerinden kitleler için seyirlik bir zevk ve performans haline gelmesidir.
Günümüzdeki dijital dönüşümle internet üzerinden sürekli çekim halinde olan dünyamızda daha girift ve akışkan ilişkiler ortaya çıkmıştır. Medyatikleştirme olgusu en üst seviyelere en hızlı şekilde çıkmıştır. İnternet ve yeni sosyal ağların oluşturduğu yeni düzlemde, siber güvenlik zafiyetleri ile beraber dijital algıların oluşmasında bazı istisnalar hariç sürekli negatif olarak araçsallaştırılmışlardır. Son dönemde radikal grupların, aşırı sağın ve etnik- ayrılıkçı terörün internet mecrasını her türlü olanakları ile beraber kullanmaları yeni tartışmaların yapılmasını önemli hale getirmiştir. Özellikle DAEŞ, PKK ve Batı Avrupa toplumlarında gücünü artıran aşırı sağ örgütlerin, yeni medyada hem üye devşirme hem de propaganda amaçlı faaliyetleri, yeni medyanın toplumlar açısından çok büyük bir tehdit olduğuna dair olguları gündeme taşımıştır… Sonuç itibari ile medya, günümüzde “esas belirleyici” konumunda değerlendirilmektedir ve gündelik olan her şeyin medya aracılığıyla kendisini ortaya koyduğu sosyolojik ve politik ortam söz konusu olmaktadır.
MEDYATİKLEŞTİRME
Hayatımızın hemen her alanına temas eden ve her konuyu kendi sentezi ile yeni bir olguya büründüren medya araçları, medyatikleştirmenin ne demek olduğunu bize göstermektedir. Gün geçtikçe artan ve çeşitlilik kazanan dijital teknolojinin sentezlerinden geçen gündelik hayat vasatları bu yönüyle medyatik izler taşımaktadır. Her şeyin sentezlenmesi yani “her durumun artarak medyanın üzerinden gerçekleşmesi” bağlamında değerlendirilen medyatikleştirme, günümüz dijital araçlarının gelişmesi ile beraber düşünüldüğünde çok daha baskın bir sosyolojik olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Son yıllarda sıklıkla medyatikleştirme olgusuyla karşı karşıya kalmaktayız. Bu olgu kitle iletişim araçlarının geleneksel dönemdeki tek yönlü ve enformatik eksenli bilgilendirme aracı olmasının ötesinde bir anlam ifade etmektedir. Bu kapsamda medya, geleneksel toplum ve kültürün dışında öznel bir araç olarak düşünülmüş ve medyanın bu alanlara ne gibi etkileri olduğuna yönelik düşünsel argümanlar üretilmiştir. Medyatikleştirme ise medyanın insanlar üzerinde sosyolojik ve politik etkisinin arttığı bir duruma işaret etmektedir. Toplumsal ve kültürel alan ile medya arasında tek çaplı ilişkiden ziyade “medya mantığının” içeriği etkilediği ve etkileşim ölçüsünün ön plana çıktığı bir sosyolojik bağlamı ifade etmektedir. Yani medyatikleştirme olgusu, ürettiği her türlü içerik kapsamında yine her türlü süzgeçten geçmesi durumunu bizlere ifade eden mottodur.
Terör ve terör olayları üzerine geniş literatür bulunmasına rağmen medya ve terör üzerine yapılan çalışmalar ciddi şekilde eksik, olanlar ise bölgesel ve ulusal kalmış olup çok dar kapsamlıdır… Örnek olarak son dönemde dijital platform ve terör ilişkisi üzerine yapılan çalışmalar, cihatçılık yahut DAEŞ üzerinden ele alınmakta… Konunun etnik, bölgesel ve düşünsel noktaları gözden kaçırılmakta ve tekçi bakılmakta yani terörü yaşayan bölge halklarının sosyolojik durumuna dikkat edilmemekte. Bu noktada 70’lerde Kuzey İrlanda’nın İngiltere’den bağımsızlığını savunan etnik-ayrılıkçı terör örgütü IRA’nın (İrlanda Cumhuriyeti Ordusu) saldırılarının BBC başta olmak üzere İngiliz televizyonlarında ele alınışı medya ve terör üzerine yapılan kapsamlı tartışmaların miladı sayılacaktır. Bu ve benzer tartışmaların akademik düzlemde sınırlı kaldığı bir diğer örnek ise etnik-ayrılıkçı terörün uzun yıllardır yaşandığı Türkiye örneğidir. 1978’de kurulan ve güvenlik güçlerine karşı ilk terörist eylemini 1984 yılında gerçekleştiren PKK terör örgütü ve medya ilişkisine odaklanılan çalışmalar oldukça sınırlıdır. Bu noktada terör örgütlerinin medya ve iletişim stratejilerinin yanı sıra terörün medyatikleştirilmesi kavramına dikkatle mercek tutulması gerekmektedir. Bu ve benzeri olguların analizleri ile beraber ciddi bir literatürün oluşması elzemdir.
TERÖRÜN MEDYATİKLEŞTİRİLMESİ
Fransız Jakoben iktidarını tarif için kullanılan “terör saltanatı” lafzı “terör” kelimesinin sistemsel olarak hareket eden bir oluşuma karşı ilk sözcük işlevi olmuştur. Terör kelimesi uluslararası kurum ve literatürlerinde ise ilk defa 20 yy. ortalarında tartışmaya açılmış ve daha soyut bir çerçeveye oturtulmaya çalışılmıştır. Özellikle 11 Eylül sonrasında daha eksenli bir tanım yapılmaya çalışılmış ama başarıya ulaşılamamıştır. Yaygın kullanım ve kabullere baktığımızda ise terör, “devlet dışı aktörlerin örgütsel olarak, politik amaçlarla toplumlarda korku ve panik oluşturacak şekilde uyguladığı bir şiddet yöntemi veya tehdidi” biçiminde algılanmaktadır. Terör, devletler tarafından da araçsallaştırılmış ve yeni bir kavram olan vesayet savaşları olgusunu ortaya çıkarmıştır. Devlet terörü, devlet destekli terör, etnik terör ve siber terör gibi tanımlamalar ise terörün gösterdiği çeşitliliği tanımlamak amacıyla kullanılmakta ve terör günümüzdeki gelişmelere paralel olarak kendisini güncellediği için bu anlamda yeni tanımlamaların varlığına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu anlamda terör, dinamik bir olgu olarak kendisini gelişen dünya içerisinde yenilemekte ve ortaya çıkan modern kitle iletişim araçlarına eklemlenerek yeni modellere bürünmektedir.
Terör ve medya üzerine yapılan çalışmalara bakıldığında ağırlıklı konuların; teröristlerin medyayı kullanma biçimleri, çevrimiçi radikalleşme, 11 Eylül saldırıları, medya yönelimli terörizm karşıtı önlemler, terör eylemlerinin medyada yer almasının psikolojik etkileri, İslam ve Müslümanların 11 Eylül sonrasında medyada görünümü gibi temalar üzerine yoğunlaşıldığı görülmektedir. Konu üzerine yapılan bibliyografik çalışmalara bakıldığında ise etnik-terör ve söz konusu terör eylemlerinin medyada yer alışı üzerine sınırlı çalışmaların yapıldığı anlaşılmaktadır.
“Terörün medyatikleştirilmesi” konusu bu eksiklikler göz önünde bulundurulduğunda çok daha fazla anlam kazanmaktadır. Terör bir yandan kitle iletişim araçları ile çok yakın etkileşim içerisinde olmakta, diğer yandan kendisini bir medya bağlamı üzerinden dünyaya sunmakta ve beslenmekte. Konvansiyonel ve yeni medya üzerinden bağlamlanan terör, bu bakımdan tabana yayılmakta ve en büyük hedeflerinden birisini bu argümanlar üzerinden gerçekleştirmekte. Medyaya yansıyan olayların kontrolsüz ve artan biçimde yayılımını ifade eden “bulaşma etkisi” terör söz konusu olduğunda çok daha fazla etkili olabilmektedir. Bu açıdan bakıldığında terör örgütleri ve kitle iletişim araçları arasında doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki yönlü bir ilişki söz konusudur. Birincil faktörde; kitle iletişim araçlarını kullanarak militan devşirmek ve meşruiyet zemini oluşturmak, ikincil faktör ise medyatikleşerek terör üzerinden kitlelerde bıkkınlık oluşturarak hedeflenen psikolojik etkiyi oluşturmaktır.
Bu noktada terör örgütleri yaptıkları eylemlerin farklı gerekçelerle görülmesini ve kitlelerde karşılık bulmasını medya marifetiyle yapabilmektedir. Teröristlerin ve terör örgütlerinin bu amaçları gerçekleştirmesi ise medyada görünür olma ile yakından ilişkilidir. Bu nedenle terör örgütleri medyada görünür olmayı şu gerekçelerle istemektedirler; eylemlerin sorumluluğunu üstlenmek ve bunu duyurmak, militan devşirmek, destekçi toplamak, propaganda yapmak...
Terör olaylarının medya üzerinden görünür kılınması terör örgütlerinin reklam işlerini kolaylaştıran ve hedeflerine ulaşmalarını sağlayan bir argümandır. Medya bu açıdan terör örgütleri için temel bir hava alma alanıdır. Bu duruma binaen terörün medya üzerinden dolaşımı hem teröre maruz kalan geniş kitleler hem de terörü yönetme noktasında seferber olan organlar açısından netameli bir konudur. 1986’da ABD’de yayın yapan NBC kanalında Ebu Abbas ile mülakat yapılması, medya-terör ilişkisi noktasında önemli bir örnektir. NBC kanalında yapılan iki dakikalık mülakatta Abbas’ın “Başkan Reagan bir numaralı düşmandır.” ifadelerini kullanması ve ABD’ye tehditler savurması terörün medyatikleştirilmesi ekseninde iki katı hızında bir tartışma başlatmıştır… Mülakatın sonrasında söz konusu kanalın Birleşik Devletler çıkarlarına aykırı davrandığı yönünde eleştirilerin dile getirilmesi ve ABD yönetiminin kanalı suçlaması, ana mevzumuz olan medyatikleştirme mefhumunun sonuçlarındandır. Bunun akabinde medya ve medyatikleştirme daha ince ve dikkatli okunmaya başlanmış olup kamu güvenliğine aykırı durumların yahut toplumsal bıkkınlığı arttırıcı kişi, olay, grupların teşhir edilmemesi durumu üzerine, medya-terör ilişkisi tekrar gözden geçirilmiş ve literatüre eklenmiştir. Bahsimize konu olan olaydan sonra medyanın teröre yaklaşımı, terör olaylarının medyada sunumu ve kelime seçiminin yanı sıra kamusal çıkar ve ülke menfaatleri gibi konu başlıkları üzerine çeşitli çalışmalar yapılmıştır.
Son yıllarda terörist eylemler sonrasında karşımıza çıkan “özgürlük savaşçısı”, “direniş üyesi” gibi kelimelerin kullanılması, mücadelenin taraflarına göre değişiklik göstermektedir… Avrupa ve Amerika merkezli birçok devlet-özel, STK gibi birçok kurumca fonlanan PKK terörü, Anarşist Çevreci, FETÖ, Mor Çatı vakıfları gibi gruplar, bizce devletimiz, toplumumuz ve dini kurumlarımızca yani genel olarak Anadolu için büyük tehditler oluştururken Batı kurumlarınca “özgürlük savaşçıları” gibi absürt isimlerle sıfatlandırılmaktadırlar. Ancak aynı Avrupa ve ABD “IRA”, “Katalonya” örneğindeki gibi ayrılıkçı radikal gruplar karşısında oldukça sert reaksiyon vermişlerdir… İşte burada bir duruma meşruiyet kazandırma diğerini aforoz etme gibi olgular karşısında medyatikleştirme-medya ve terör ilişkisi çok önemli konumda kullanılmış ve halen kullanılmakta… Medyada görülen bu bulanık durum ve terör eylemlerinin yanlış bir şekilde ele alınışı, hiç kuşkusuz uluslararası platformda var olan terör ve terör örgütlerinin tanımlanmasındaki problemler, kanlı çıkar politikasının konu üzerindeki anlaşmazlığının bir sonucu olmaktadır.
SONUÇ OLARAK
Günümüz dünyası hızla çevrimiçi hale gelmekte, kendini hem bireysel hem de toplumsal olarak daha görünür hale getirmekte. Bu görünürlüğün çıktısı insanları kimi zaman iyi kimi zaman da kötü etkilemekte… Bu etkileyişler ise insanları daha savunmasız hale getirmekte, bugün internet platformlarında dolaşmakta olan bilgi kirliliği silsilesine karşı önlemler oldukça yetersiz kalmakta... Bu yetersizlikten nemalanan gruplar kendilerini daha rahat ifade etmekte ve insanları sonu belirsiz maceralara sürüklemekte. Medyatikleştirme mevzusu maalesef üzerine çok az çalışma yapılan, yapılan çalışmaların da yetersiz kaldığı müphem bir alan. Bu yazımızda bir nevi girizgâh yaptık… Devamı gelecek olan bu yazı serimizde daha kronik sorunlara değinilecektir… Bu yazılarımız boyunca var olan fikrimize malumat sağlanması açısından birçok akademik yazıya başvurulacaktır… Bu yazımızda Turgay Yerlikaya imzası taşıyan SETA tarafından basılan ve birçok akademisyenin yazılarının bulunduğu “Terörün Medyatikleştirilmesi PKK Örneği” kitabından malumatlar alınmıştır.