İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Ahlâk cihanşumûl bir tanımla iyi, doğru ve güzeli ayırt edebilme hassası.
Asırlardır tartışılan semavi din alimlerinden tutunda uzak doğunun mistik düşünce önderlerine, filozoflardan başlayın da fizikçi bilim adamlarına kadar hakkında görüş beyan etmeyenin kalmadığı, rasyonel temellendirme arayışının bitmediği hiç eskimeyen dünya gündemi…
Mezkûr zümreler içerisinde kendini rezil etmekten imtina etmeyen bazı kabiliyet ve muvazene fukaraları hariç her kim olursa olsun ahlâk kavramının varlığını ve gerekliliğini yok sayamamışlar. Buna mukabil ekseriyeti ahlâkın sahibini ve tatbik edicisini doğru tayin edemeyip çeşitli dalalet fırkaları oluşturmuşlardır. Ahlâkı doğru bir temele oturtamamışlar dolayısıyla ahlâksızlığın temeli olmuşlardır. Yapıyı kökünden yıkıcı bu envaiçeşit temelin üzerinde muhtelif topluluklar, nice medeniyetler husûle gelmiştir. Hemen hemen hepsi de temelinden gelen ahlâk sarsıntısı tesiriyle tarihin tozlu raflarına kalkmıştır.
Günümüz dünyasının da ahlâk kavramını doğru temellere oturtabildiğini söyleyemeyiz. Halihazırdaki ahlâk temellendirme çalışmaları ise tarihteki pek çok hezeyanı mumla aratır nitelikte. Ahlâkın dinden bağımsız evrensel bir norm olduğu, herhangi bir dine mensup olmadan da ahlâklı insan olunabileceği yanılgısı daha doğrusu yanıltmacası. Esası itibariyle hedefi önce ahlâkı hemen akabinde dini ortadan kaldırmak. İsimler, fikriyatlar, insan örgütleri, eğitim müfredatları medya tesiri gibi tüm etmenleri ayıklayarak arkadaki şeytanın dahlini görebilmek çokta zor olmasa gerek. Tabii bütün bu etmenlerin şeytan eliyle batı vasıtasıyla tekâmül ettiğini de. Orta çağın köhne Avrupası, şeytanın taksisiyle vardığı skolastik Hristiyanlığın mezaliminden kurtuluş bileti olarak yine şeytanın uçağına binince varış noktası sekülerizm olmuştur.
Bu zehirli yanıltmacanın henüz ülkemizde de dünyada da -bazı ülkeler istisna- tam tesirli olmadığını söyleyelim. Henüz tam manasıyla mukadder olmuş değil ama ayak sesleri geliyor. Yani zehri yetkin seviyeye getirebilecek ara formlar tam müteşekkil ve geçiş iklimi görevini ifâ etmekte. Geçiş iklimi bizim ülkemize henüz dinsiz bir ahlâk önerisi sunma derekesinde değil. Bu iklim şu an sadece " ahlâk dini bir referans olsa da lâiklik süzgecinden geçirilerek yola devam edilebilir ve pekâlâ hem lâik hem ahlâklı Müslüman olunabilir" rüzgarları estirmekte. Ne hazindir ki bu rüzgârların tatlı gelen esintisine kendini kaptırmış ciddi bir kesim mevcut. Topluma tam şamil olması halinde arkadan gelen ahlâksızlık kasırgalarını görebilmiş değiller. Yine de belirtmek icap eder ki Anadolu Türk ü Peygamber merkezli ahlâk menfezleriyle bağını bütünüyle koparmış değildir. Dünyanın geriye kalanını göz önünde bulundurursak eşi benzeri bulunmaz nimet.
Ahlâkı din temelinden ayırmak ve yok etmek için suretini değiştirerek "etik" leştirmek daha sonra siretine hamledebilmek için yapılan başka bir hokkabazlık, insan hakları evrensel beyannamesi. Hani en mümtaz örneklerinden biri olarak İsveç in gösterildiği. Evet gerçekten de suç oranı çok düşük olan insanlar arasındaki geçimsizlik seviyesinin çok az olduğu ülke. Eksik söylenen kısmi ise insanlar arasındaki ilişkinin de sıfıra yakın noktada olduğu bir ülke. Hani ilişki olmayınca ilişkiden doğan bir kavga da haliyle olmayacaktır. Gelgelelim "etik" diye gösterilen değerlerin çoğunun Hz. İsa' dan Hristiyanlığa kalma öğretiler olduğu da aşikâr. İnkârı mümkün olmadığı için de bahsettiğimiz "din temelli olsa da lâikleştirip yola devam edilebilir" yalanı devreye giriyor. Bu tavır Papa XVI. Benedict'in bile canını sıkmış olacak ki "Dini değerler, toplum sekülerize olduğunda belki bir veya iki kuşak yaşıyor" demiş. Hz. İsa' dan kalma ahlâk öğretileri de zamanla kaybolacağını sekülerizmin ve lâikliğin dini yiyeceğini ihtar ediyor.
Ahir kelam ahlâkı yok edebilmenin ilk basamağı ahlâkın din temelli olduğunu kabul ama lâiklik süzgecinde terbiye koşuludur. Bu sayede eksiltmek suretiyle inkırazına zemin hazırlanmaktadır. İkinci basamağı ahlâklı olabilmek için iman sahibi olmak ihtiyacının olmadığı koşuludur. Buna müteakip ahlâk kavramını sahipsiz bırakarak unutturmak ve yerine dinsiz bir etik normu kabullendirmek. Sonrası sekülerizm nihai menzil dinsizlik...
Her ne kadar ahlâksızlık ve buna mukabil Allah (c.c) sızlık serüveni menziline kavuşmaya yaklaşmış gibi görünsede varması mümkün olmayacaktır. Ahlâkın sahibi vardır ve unutulması mümkün değildir. Ahlâk, üstünde nübüvvet mührü taşır. Bu mührün son sahibi ise Resul u Ekrem (s.a.v)' dir. Doğal olarak olanca hakikatiyle ahlâklı olabilmek imtiyazı da Allah (c.c)' ın emir ve yasaklarına boyun eğenlere mahsustur.