İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Allah-u Teâlâ yarattığı canlıları birbirinden farklı özelliklerde yaratmıştır. İnsana hem akıl hem de nefis vermiştir. İnsana iki yönü ile bakarsak, birincisi ruh itibari ile insan, ikincisi ise ceset itibari ile insandır. Ceset itibarıyla baktığımızda insan gıdaya muhtaçtır. Lakin gıda ve beslenme hayatın bir gayesi değil, yalnızca yaşamanın bir vasıtasıdır.
"İbadet, Allah‘ın hazinesinde gizlenmiş bir cevherdir. O hazinenin anahtarı dua, anahtarın dişleri ise helâl lokmadır." (Yahya b. Muaz er-Râzî)
Besinlerin vücudumuzda yerleştiği en temel organ midedir. Bedenimizdeki her uzuv, her hücre mide ile bağlantılıdır. Bedene alınan gıda tohumdur, mide ise o tohumun yerleşeceği topraktır. Tohum sağlam ve temiz, toprak da verimli ve o tohuma uygun ise o tohumdan güzel ve kaliteli ürünler alınır fakat toprak kaliteli ve verimli olsa bile ekilen tohum ifsad olmuş ise elimizde sadece kalitesiz ya da çürük ürünler kalır. Yani, hastalanmış mideden vücuda giden damarlar, çürümüş ürünü vücuda dağıtmış olur.
İnsanın kalbinin çalışmasındaki en önemli etken bedenine aldığı besinlerdir; çünkü mideye giren her şey kalbe sirayet eder ve bu da salih amel işlemenin doğrudan beslenme ile bağlantılı olduğu anlamına gelir. Kalp ve mide arasında sıkı bir bağ vardır. Allah-u Teâlâ’ya ulaşabilmek için bedene helal besinler alınmalı ve bunun için helal haram ayrımı iyi bilinmelidir. Helal gıda, Kur’an-ı Kerim ve sünnette tüketilmesine cevaz verilen ve yapılması serbest olan şeylerdir. Haram gıda ise Kur’an-ı Kerim ve sünnette tüm Müslümanların mutabık olduğu, üstünde bir şüphe olmaksızın tüketilmesi kesin bir şekilde yasak olan şeylerdir. Gıdanın aslı helal, fakat alınışı ve hazırlanışı hükümlere aykırı ise o gıdalar da haramdır.
Kalbin mânen ölmesine ve fıtratının bozulmasına sebep olan haram lokmadır ve bu haram lokmalar kalp ve Allah arasında manevi perdeler oluşturur. Allah-u Teâlâ bir şeyi haram kılmış ise o şeyin insanın bedenine ve imanına zararı olur. Kalp bu zulmeti kaldıramaz, Allah’ın zikrinden mahrum kalır, itaat ve ibadetten zevk alamaz, salih amel yapamaz, gaflete düşer. Sadece manevi açıdan değil, tıbbî açıdan baktığımızda da bir kimse devamlı bir şekilde yağlı ve ağır beslenirse bir süre sonra kalp damarları tıkanmaya başlar, kalbi rahatsızlanır. Bunun sonucunda ibadetlerinde noksanlıklar olmaya başlar. Helal yoldan beslenmek ise kalbe rikkat kazandırır ve kişiyi beden kirlerinden arındırır. Kişiyi itaate yönlendirir, ibadetleri daha kolay ve isteyerek yapacak hale getirir. Bu sayede Hakka giden yollardaki zorluklar bir nebze dahi olsa azalır.
Yemeği hazırlayan kişinin hâli, yaptığı yemeğe sirayet eder. Aynı şekilde dışarıdan yemek aldığımızda nazar eden kişilerin hâlleri onların üzerine sirayet eder ve o hâller kişinin kalbine zulmet getirir. Zulmetin bedenimizi ve ruhumuzu nasıl etkilediğini Seyyid Abdulhakim Arvâsi Hazretlerinin (k.s) yaşadığı şu olayla daha net anlayabiliriz:
Bir gün Abdulhakim Arvâsi Hazretleri (k.s), Kaşgâri Medresesi’ne giderken Babıali yokuşunda bir kitapçının vitrinindeki kitap, hazretin ilgisini çeker ve dışarıdan kitabın sadece yüzüne, kitabı kimin yazdığına bakar. Medreseye geldiğinde üzerinde farklı bir hâl vardır. Talebelerinden birisi durumunu sorduğunda “Babıali yokuşundaki kitapçının vitrininde bir kitap gördük, onun zulmetini hâlen atamadık.” der.
“Kimin fikri fazla ise yemesi azdır; kimin tefekkürü azsa yemesi çok, kalbi de katıdır.”
(Hadis Meali)
Yemekten maksadımız sadece karın doyurmak olmamalı, maddi-manevi sağlığı korumaya çalışarak beslenmek ve her hususta İslam’ın rengini, şeklini hayatımıza tatbik etmek olmalıdır. Bu sayede kişi yanlış beslenme ile kaybettiği içsel bilgiyi yeniden kazanabilir. İçsel bilgi yeme içme ile fayda sağlarken, yaşamımızı idrak etmemizi de sağlar. Kişi canı çekmedikçe yemeğe oturmamalı, halen iştahı varken yemekten kalkmalıdır. Çünkü midesi büyüyen kişinin Allah-u Teâlâ kalp gözünü kör eder ve kalp ölmeye, ruh sönmeye başlar. Akıl artık hiçbir şeyi idrak edemez hâle gelir.
Kişi beslenmeye Müslüman feraseti ile bakmalı, Efendimiz’i (s.a.v) “üsve-i hasene” yani her hususta en güzel örnek olarak görmelidir. İslam’a uygun şekilde bedenini sağlıklı tutmaya çalışmalıdır. Amaç; fikrini ve tefekkürünü artırarak İslam davasını bedenen ve ruhen daha iyi muhafaza etmek için sağlıklı olmak olmalıdır. Bununla beraber Müslümanları da helâl ve tayyib olana teşvik etmelidir. Çünkü ifade ettiğimiz gibi kalp ve mide arasında sıkı bir bağ vardır. İlim öğrenip, salih amel işlemek ve İslam’ı daha iyi muhafaza etmek sağlıklı ve helal yönden beslenen bir beden ile mümkün olur. Allah-u Teâla bu hususlarda yolumuzu açsın, ilmimizi artırsın ve bizleri razı olmayacağı her türlü şeyden korusun…