İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Daha önceki yazımızda sosyolojik savaştan bahsettik. Sosyolojik savaşın ne olduğu, yöntemleri, amaçları ve araçları üzerine durduk. Şimdi teorik olandan pratik olana doğru meseleyi örgüleştirelim. Sosyolojik savaşın hedeflerine değinelim.
Derdimiz insani kılıfa sokulmuş şeytani tuzakların ifşası. Servet TURGUT‘un da dediği gibi “Şeytanla mücadele edebilmenin baş şartı onu görebilmektir” şiarı ile bizde şeytanı görünür kılmak niyetiyle mücadele edeceğiz. SERİYYE hareketi olarak topyekûn gayemiz; Allah ve Resulüne tabii olarak, kovulmuş şeytanın oyunlarını ortaya dökmek. Vatanımızı ve milletimizi, bizden sonra gelecek nesillere, İslam yurdu olarak teslim edebilmek…
Necip Fazıl KISAKÜREK Hazretleri İdeolocya Örgüsünde diyor ya:
“İnsan ve cemiyetin iç ve dış hayatını, bütün derinliği, sonsuzluğu, güzelliği ve doğruluğu ile tekeffül eden tek nizamın İslamiyet olduğuna inanıyoruz.”
“İslam Şeriatının, ham yobazdaki kuru ve nefsani idrak dışında ve kendi öz saffet, asliyet ve tamamiyeti içinde hiçbir tecezzi ve muvazaa kabul etmez bir bütün olduğuna inanıyoruz.”
“Ve biz, kâinat görüşünün İslamda, dünya görüşünün İslamda, insan görüşünün İslamda, iktisadi ve içtimai adalet görüşünün İslamda, güzel sanatlar görüşünün İslam da, kadın görüşünün İslamda, müspet bilgiler görüşünün İslamda, güzel sanatlar görüşünün İslamda, kadın görüşünün İslamda, devlet görüşünün İslamda, ordu görüşünün İslamda, siyaset görüşünün İslamda bulunduğuna ve bütün bu davaları ancak yirminci asrın ruh ve kafa çilesi içinde süzülecek bir tahlil ve terkip gözünün heykelleştirebileceğine ve bu heykelleştirme işinin bütün cihanda eşi görülmemiş bir ideolacya binası kuracağına, onunda isminin hem zaman ve hem mekan ölçüsüyle ‘Büyük Doğu’ olduğuna inanıyoruz.”
Maksadımız toplumun doğrudan hedef alınan unsurlarını ele alarak, saldırı ve tuzakları görünür kılmak. Meselemiz olabildiğince geniş ve mühim. Bu sebeple hedef alınan her bir unsur için ciltler dolusu kitaplar yazılacak çapta ve inceliktedir. Bir yazı dizisine dönüşeceğine inandığım sosyolojik savaş konusunda, Allah’ın izniyle, buradan tüm oyunları bozucu ve yerine İslam nizamını getirici bir iştiyakla yazacağız. Zaten elinizdeki dergimizin her sayısında, bu konulardan bir kaçına mutlaka temas ediliyor. Kanımızın son damlası, kalemimizin son mürekkebine kadar da yazmaya devam edeceğiz!..
Sosyolojik savaşın hedefleri; fert, gençlik, kadın aile, din, inançlar, adetler, gelenekler, örf, şehir, hukuk,eğitim vb. gibi sosyal hayatın tüm unsurları… Hedefler, etki altına alındığında karşı tarafa hizmet verecek şekilde davrandığından karmaşık bir konu. Sosyolojik savaşın hedefi olan unsur ele geçirilmiş ise artık ait olduğu topluma fayda yerine zarar vermeye başlar. Hepimizin tecrübe ettiği gibi 15 Temmuzda insanlarımıza saldıran ordu mensupları bizim ordumuzdandı… Ya da düne kadar toplumumuzun değerlerini hiçe sayarak başı kapalı bacılarımızı üniversitelere sokmayanlar… Bunu yapanlarda bizim üniversitelerimizin hocalarıydı… Çok tehlikeli bir mücadele sahası. Fikir çilesi çekilmeyen bir cemiyette karanlıkta kavga etmek gibi bir hal...
Ölçümüz İslam, yardımcımız Allah ve Resulü, davamız Büyük Doğu SERİYYE iken bize durmak haramdır!..
Fert
İnsanlık tarihinin başlangıcından beri gelen bütün savaşların en baş hedefi İnsan. Daha önceki çağlarda insanı doğrudan yok etmeye, öldürmeye odaklı savaş yöntemleri; yerini insanı fikren yok etmeye, inançlarını bitirmeye odaklandı. Artık insan, eğer inançlarından ve ilkelerinden uzaklaştırılabiliyorsa ölmesine gerek kalmadı. Her haliyle yaşayan bir hayvana dönüşmüş oluyor hakikatiyle.
İnanma ve inancın insana sağladığı kuvveti anlatmak gayesiyle Necip Fazıl KISAKÜREK Hazretlerine Mürşid’i, “İnan da, istersen bir odun parçasına inan…” diyor. İnancın insana nasıl bir ideal oluşturduğu üzerinden bahisle söylüyor. Odun bile olsa, inanılan şey ciddi bir direnç kazandırdığını ifade ediyor. İşte bu inanma gücünün, yani inancın insana kazandırdığı gücün yok edilmesi amaçlanıyor.
Evvela açık seçik her birimizin hedef olduğu bu ortamda, öncelikle sosyolojik savaşın top mermilerinin bize çevrilmiş olduğu düşüncesiyle her an tetikte ve hazır olmalıyız. Bu şuurda olarak nefes almalıyız. Çocuklarımızı, ailemizi bu düşünce ile takip edip, hedef alınmış mı bilmeliyiz. Bir fert, bir devlet demektir. Ve her Müslümanın, İslam davasında nefsine, “son kale benim!” demesi gerekir.
Bir millette herkes sağındakine, solundakine bakarak “o varsa ben de varım!” diye düşünür, yanındakiler de aynı şeyi hesap edecek olursa, milyonlarca kişi birden, “kim var?” diye aradığında, kimse yoktur. “Mademki ben varım, Türkiye vardır!” demeliyiz. Benim olmadığım yerde Türkiye de yoktur düşüncesi ile cehdetmeliyiz.
Gençlik
Nesilleri kaybettiysek, çocuklukları da kaybettik. Kazanacaksak yine kaybettiğimiz yerde kazanacağız. Madde ve ruh temizliğinin bir arada olduğu hal, gençliktir. Sosyolojik maksatlı saldırıların en fazla gençler üzerinde yoğunlaşması da bu yüzdendir.
En masum görünen çizgi filmlerden başlayarak, oyuncaklar, elbiseler, sosyal medya, diziler ve benzerleri ile tazecik beyinler, Allah ve Peygamber sevgisiyle işleneceği zamanlarda; hayvani duygular, davranışlar ve yaşayışlara özendiriliyor. En sapık ve sapkın davranışlar, doğal ve hayati imiş gibi gösteriliyor gençliğe. Gencimiz, vahşi düşmanı; kurdun dişlerini okşayan kuzu gibi başına geleceklerden habersiz, sevgiyle ve hürmetle takip ediyor…
Çocuklarım olduktan sonra bu gerçeği derinden hissettim. Hiç masum değil etrafımızı saran emperyalist güçler. Kendi varlığının devamını sağlamak adına nesillerimizi yok ediyor. Son dönemlerde çocuklarımız üzerinde denedikleri Mavi Balina, Momo gibi sapkın oyunlarla, hem cismen hem manen kaybetmeye başladık çocuklarımızı. Yakın gelecekte bu yöntemleri daha sistematik, sinsi ve güçlü olarak kullanmaya başlayacaklar ve kendimizi mücadele ederken çaresiz bulacağız. Devletlerarası bir mücadele sahasına doğru genişlerken, alan bizde, durum çok vahim… Devletin kanalı, haberi alenen “anne babalar dikkat” diye sunuyor. Böyle sunuyor ki haberi, “duymayan birkaç genç daha tuzağa ilave olsun” dercesine.
Meşhur bir dolandırıcılık yöntemi peyda oldu. Meşhur diyorum çünkü herkesin bir tanıdığının başına mutlaka gelmiştir. Dolandırıcı kurbanını telefonla arıyor; savcıydım, polistim, terörist misin derken şuuru gidiyor kişinin. Şuur kaybı ile birlikte söylenenleri aynen yapıyor. Talimatlar doğrultusunda evinde para, altın değerli ne var ne yok poşete koyup belirlenen çöpe atıyor. Arkasına bakmadan evine dönüyor ki eve girmeden aklıbaşına geliyor. Fakat nafile artık, atı alan Üsküdar’ı geçti bile!.. Gençliğimiz de bu tuzaklara düşürülmüş kurbanlar gibi şuursuzca bütün değerlerini inancını, dinini, vatan sevgisini poşete koydu çöpe atmaya hazırlanıyor.
Bu vurdumduymazlık, nemelazımcılık eğer durdurulmaz ise bir felakete doğru gidiyor neslimiz. Bunun anlamı tam olarak şu, “Cemiyetin orta yerine çıkıp kedinizi, eşinizi, çocuklarınızı öldürdünüz!”
Kadın
Feminizm konuşulurken çok hayıflandığımız ve bundan ne muradınız olacak dediğimiz kadınlar… Dergimizin daha önceki sayısında gelinen zirve noktayı yazdık, Toplumsal Cinsiyet. Aslında Toplumsal Cinsiyetsizlik.
Bu göz bağlayıcılar kadını düşündüklerini iddia ederek destek topladılar. İlk aşamada kadını mahreminden kopararak savunmasız hale getirdiler. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Kadın ile birlikte bütün aile mahreminden koparıldı bu sayede. Güya kadın hakkını alıyor. Kadın evini terk ederek kaybettiklerini, kazandığı asgari ücretle telafi edemiyor. Eğer kadına değer verilecekse onu evinden, çocuklarından koparıp hayatın içinde ezerek değil mutlu ve ait olduğu yerde destekleyerek verilmeli.
Kadını eve mi kapatacaksınız diye serzenişlere Necip Fazıl KISAKÜREK hazretlerinin dilinden cevap verelim. “Bu inkılabın kadınları, esasta muazzez ve münezzeh ev kadrosunun ve aile çevresinin sultanı olacak, hayatın yırtık seciye emredici iş sahalarından hiçbirinde görünmeyecek; buna rağmen İslami ölçülerin yasak etmediği ve kendisine icap gördüğü sahalarda da şerefle içtimai faaliyet kabul etmekten kaçınmayacaktır.”
Bizimle savaşanlar biliyorlar bizi. Peygamber efendimizin (S.A.V) “Benden sonra erkeklere kadınlardan daha zararlı bir fitne, bir imtihan vesilesi bırakmadım.” hadisi üzerine hikmet devşirip bizi, bizim bildiklerimizle yok ediyorlar. Bilsek bile bunun idrakine eremediğimiz hikmetlerle…
Ve bizde biliyoruz ki meselelerin çözüm membaı yine bizim değerlerimizde, İslamda. Allah ve Resulünün koyduğu kadın ölçülerinde. Kadın her yerde olabilir ama İslam ölçülerine uygun olarak. Aksi halde kadın kendini özgür bir köle olarak toplumun her yerinde sefil bulacaktır.
Aile
Aile, evlilik ve kan bağına dayanan; anne, baba, çocuklardan oluşan en küçük sosyal gruptur. Toplum, ailelerden oluşur. Bu nedenle, aile toplumun temeli olarak kabul edilir. Sevgi, saygı, gelenek ve görenek gibi değerler öncelikle ailede kazanılır. Aile; inançların, ahlaki davranışların, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma gibi değerlerin öğrenildiği yerdir. Aile kurumunun en önemli niteliği, sevgi odaklı bir ilişkiler dünyası olmasıdır. Bu yönüyle aile, bireyleri sevgi ve şefkatle toplumsal hayata hazırlayan bir okuldur.
Aile bireylerinin huzurlu bir ortamda iyi yetişmesi, toplum için de hayati önem taşır. Çünkü ailenin huzuru ve mutluluğu, toplumun huzur ve mutluluğu demektir. Aile yapısının sağlıklı bir şekilde devam etmesi için aile bireylerinin davranışları mühimdir. Öncelikle ailede huzur, mutluluk ve güven ortamının oluşması gerekir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurur:
“Allah yolunda harcadığın bir dinar, bir köle azadı için harcadığın bir dinar, bir yoksula tasadduk ettiğin bir dinar ve ev halkının geçimi için sarf ettiğin bir dinar; bunların içinde ecir bakımından en büyüğü ailene sarf ettiğin bir dinardır.”
Aile için verilen emeğin yapılan harcamanın Allah yolunda yapılan harcamadan üstün tutulmasındaki sırra ermek gerek…
Topluma zarar vermek isteyenler ilk aile müessesesini işlemez hale getirmeyi amaçlar. Eğer fert, kadın, genç bu bozulmalara dirençli olursa aile de dirençli olacaktır. Fakat aileyi oluşturan unsurlar çökerse aile ayakta kalamaz.
İşte sosyolojik savaş ile bu güzel müesseseye, kapıdan girip atılınca pencereden girip, olmadı bacadan girip ifritini akıtan şeytan gibi zehir salıyorlar. Çocuk saygısız, kadın itaatsiz, fert fikirsiz ve aile müflis.
Devletin aileyi korumak namına çıkardığı yasaların; aile fertlerinden birini diğerinden üstün ve ayrıcalıklı tutmak yerine, bütünlük sağlayıcı ve toplayıcı özellik taşıması gerekir. Mesela yasa boşanan kadına değil boşanmayan kadına da destek vermeli. Ya da aile kurallarını hiçe sayan genci korumak adına sadece ona terlik atan anneyi yargılamamalı. Örnekler sayılamayacak kadar çok. İslami ölçülerden santim taviz vermeden aile fertlerini yetiştirmeliyiz. İnançlarının gereklerini bilmelerini sağlamalıyız.
İmam-ı Rabbani Hazretleri:
“-İstemek nail olmaktır. Allah kabul etmeyeceği duayı ettirmez.”
Büyük Doğu SERİYYE, en yakın muhitinden başlayarak ilmek ilmek örgüleştirerek, yılmadan tüm dünyayı sarıcı ve İslam’ı hâkim kılıcı hayatı tatbik etmek istiyor!..