İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Millî, “millete ait olan” demek… Milli, mil ile yani balçık ile dolmuş olan… Milli Eğitim Bakanlığı, mecazsız, teşbihsiz bir perdeden “millete ait olan bakanlık” anlamına geliyor. Oysa vaziyetindeki serkeşlik bizi, bu bakanlığa mecaz ve teşbih uygulayıp manasını:
“İçi milli olmayan bir dünya mille (balçıkla) doldurulduktan sonra, milletin de içine bir dünya mil doldurmaya azmetmiş bakanlık”
Gibi bir derekeye indirmeye zorluyor. Daha mı zorlamasın; Milli Eğitim Bakanlığı, 2 Şubat 2019 tarihli resmi bir yazı yazmış ve bu yazıyı bütün okul, ilçe ve il milli eğitim müdürlüklerine göndererek onlara şöyle bir talimat vermiş:
“Resmi-özel bütün anaokulu, ilk okul, ortaokul, lise ve dengi okullarda YOGA etkinlikleri düzenlenmesi……Gereğini arz ederim…”
“Yoga mı, yok ya!” demeyin, aynen öyle! Ancak içi milli değerlerden boşalmış ve eski Hint dinlerinin milleri ile dolmuş bir kafanın mahsulü olabilecek bu talimat, Milli Eğitim Bakanlığı’na ait… Evrak, Bakanlığa bağlı “Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü”nde (YEĞİTEK) düzenlenmiş… Üzerinde Genel Müdür
Anıl Yılmaz’ın imzası var. İmzalı Budist nağmesi gibi doldurulan bu resmi evrak üstelik, bütün Bakanlık birimlerine dağıtılmak üzere kaleme alınmış… Etkinliğin adı da şu:
“Ece Vahapoğlu ile Çocuk Yogası”
Küçük çocuklara ait namaz görüntülerinin, uyuşturucu partisindenmiş gibi lanse edilip infial uyandırıldığı bir memlekette, “Budist namazı” diyebileceğimiz yoganın, hem de 5 yaşından 15 yaşına kadar bütün evlatlarımıza telkin edilmesine “O ha!” demekten başka şey bulamıyoruz! O ha! Namütenahi kez o ha!
Bu hareketin manası ne? Sosyolojik analiz paralamanın manası yok! Allah’tan ahlâka, millete ait bütün değerlere düşman CHP’nin iktidar ve saffet zamanlarında vakay-ı adiyeden olarak karşılanabilecek bu hareket, kendisini CHP’den kurtarsın diye millet tarafından iktidara omuzlarda taşınmış Ak Parti riyaset ve önderliğinde yapılınca, basbayağı millete en kavillisinden atılmış bir “enseye şaplak” manası taşır! Düşünün ki; üzerindeki asırlık zulmet ve atalete rağmen Devlet’e bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı bile yogayı “Hint kökenli dinsel hareket” olarak işaretlerken, gene Devlet’e bağlı Mil’li Eğitim Bakanlığı, körpe çocuklarımıza güya ”kendilerinin farkında olmalarını sağlamak ve sosyalliklerini arttırmak” için “nefes egzersizleri yoluyla yoga yapmalarını” telkin ediyor. Milletin emanet ettiği bir koltuğa, millete ait değerleri korumak üzere oturan ama bürokratlık yapmak yerine Hint guruluğu yapan Genel Müdür Anıl Yılmaz ve onu o makama layık gören hiyerarşi ulularına, yakalamacada, göz yummacada, uzun eşekte, çelik çomakta sosyalleşmiş ve yoga ayinlerinde nefes eksersizleri yaparak olgunlaşmamış bir Anadolu çocuğu olarak sorayım:
“Yoga’nın ne idüğüne dair tek bir kitap okudunuz mu, meseleyi insan fıtratı üzerine derin sondajlar vurmuş millî âlim ve ariflerin bin yıllık bakiyesine nispet ederek kritik ettiniz mi, yoksa sadece Ece Vahapoğlu’nun, apış arasına yapışık lastikli donla yaptığı yarı çıplak eksersiz ve yoga ritüellerinden mi ilham aldınız?”
Bu sorunun cevabı, soruya muhatap kıldığımız Anıl Yılmaz ve ardındaki hiyerarşi ulularının verecekleri cevaplardan değil, vaziyetin vahametinden süzülerek zaten verilir ve kendini, televizyon karşısında başı bandanalı yoga yapan bir Mil’li Eğitim Bakanlığı olarak temessül eder. Evet, Millî olması gereken Eğitim Bakanlığı, maalesef içi millî değerlerimizle değil, mil’le, balçıkla dolu adamların elinde Mil’li Eğitim Bakanlığı’na döndürülmüş vaziyettedir! Böyle giderse, ona öğlen kuşağı kadın programları karşısında göbek atan bir Bakanlık temessülüyle yakın gelecekte zil takılması da olasıdır. Zilli Eğitim Bakanlığı! Ne dersiniz? Söyleyin bakalım: Böyle bir Bakanlığın yazacağı ve sosyalleşmeleri için okullarda evlatlarımıza göbek atma kursu verilmesini telkin edecek bir yazı ile el an yazılmış ve evlatlarımıza okullarda yoga yaptırılmasını telkin etmiş bir yazısı arasında ne fark vardır? Zilli Eğitim Bakanlığı ile Mil’li Eğitim Bakanlığı arasında hiç bari tek harflik bir fark vardır da, böylesi iki yazı arasında, beteri yogayı telkin eden olmak üzere, tek fark yoktur!
Farkı bir kenara koyalım ve kimsenin itiraz etmeyeceği şu hakikati içimizdeki küçüklük ve haysiyetsizlik illetine müptela tipleri fotoğraflamak için kaydedelim:
“Ne Hindistan’da, ne de Avrupa’da, sırf kültürfizik hareketlerini ihtiva ediyor diye hiçbir resmi kurum, Budist ve Hristiyan çocuklarına namaz kıldırılmasını telkin eden bir yazıyı kaleme alacak kadar, kendi milli ve dinî değerlerine zıt düşmek manasına şerefsiz ve haysiyetsiz değildir!”
Oysa bizde körpe yavrularımızı emanet ettiğimiz Mil’li Eğitim Bakanlığı, “sosyalleştirmek” üzere kitle kitle yavrularımızın Budist ayinlerinde damıtılmasında menfaat ve letafet görecek kadar millî değil! Üstüne bu işi bir de, Ece Vahapoğlu isimli birine yaptırıyorlar! Bugün için cinsiyet düzlemesi -eşcinselleştirmek!- için bir araç olarak da kullanıldığını bildiğimiz Yoga ayininin, bir de Ece Vahapoğlu gibi biri elinden çocuklarımıza tatbiki, hem şüphe, hem de öfke uyandırıcı… Şüpheleniyoruz, çünkü Mil’li Eğitim Bakanlığı, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’nin okullarımızdaki ETCEP ayağından daha yeni döndü. O da, tepkilerden çekindiği için… Hem döndü de ne oldu, şimdi de, minarelerimiz günde beş vakit “Haydi namaza, haydi felaha!” diye seslenirken, Mil’li Eğitim Bakanlığı Edirne’den Kars’a bütün çocuklarımıza “Haydi yogaya, haydi felaha!” diye seslenmeye başladı. Yine şüpheleniyoruz, çünkü, bin bir arızası bir yana, çocuklarımıza devlet iradesiyle yoga ayini yaptıracak Ece Vahapoğlu, eşcinselleştirme projeleri ayağında kendi çapında inisiyatif almış biridir. Piyasada lezbiyen ilişkiyi işlediği bir romanı var…“Türbanlı ve dindar Kübra” ile “modern sekreter Esin” arasındaki lezbiyen ilişkiyi konu edindiği bu romanda, kızın kızla ilişkisini cesaretlendirmek için ne sapıklıklar kaleme almış… Kız kıza soruyor:
“Bir kızla öpüştün mü hiç!”
Gerisi kalsın, zira gerisi geliyor! İstikbâlimizin ar, namus, din, irfan teminatı körpe çocuklarımızın eğitim yuvalarına yoga ayinleri yaptırmak üzere alkışlarla alınan Ece Vahapoğlu, söyleyin oraya her şeyiyle girmeyecek midir? Kız çocuklarımız, karşılarında çıtkırıldım şirinlik numaraları yaparak rol model haline gelen bir kadının yazdığı romanı, bugün ya da yarın hiç mi merak etmeyecektir? Mahallelerine dikilen baz istasyonu için neredeyse isyan çıkaran garip insanımız, transal meditasyonun bin bir çeşit ama direklere asılmadığı için görülemeyen şeytanlıklarını nasıl görecek, baz istasyonuna nispeten ondan milyon kat daha büyük olarak çıkarması gereken isyanı nasıl çıkaracaktır? Bir de o, evladını devletine güvenerek emanet etmiştir! Devletse, asla emin olmayan ellerde bu güvenin içine etmiştir! Şüphe ve öfkeyle ilan ediyoruz: Bugünün Mil’li Eğitim Bakanlığı, artık bize sanki de İngiliz Sömürge Bakanlığı ile mücadele ediyormuşuz hissini veren saçma, eşekçe, ahmakça, dangalakça işlerden vaz geçmelidir! Şimdi tepki gördü diye bu uygulamayı da iptal edecekler! Yahu sizde, milletten neye hangi tepkinin geleceğini evveliyle hissedecek milli tek bir damar yok mu? Misal, domuz partisi yapmaya kalkan bürokratınız, bunun tepki göreceğini ancak partinin afişleri duvarlara asılınca mı bilebiliyor? Böyle birini siz niye evvelinde bilemiyordunuz? Yoksa bu tipleri, Toroslar’ın zirvelerinden, ucube mahlûkların dev larva torbaları içinden mi çıkarıp getiriyorsunuz? Ruhunuzun ıstıfa melekesi “Ne çıkarsa bahtımıza!” diyalektiğiyle mi işlemektedir?
Son sözü “Biz ne ara bu hale geldik!” gibi muşambamsı bir mütemmim ünlemiyle söylemeyeceğim. Zira bu hale nasıl ve hangi merhalelerden geçirilerek getirildiğimizi bilmekteyiz. Az zamanda dumura uğratılan çok işlerimizi, milli ve muhafazakâr hükümet az bir zaman daha yoluna koyacak adımları atmazsa, çok zamanda az bir işimizi düzeltmek nasibinden bile kovulacağız! Haberiniz olsun!