Hayrettin Karaman, "İçtihat Kapısını Açık Tutmak İçin Çalışan İlim Adamı"mı, Vıy?

Yazan: 04 Şubat 2023 1844

Bazı madrabazların “İçtihat kapısı açıktır, açılmalıdır!” yollu ısrarları ile fırlama tilkilerin “Kümes kapıları açılsın, tavuklar özgür olsun!” yollu temennileri arasında pek fark yoktur. Müslümanlara içtihattan daha çok, içtihat edilmişlerinin muhafazasının lazım geldiği bu devrimizde, bu hususla ilgili, hele de sicili tavuk hırsızlığından kabarık tilkilerce gösterilen ısrarın manası bellidir ve asla, İslamî değildir. Bu devirde ve bu meselede asıl İslamî olan sual, bizce şu olmalıdır:

-Mesela, içtihadî bir hususu halletmek için dev kadrolu bir ulema meclisinde bazen bir ay uğraşan İmam-ı Azam’ın, dev akıl ve kanatlı irfanıyla çözüme kavuşturduğu bir hususu, cüce bir akıl ve kötürüm bir irfanla sil baştan çözmek isteyen bir kimse için de içtihat kapısı açık mıdır, kapalı mıdır?

Böyle birinin, tarif ettiğimiz türden biri olup olmadığına karar vermek için bile asgarî içtihada ehliyetli bir kimseyi elzem kılacak bu hususta eğer umursuz “Açıktır! Buyurunuz!” gibi bir tavır takınılırsa, hele de İslam fıkhının muamelat, ukûbat, münakehat, mufarakat, feraiz, evkâf, hudûd ta‘zir ve ahkâm-ı sultaniyye  gibi hükümlerini tatbik etmekte olan bir hâkimiyet mahfili de yok iken, o zaman ortalık, tilki zevk ve muradına uygun bir tavuk özgürlüğüyle tam berbat olmaz mı?

Tamam, İslam’da içtihat kapısı teorik olarak açıktır ama İslam’ın sahibi olarak bir Allah’ın kaldığı ve arzda İslam’ın salahını düşünmek mevkiinde tek bir otorite mahfilinin bile bulunmadığı bir dünyada, içtihat kapısını pratikte de açık olarak işletmek emeli, içtihatta isabet edene iki, etmeyene bir sevap kazandırmak emelinden mi doğmaktadır, yoksa saptığı için içtihat eden ve herhalükarda isabet edemeyeceğinden bir de kitle kitle insanları saptıracak olanlara gün doğsun emelinden mi?

Hadi bakalım söyleyin, hangisinden?

İslam’da beş yaşındaki çocukların bile bilebileceği kadar sarih bir hususta, mesela Yahudi ve Hristiyanların Allah’ın cennetine asla giremeyecekleri hususunda “Girecekler!” diyebilen ya da Ehl-i Sünnet itikadınca mütevatir bir sarihlik belirten “kabir azabı” hususunu hem inkâr eden, hem de inkâr ederken “Kabre kamera konur, azap olmadığı gösterilir, rezil oluruz!” diyebilecek kadar komiklik edebilen bir kimseye içtihat etme hakkını kim verecek, verecek kimse bulunabilse misal aynı kimsenin İslam fıkıh ve irfan zücaciyecisine bir fil hırsıyla girmesine kim mani olacak?

Ne ise ne; tam da böyle birisi olan Hayrettin Karaman’a bırakın mani olmayı, “Laik Türkiye” Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen gün kültür ve sanat ödülü takdim ederken bir de, nasıl da nevzuhur bir paye verdi biliyor musunuz? Bilmiyorsanız, kaydedelim:

“İçtihat kapısı kapanmasın diye canla başla çalışan ilim adamı!”

Hani modern çağda esen haşin bir rüzgâr cereyan yapmış, açık olan içtihat kapısını kapatır olmuş da sanki, Hayrettin Karaman, kapı kapanmasın diye tüm gövdesiyle kapı eşiğine uzanmış!

Hayrettin Karaman’ın kim olduğunu uzun uzadıya anlatacak değiliz! Dalâlete düşmüşlük manasına sapıklığı için ta yarım asır öncesinden bu yana hakkında kalem oynatılan bu doksanlık İslam hukuku profesörü, bir tek sahih İslam’ın hukukunu korumaz tavrıyla her devir, İslam hukukunun canına okumak isteyenlere tam da fırlama bir garson edasıyla “Ne vereyim abime!” diye görüş serdedip içtihat ısmarlayan birisidir! Hatta memlekette İmam-ı Azam Hazretlerini “eski bir meslektaş” olarak gören ilahiyatçı tipinin, İslam’ı artık meslek olarak görenler zümresinin de atasıdır!

FETÖ’nün, dinler arası diyalog mevzuunda fırtına gibi estiği ve sahih İslam’ı devirmek emeli güttüğü devirlerde, İslam’ın hukukunu korumak bu meselenin önüne kendi bedenini bir set gibi çekmekle olacakken, Hayrettin Karaman, “Polemik Değil Diyalog” isimli bir zırvayla bu fırtınaya şahsî kasırgasıyla destek vermiş, ergen bir Müslüman ile ergen bir Hristiyan ve Yahudi çocuğunun sarahatle bileceği hususları kasıtla eğip bükmüş, Peygamberimizin Hristiyan ve Yahudilerden Müslüman olmalarını istemediğini, Yahudi ve Hristiyanların da Müslüman olmadan, sırf kendi kitaplarındaki iyiliklere göre yaşayarak cennete gireceklerini söylemiş, böylece İslamî ilimler mevzuunda sarsılmaz bir mermer blok değil, lastikten bir aparat olduğunu apaçık ortaya koymuştur…

Evet, Hayrettin Karaman, İslamî ilimler mevzuunda, onların hakkını ruhî bir asaletle veren bir müçtehid değil, apaçık, İslamî ilimleri, Allah ve Resulü’nün muradından koparma mesleğinde ihtisas yapmış bir mütehassıstır! Bunun için bugüne dek yediği herzelerden yüzlercesini alt alta saymamızın da bir manası yoktur, zira Hayrettin Karaman, ilahiyattaki ilk hocalık yıllarından bu yana mezhepsizlik aşığı bir dallindir, daha o yıllarda serdettiği “İmam-ı Azam’ın cenderesinden çıkmamız gerek!” görüşünden, doksan yaşındaki şu anında dahi vazgeçmemiştir, hatta onun yeminle “Mezhepsiz değilim!” diye ettiği yeminler, kendi kendine kurduğu tek kişilik mezhebine müdahil olmasına müstenittir…

Yani anlayacağınız Hayrettin Karaman, domuz avındayken bazen hedefi vuramamazlık da eden ve hatta yanlışlıkla ceylan da vurabilen bir domuz avcısı değildir, Hayrettin Karaman, ceylan avındayken bazen hedefi vurmamazlık da eden ve hatta yanlışlıkla domuz da vurabilen bir ceylan avcısıdır, yani Hayrettin Karaman, İslamî ilimler sahasına, o sahayı baştan aşağı değiştirmek emeliyle giren ve şimdiye dek de dolanıp duran bir reformisttir, haliyle değil müçtehit olması, yarım asrı aşkındır arzusuyla yanıp tutuştuğu reform gerçekleşecek olsa, ortada içtihat ya da müçtehit kavramlarını da havî esaslar hepten ortadan kalkacaktır. Daha da açıkçası Hayrettin Karaman, içtihat kapısı kapanmasın diye canla başla çalışan bir ilim adamı değil, içinde içtihat isimli bir kolon da bulunan İslam sarayının yıkılması için canla başla herzeler yiyip duran bir ifsat adamıdır!

Öyle olmasaydı, tıpkı profesyonel futbol oynamış bir futbolcunun “Futbol, elle oynanır!” demesindeki gibi kasti bir saptırmayla, aslında ne dediğini çok iyi bildiği ve zaten bilmek için alimlik değil, ergenliği geçmiş bir mümin olmanın yeteceği Kur’an’ın muradını, kâfirlerce ısmarlanmış şekliyle hiç saptırır ve şöyle der miydi:

“Kuran’ı Kerim’de Ehl-i Kitapla ilgili devamlı vurgulanan şey, Allah’a iman, ahirete iman ve amel-i salihtir. Kuran birçok ayette bunu söylüyor, yani ‘Peygambere iman edin demiyor! Allah’a iman, ahirete iman ve amel-i salih diyor. Bunları nazarı itibara alınca ben diyorum ki, İslam, Ehl-i Kitab-ı tek seçenek olarak, son dinin mensubu olmak manasına Müslüman olmaya çağırmıyor…” (Polemik Değil Diyalog- s.37)

Kur’an elbette, İslam’a çağırıyor, Peygamber’e iman edin diyor ve hatta aynı Peygamber’den, kendisinin bütün insanlara Peygamber olarak geldiğini bütün insanlara söylemesini istiyor:

“Resulüm! De ki: Ey insanlar! Şüphesiz ben Allah’ın, HEPİNİZE gönderdiği Peygamberiyim…” (Araf-158)

Aslında ayetler göstererek bu meseleyi izah etmek, “Futbol elle oynanır!” diyen futbolcuya “Hayır elle oynanmaz!” diye delil sıralamak gibi yersiz bir iş… Bu sebeple, meseleyi uzatmanın da bir manası yok…

Zaten iş ehline ait fotokapanlar, Hayrettin Karaman’ı bu denî faaliyet üzereyken yarım asrı aşkındır fotoğraflıyor. Bir fotoğraf da buraya biz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği ödül takdiminde Hayrettin Karaman için ettiği yersiz yakıştırma için koymuş olalım ve Türk siyaset kurumunun FETÖ’yle, İslam’a ihanet mevzu bahis olduğu için değil, menfaati ters düştüğü için zıtlaştığını bir kez daha kaydetmiş olalım. Mesele İslam’a ihanet olsaydı, Fetulah Gülen’e, Allah Resulü’ne inanmayı cennete girmek için şart olmaktan çıkardığı günlerde, yani otuz yıl önce itiraz edilir, bu herzeleri yemiş vaziyetine de iktidar şartlarında yirmi kat semizlenmek imkânı verilmezdi.

Biz Fetulah Gülen’e, o gün itiraz eden azınlıktanız… Bugün de, Erdoğan’a, Hayrettin Karaman’a, hele de ardında yarım asırlık bir herze bakiyesi var iken verdiği payeye itiraz ediyoruz…

Herkes bilmeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hayrettin Karaman hakkında kurduğu şu cümle, batıldır, batılını görmeyen her mümin içinse batırıcıdır:

“Hayrettin Karaman, fildişi kulesine hapsolmak yerine hayatın içinde bizzat var olan, Müslümanların soru ve sorunlarına İslam fıkhından güncel çözüm yolları arayan, içtihat kapısını açık tutmak için canla başla çalışan bir ilim adamıdır!”

Su testisiyle gezinen kişinin aslında zehir uzmanı manyak bir toksilog olduğunu öğrenircesine, herkes, şunu da bilmeli:

Ardındaki elli yılı aşkın herze bakiyesinden de bellidir ki; Hayrettin Karaman, İslamî hukuk sahasında İslam’ın hukukunu korumak için değil, şaraptan icabında zemzem bile çıkartabilici bir madrabazlıkla İslam’ın hukukunu, devir sahiplerinin hukukuna uygun kılmak için gezinen bir dalaverecidir!

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi