İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Şu hayatta, çoğu zaman Allah ve Resulü’nü incitici sayısız işin içinde olduğu halde, halini birkaç tasavvufî menkıbe ile temize çıkaran ne çok insan var… Namaz kılmaz, maveraî iyiliği için güzellikle ikâz edersiniz, gönlünün temizliğinden dem vurur… Ya da namaz kılar ama İslam’ın, haline uymayan ve fiilini de cezaya tabi tutucu sarih bir hükmünden bahsedersiniz, kumarda el açmış rakibine, ondan daha iyi el açıcı bir tavırla Derviş Yunus ısmarlar:
“Bir kez gönül kırdın isen, şol kıldığın namaz değil!”
Ah şu, akı karayla, hakkı batılla, balı zehirle karıştırıcı ve daima karanın, batılın ve zehrin tesirini hakim kılıcı kokuşmuş sistem ah!
Nefsi kırılınca, gönlü kırılmış zanneden ve bu minvalde de gönlüne göre değil, nefsine göre bir hayatın içine, hem de kudurmuş bir bizon gibi dalan böyle kimseler, razı oldukları rejimin birer üretimi olarak, hem mezkûr rejimi takviye etmekteler, hem de Türkiye’de İslamî bir rejimin yeniden tesisi önünde, kazurattan setler halinde yükselmekteler…
Filhakika Derviş Yunus, devrinin ferhunde günlerinde değil de, devrimizin felaket günlerinde nazmına mana giydirecek olsaydı, mezkûr ve meşhur mısrasını şöyle kurmaz mıydı:
-Bir kez nefis kırmaz isen, şol kıldığın namaz değil!
Şüphesiz kurardı ve onun “bir kez nefis kırmak” diye ifade ettiği şeyin, gerçekte nefsin mermer bloğundan yontulmuş bir dalalet putu olduğunu da, bu putun merkezine yerleştiği rejimle beraber yıkılması gerektiğini de, putkıran ruhlu bütün yiğitler anlardı!
Ve başta kendi nefislerini kırmak meyliyle aynı yiğitler, dudaklarında gene Derviş Yunus’un:
“Zehirle pişmiş aşı yemeye kim gelir!”
Nidası, ellerinde de, hallerine ve içinde bulundukları anlarına uygun baltaları, mücadeleye dalarlardı…