İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Sahte para, hakiki paranın düşmanıdır… Piyasada taklidini yaptığı para gibi gezdikçe, kendi kıymetlenip itibar görür ama bu kıymet ve itibarı da işte taklidini yaptığı hakiki paradan çalar!
Sahte doktor, hakiki doktorun düşmanıdır… Halk arasında taklidini yaptığı doktor gibi takıldıkça, hem hak etmediği menfaatler elde eder, hem de kendisi yüzünden halk, hak etmediği zararlara duçar olur ve bütün bu süreç boyunca da hakiki doktorluğu sessiz sedasız, madde ve mana plânında zararlara uğratır!
Sahte kahraman, gerçek kahramanın yalnız düşmanı değil, katilidir de! Madde âlemindeki hokkabazlıklarıyla mana âlemine doğru şeytanî istimlâk hamlelerinde bulunur ve bu esnada han-ı hanümanı gasp edilen de daima gerçek kahramanın kendisi olur!
Hayal edin; elinizde, Lokman Hekim elinden çıkma, her yarayı iyi, her hastalığı yok edecek bir ilaç, hem de dev bir ambarı dolduracak kadar çok miktarda var iken, bu emsalsiz faideyi tek başına boşa düşürecek kudret, bu ilacın ufacık bir şişe içindeki sahtesinde bulunabilir! Ola ki; hakiki ilacın insanlığa takdiminde ilk sıraya sızar ve ilk hastadan başka, bir ambar dolusu ve Lokman Hekim mahsulü o hakiki ilacı da telef etmiş olur!
Daha ne kadar sayalım!
Hayatta bir şeyin sahtesi mutlaka, o şeye karşıdan hücum eden düşmanlarından daha âlâ o şeye zarar vericidir, zararını o şeye dışından tırnak atarak değil, o şeyi içinden çürüterek göstericidir!
Zira bir şeyin sahtesi olarak zuhur etmek, o şeyin belirttiği keyfiyet marmeladına, kıvam fazlası su diye dolmak, böylece o şeyin kendi sahasında belirttiği şerbet kıvamını cıvıttıkça cıvıtmaktır!
Yani sanıla geldiği üzere sahte olan şey, sahtesi olduğu şeyin yalnız kayıt dışı borçlusu değildir, bundan âlâ onun ezelî kayıtlı bir can düşmanıdır da!
Öyle olmasaydı, insanlık için başın başında kendisini “sahte dost” olarak gösteren şeytan, yalnız ayaküstü yalan söylemekten ibaret bir cürüm ile tecrim edilir, alelade suçlar nevinden bir sabıkanın faili olarak kalıverirdi!
Oysa şeytan, kendisine verdiği “sahte dost” süsüyle tam olarak, “hakiki dost Allah’ın” ebedî kayıtlı düşmanı olarak tescil edildi, çünkü İnsanlık Babası Âdem’i “yasak ağaç” mevzuunda kandırmaktan öte eylediği cürüm, hakiki dostluk makamının keyfiyetini bozmak yollu, eşsiz ve misilsiz lanete müstahak bir sahtekârlıktı!
Müseylemet’ül-Kezzap’ı bilmeyeniniz yoktur… Daha Allah Resulü (SAV) hayattalarken, Peygamberlik iddiasında bulunan ve hatta Peygamberler Peygamberi’ne (SAV), kendisine Peygamberlikte ortaklık verilmesini teklif eden yalancı, alçak… Ve bu manzara içinde Müseyleme’nin cürmü yalnız yalancılık da değil, Peygamberlik müessesesine candan düşmanlık ve dahi, hususi Peygamberliğini gasp niyetinden ötürü Allah Resulü’ne bir de hususen candan düşmanlık idi… Neticede Müseyleme birkaç kez zıpladı, ayet almakta olduğu kastıyla birkaç kez zırvaladı ama ennihayet Sahabî kılıcı altında bir köpek gibi geberdi!
Müseyleme’nin, kendi Peygamberliğini kabul için Allah Resulü’nün Peygamberliğini de kabul ediyor görüntüsünün tersinden tecellisi, kendisini Hristiyan olarak tanımlayan herkes için geçerli… Bir Hristiyan, Allah Resulü’nün Peygamberliğini tanımayarak, O’na aynı zamanda “sahte” -haşa!- vasfı atfediyor ki; “sahte din bağlısı” vasfıyla aslında kendi sahteliğini faş eden bu atıf aynı zamanda her bir Hristiyanı, Allah Resulü’nün “yalnız” Peygamberliğini kabul etmeyen “alelade” bir pozisyonda bırakmıyor, aynı zamanda Allah Resulü’ne candan düşmanlık burcuna da yerleştiriyor!
Diyoruz ya; bir şeyin sahtesi, dışa doğru bu tavrını bombeleştirmese de muhakkak, içe doğru dehhameleştiren manasıyla o şeyin candan düşmanıdır da!
Velhasıl…
Çağımızın, “cins” olarak “insan”ı, hem de yekûn halde sahteleşmeye doğru sürüklediği bir hengâmda, hakikatin en afili düşmanları da ona karşısından mancınıklarla yüklenmeyecek, onu içinden dalalet mıncıklamalarıyla bozmaya yeltenecek…
Çağımızın, bir yanıyla Mehdilik Çağı’na bitişik manasına dayanarak kaydedelim ki; Mehdi Hazretlerine de, Deccaliyet hücumlarından evvel en çok bizzat sahtelerinin hücumu olacak… Çünkü şeytanın telkin ve vesvesesiyle husule getirilen “nice sahte Mehdi” eliyle, bizzat Mehdi Hazretlerine saldırmış olacaklar, çünkü bu yolla Mehdilik müessesesinin hakikati telezzüz eden şerbetine zehirli sular halinde dolmak ve onu cıvıklaştırmak isteyecekler… Ve bu manada her sahte Mehdi, elinin mızrabıyla dudaklarının tellerini titreten kafası hunili bir deli değilse eğer, Mehdi Hazretlerinin hususi şahsiyet kalıbı içine, onu içeriden çürütmek üzere girmeye çalışan bir can düşmanından başkası da olmayacak… Bunun farkında olsa da, olmasa da!
Bu manada şeriat bir yerde hakikatiyle kaimse, doğal olarak Mehdi (AS)’nin hukukunu da korumakta, Mehdi olduğu ima ya da ilânında bulunan kişiyi durumuna göre ya tımarhaneye ya da satıra havale etmektedir…
Tarihi bir karıştırın ve Mehdilik iddiasıyla beliren tiplere neler yapıldığını bir görün…
Ya şeriatın kaim olmadığı yerlerde?
Misal; “Kedicik”leriyle canlı yayında pornografik yayınlar yapan “Sahte Mehdi”ye siz, İsrail’in onca parayı sırf istihbarat temini için mi verdiğini sanıyorsunuz?
Elbette hayır!
Hem İsrail, O’ndan gelecek istihbaratı ne yapsın!
İsrail’in -ve dahi İngiltere’nin, Amerika’nın ilaahir!-, O ve -apaçık zırdeli olanları dışarıda bırakacak olursak!- kendi hezeyanını başkalarına da kabul ettirebilme mahareti olan diğer nice Sahte Mehdi’yi, bu özelliklerini fark ettiği andan itibaren kösteklemeyi bırakıp desteklemesinin emin olun ki, “Mehdilik” mevzuunu bütün Müslümanlar nazarında laçkalaştırmaktan daha önemli bir emel ve sebebi yoktur!
Zira şeytanın ve Deccal’in safını teşkil eden ve edecekler de çok iyi bilmektedirler ki; bir şeyin sahtesi, aynı zamanda o şeyin düşmanıdır da!
Mehdi Hazretlerinin de, Deccal’den evvel, bizzat kendisi olmadığı halde kendi hususi şahsiyeti içine dolmak isteyen sahteleri, aynı zamanda kendisinin candan düşmanlarıdır da!
Sahte Mehdiler çağında, “sahtelik” hususuna dair gözden kaçan bir incelik de, bu…