İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Sırtlana karşı boynuzsuz bizon, hırsıza karşı kilitsiz kapı ne ise Batı âlemine karşı “ılımlı Müslüman” da odur. Kavram zaten Batı imalıdır. İmal edildiği şekliyle kavramda geçen “ılımlı” kelimesi, bir ahlâk unsuruna tekabül eden “geçimliliği” ifade etmez, ifade ettiği şey, Batı’ya karşı teslimiyetçi olmaktır. Batı’nın, bu kelimeye ve onla beraber “ılımlı Müslüman” kavramına yüklediği mana budur. Yani ortada tastamam, ressam sırtlan elinden çıkma bir bizon portresi, hırsız imalatçı elinden çıkma bir kapı modeli vardır… Bu portre ve modele uymayan bizon ve kapının, sanki de sırtlan ve hırsızmış gibi suçlanması da normaldir… Batı’nın, Müslümanları kategorize etme üslubu, sırtlanların ve hırsızların, bizonları yeme ve kilitsiz kapılardan rahatça soyguna girişme üslubudur… Bu kategorizasyonda eğer bahtınıza, sırtlanlara karşı boynuzlu bizon, hırsızlara karşı da kilitli kapı olmak düşmüşse, “ılımlı” olmayan Müslümanlığınızla işaretlenir, boynuz ve kilidi kırılacaklar listesine alınır, sırtlanlar ve hırsızlar için elverişli kılınmak istenirsiniz…
Ve işte bu da, geçmiş ve gelecek hesabıyla hakiki Müslümanlığın, hakiki Müslümanların başına getirdiği ve getireceği cümle belanın özlü bir izahat bilançosu olur…
Zaten hayat, Müslümanlar için baştanbaşa bir imtihan değil midir?
Zaten Allah her devir, “İslam’a teslim oldum!” demek manasına gelen “Müslümanlığı”, Müslümanlar nezdinde hakiki ve sahte olarak ayırt etmemiş mi, etmemekte midir, etmeyecek midir?
“Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır…” (Ankebut-3)
Allah’ın, doğru sözlü olanları ile yalancı olanlarını ayırt edecekleri kimlerdir peki? O da önceki ayette:
“İnsanlar ‘İman ettik!’ demekle, imtihana tabi tutulmadan bırakılacaklarını mı zannetmekteler?” (Ankebut-2)
Ayırt edilecek… “Müslümanım!” diyenlerden kimin gerçekten Müslüman, kiminse sadece adı Müslüman, hepsi ayırt edilecek… Hem de zalimler ve kâfirler eliyle… Allah ayırt edecek ama zalim ve kâfirlerin eliyle… Müslüman, sadece İslam’a, o da Allah ve Resulü’nden ne gönderildi ve ne getirildiyse öylece teslim olanın ismi iken, zulme ve küfre, sırf şerlerinden emin olmak için teslim olanların elbette sadece isimleri Müslümandır ve bu da ayan beyan ortaya çıkarılacaktır… Dünyada, dünyada olmazsa, mutlaka ahirette…
Allah’ın, gerçek inananlar ile öylesine inananları, altın ile tenekeyi, halis ile kalası, harbi ile sahteyi ayırır gibi ayırt edecek olması neyse de, yeryüzünde zalim ve kâfirler de her devir Müslümanları, sırf muhatap oldukları düşmanı daha kolay yutulur bir lokma haline getirmek için tasnif eder dururlar… Tarih boyunca bu hep olagelmiştir… İşte modern zamanlarda, zulüm ve küfür namına Müslümanları, zulüm ve küfür için “zararlı ve zararsız” diye tabi tuttuğu kategorizasyonların en kapsayıcı olanı, “ılımlı ve ılımsız” olmaları yönünden tecelliye gelir… “Ilımlı”, haliyle de Batı için “zararlı” olmayan Müslümanların baş at özellikleri de, “demokrasiye bağlılık” olarak ilk sıraya yazılır…
Bir Müslüman yani, (Batı için) ne kadar demokrasi yelcisi ise o kadar ılımlıdır ve ne kadar ılımlı ise o kadar zararsızdır! Bu, Batı’nın yaptığı şeytanî kategorizasyon… Allah’ın rahmanî kategorizasyonunun tersi yani… Batı’nın kategorizasyonunda “zararsız” olanlar, Allah’ın kategorizasyonunda “yalancı” olanlardır… Ve Batı’nın kategorizasyonunda “zararlı” olanlar, Allah’ın kategorizasyonunda “doğru” olanlardır…
●
Aşağıda, ABD fili namına, maddede ve manada üzerinden geçilip yok edilecekler için hat belirleyen RAND CORPORATİON isimli kuruluşun, 2007 yılında yayınladığı “Ilımlı Müslüman Ağları İnşa Etmek” (Building Moderate Muslim Networks) isimli uzun rapordan bir kesit aktarıyoruz…
Tepsideki pirinci taşından ayıklar gibi, Müslümanları kendi hegemonyaları açısından zararlı ve zararsız diye ayıklayan, onlardan zararlı diye işaretlenen “taş” Müslümanların imha, zararsız diye işaretlenen “pirinç” Müslümanları ise ihya hedefi olarak tasnif eden, bu yolla da ABD ve Batılı müttefiklerinin ağız tadına uygun bir sömürü pilavının tarifini vermiş olan bu rapor, “Ilımlı Müslüman”ın en bariz özelliğini de “demokrasi kültürünü temel olarak benimsemiş olmaya” bağlıyor…
Batılı zengin safari tutkunlarına, Afrika sahrasında hangi hayvanları, hangi korulukta bulup da avlayabilecekleri konusunda rehberlik eder gibi düzenlenmiş bu rapor, “dost hayvan”ları tespit edip yemlemek, “pis hayvan”ları tespit edip yok etmek üzere “ılımlı, zararsız ve dost Müslüman”ın en temel özelliklerini sıralıyor… Sıralamadan evvelki takdimleri şu:
“İslam dünyasında bir grup ya da hareketin, (bahsededurduğumuz) ılımlılık özelliklerini taşıyıp taşımadığını anlamak için, onun dünya görüşünün bütün halde bir resminin çizilmesi gereklidir. İşte bu bütün resmi, aşağıdaki sorulara verilen cevaplar ortaya koyabilir…”
Sıraladıklarını, koyu kısımlarda onları kısa tefsire tabi tutanın biz olduğumuzu kaydederek, sıralıyoruz, buyurun:
-ŞİDDETİ DESTEKLİYOR MU, YA DA GÖRMEZDEN GELİYOR MU? EĞER ŞİMDİKİ ANDA ŞİDDETE DESTEK VERMİYORSA DA, GEÇMİŞTE OLANLARI DESTEKLEYİP GÖRMEZDEN GELDİ Mİ?
(Onların şiddet dediği şey, tarihî birer vakıa olarak atfında bulunulmasa da, ihanet ettikleri için Allah Resulü tarafından Yahudilerin cezalandırılmasından, Sultan Fatih tarafından İstanbul’un fethine, Haçlı seferlerine karşı müdafaa hattı kurulmasından, yakın devre işgallerine direnilmesine kadar her şeyi içine alır! Onlara göre kendini Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşta hisseden herkes, halt edip ölecek kadar yaşlıdır ve ABD ile Batılı müttefikleri için hiç olmazsa mana plânında imha edilmeleri için, isimleri altında bir çentik bulundurulmalıdır!)
-BU KİMSELER YA DA GRUPLAR, DEMOKRASİYİ DESTEKLİYORLAR MI? EĞER DESTEKLİYORLARSA, DEMOKRASİYİ GENİŞ ANLAMDA İNSAN HAKLARI AÇISINDAN ELE ALIP TANIMLAYABİLİRLER Mİ?
(Demokrasiyi desteklemekten kasıtları, bu kimse ya da grupların demokrasiye kendi atfettiklerinden fazla bir mana yükleyip yüklemedikleridir. Zira Batı mamulü demokrasi Batı için, tıpkı Cahiliye müşriklerinin, hem tapınmak hem de acıktığında yemek için yaptıkları helvadan putlara benzer. Bunun için Irak’a, Afganistan’a, Suriye’ye demokrasi diye ölüm getirdikleri anları, helvadan putlarını acıktıkları için yedikleri anlarıdır. Böyleyken İslam dünyasında demokrasiyi, “nurdan put” şeklinde emsalsiz bir ucubelik ile servis etmişler… Öyle ki; İslam dünyası içinden utanmaz arlanmaz bazıları, İslam’ın ismi “şehit” şeklinde tabir edilen hakiki nur halesini, putlaştırılmış demokrasi ile tamlamışlar ve ortaya “demokrasi şehidi” gibi emsalsiz ucubelik belirten bir kavram bile çıkarmışlardır. Bu gibi örneklerle de Batılılar, kalbini açmaksızın ama gerçek bir fikir örgüsüne sahip de olmaksızın “demokrasi” sahasına girenlerin, bir süre sonra demokrasiye istemsiz kalp açtıklarını görmüşlerdir. Demokrasiye inanıyormuş gibi yapan Müslümanlara bu sebeple bir opsiyon tanırlar. Nasılsa, “inandıkları gibi yaşamayanlar, bir süre sonra yaşadıkları gibi inanmaya” başlamaktadırlar. Rand Corporation raporu bu minvalde, demokrasiyi hükümet kurmanın aracı olarak tercih edebilecek Müslümanların olabileceğini, bu isteğinse onların “demokratik” olarak işaretlenip, “zararsız”, “ılımlı” parantezine alınmaları için yeterli olmayacağını savunmakta ve Mısır’daki Müslüman Kardeşler örneğini vermektedir. Ki; Müslüman Kardeşler’i de, demokrasilerinin icabıyla kendilerini yendikleri için demokrasi dışı yollarla devirmediler mi, helvadan bir putlarını daha acıktıkları için yemediler mi? Dedik ya; hangi Müslümanın “zararsız”, “ılımlı”, “demokratik” olduğunu tayin için dünya görüşlerinin tamamlanmış bir bütün resmi lazımdır. Bu sualler o “bütün resmi” çıkarmak için… Siz buna, “bütün imanlı Müslüman” için bir tespit formu da diyebilirsiniz. “Bütün imanlı Müslüman”, Batı için “zararlı”, “ılımsız”, “demokratikleştirilmemiş” Müslümandır!)
-BU KİMSELER YA DA BU GRUPLAR, ULUSLARARASI ALANDA TANIMLANAN İNSAN HAKLARINI DESTEKLİYORLAR MI? MESELA “DİN ÖZGÜRLÜĞÜ” İLE İLGİLİ HERHANGİ BİR İSTİSNA YAPIYOR MU?
(Demokrasi dinleştirildikten sonra, bu dine tam iman edilip edilmediğinin sorgusu… Müslümanlıkta iman “Allah ve Resulü’ne, ne denmiş ve ne getirilmişse hepsine birden kayıtsız şartsız inanmak” şeklinde tanımlanır ya hani, Batı mamulü demokrasi dininde de aynı şey… “İnsan hakkı” deyince bu hakkı gerçekten koruyan ve zaten kendi tanımlaması içine girmeyenleri de insan kabul etmeyen Batı, bütün tarih şahittir ki; maddede ve manada sırtlan iştahasına ve örgütlenmesine sahiptir ve birileri hakkında “İnsan haklarını destekliyor mu?” diye bir sorgulama yaparken de, aslında onlar hakkında “Benim insan sanılanları sömürme hakkımı, olası bir tökezletme potansiyeline sahip olanlar kimler?” şeklinde bir sorgulama yapmaktadır. Karanlık bir ahırda, kendisinden kaçıp da oraya gizlenmiş kıza “Hele bana bir ses ver!” diye seslenen ve onu bulana dek el yordamıyla o ahırda dört dönen bir sapık, işte ahırlaştırdığı dünyada da, demokratikleşip demokratikleşmediğine baktığı Müslümanları, böyle bir saikle ama el yordamıyla değil, Rand Corporation gibi kuruluşlarının titizlik belirten marifetiyle arayıp duruyor!)
-BU KİMSELER YA DA BU GRUPLAR, DİN DEĞİŞTİRMENİN BİR KİŞİSEL HAK OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORLAR MI?
(Yani gerçek bir Müslüman gibi İslam’dan dönene mürted diye mi bakıyorlar, yoksa en tabiî hakkını kullanmış bir kimse olarak mı? Bu bakış açısındaki fark ortaya konulabilirse, kişinin eşya ve hadiselere toplu bakışının da bütün bir resmi ortaya çıkarılabilir! Zira sinirleri alınmış bir hayvan ile misyonerliğe tabi tutulurken, ikrama tabi tutulduğunu zanneden bir insan arasında bir fark yoktur ve Batı için huzurlu bir dünya için, kendi dışındaki bütün dünyanın, sinirleri alınmış hayvanlarla dolu bir mezbahaneye dönüştürülmesi şarttır!)
-BU KİMSELER YA DA GRUPLAR, ŞERİAT’İN VAZETTİĞİ CEZA HUKUKU HÜKÜMLERİNİN UYGULANMASINI İSTİYORLAR MI?
(Karşılığı hakikatte “Kuş olup olmadığını anlamaya çalıştığımız bu kimseler, uçuyorlar mı, uçmuyorlar mı” şeklinde tecelli etmiş bir merak olan bu sual, maatteessüf Müslümanların şeriatın ne idüğüne dair bilinçleri çökertildiğinden “Tüyleri var mı, yok mu?” gibi muğlak bir merak şeklinde tecelli etmiştir. Değil mi yani, tüyleri olan şey, bir fare de olabilir, bir yastık da!
Ne demek; şeriatın vazettiği ceza hukukunun tatbikini isteyip istememek! Rand Corporation’ın, mahir bir tilki vasfıyla köyün tavukları ile tüfekli erlerini ayırt edici en can alıcı, en tefrik edici suali budur. Zira bize bir Müslümanın, şeriat denince ilk tepkisini söyleyin, biz de size onda bütün halde bir imanın olup olmadığını tek kalemde size gösterelim… Zira Allah, Kur’an’da Efendimizle beraber her Müslümana, hem de has ismini de vererek “Şeriate uy!” (Casiye-18) demekte, hem de aynı ayet içinde “Cahillerin heva ve heveslerine değil!” diye kesretli bir ikazda bulunmaktadır. Derin ve gerçek her mümin şuna da iman etmiştir ki; Şeriat denince aklına paslı bir satır gelen bir kimse, tasavvurundaki o paslı satırla İslam’la olan bağını da keser ve şeriat hükümlerinin uygulanmadığı bir vatanda, asgarî mümin kalmanın tek yolunun da, şeriat hükümlerinin uygulanmasını kalben istemekten geçtiğini bilir! Şeriatın tatbik edilmemesi münkerse ve buna muhatap olmuşsa bir mümin, bu münkerle teşekküle gelen haksızlığa eliyle engel olmaya kalkar, gücü yetmezse diliyle engel olmak ister, buna da gücü yetmezse imanının nur işli mendilini katlayıp gönül çeyizine koyar ve şeriatın tatbik edilmeme-edilememe münkerine kalbinden itibaren buğz eder ve meşhur hadisin belirttiği bağlamda imanın en zayıf halkasında kalmış olmanın hüznünü yaşar. Bu hüzündür ki; gün ola harman ola, içinde yer tuttuğu gönlü bir gün imanın en güçlü burçlarına taşır, bu taşınma esnasında da diline, bu haksızlığa karşı mücadele etmenin avazını yerleştirir ve gene bu taşınma esnasında eline de, bu haksızlığa karşı mücadele etmenin sancağını tutuşturur!)
-BU KİMSELER YA DA BU GRUPLAR, DEVLETİN, ŞERİAT’İN ÖNERDİĞİ MEDENİ HUKUK HÜKÜMLERİNİ UYGULAMASI GEREKTİĞİNE İNANIYORLAR MI? YA DA MEDENİ HUKUK KONULARINDA SEKÜLER BİR HUKUK SİSTEMİ ALTINDA HÜKÜM VERİLMESİNİ TERCİH EDENLER İÇİN ŞERÎ OLMAYAN SEÇENEKLER OLMASI GEREKTİĞİNE İNANIYORLAR MI?
(İslam’ın bütün hayatı tanzim etmesini isteyenler, aynı zamanda İslam’ın bütün hayatı tanzim edecek gücü olduğuna inananlardır. Değişik bir formda aynısını bir daha söyleyelim: İslam’ın bütün hayatı tanzim etmesini istemeyenler, aynı zamanda İslam’ın bütün hayatı tanzim edecek gücü olmadığına inananlardır. Maddî durumu elvermediği için arabası olmayan bir kişi, bu pratik mahrumluğunu teorik bir zırvaya evirir mi hiç, “Araba diye bir şey yoktur! Arabaya binmek çok gereksiz ve zararlı bir şeydir!” der mi hiç? Öyleyse; şeriatı anda tatbik imkânı olmayınca da gerçek Müslüman “Bu devirde şeriat olmaz! Zaten İslam, idare ve hüküm verme konularında talepkâr değildir!” demez, derse İslam’a inanmış olmaz, yani parçalı-oranlı olarak inandığı şey İslam olmaz. Rand Corporation’ın sorguladığı şey işte gene, Müslümanın tamı ile yarımı… Yarım Müslüman, çivili olduğu duvardan boş ve hırçın gözlerle ortadaki nakışlı halıyı izleyen, içi doldurulmuş bir kurttur ve bu haliyle de, Batılı emperyalistlerin bir konak aksesuarıdır… Tam Müslümansa, her zaman için onları bir gün bir yerlerde ansızın dişleyebilecek, kanlı canlı bir kurt… ABD filine, fiilî tepelemeler için fikrî rehberlik etmek manasına düzenlenmiş bu rapor, uzaktan bir değnek ile bir kurda dürtme, böylece evvela muhatap olmadıkları bu kurda, ölü bir kurt mu, yoksa o an için uyumakta olan bir kurt mu kontrolü yapar gibidir… Dikkat ediniz; “İrkiliyorsa, diridir o kurt, kaçın ve icabına bakmak için pozisyon alın!” demekle, “Şeriatın hükümlerine karşı kalbî kabulü, fiilî meyli var, ayık olun ve icabına bakmak için pozisyon alın!” demek, aynı şey… Ve gene dikkat ediniz; “İrkilmiyorsa, o kurt ölüdür, rahat olun ve konağınızın en güzel duvarı asmak üzere içini doldurun!” demekle de, “Şeriatın bu devirde uygulanabilir olmaktan çıktığına inanıyor, İslam’ın zaten idarî manada bir telkinde bulunmadığını savunuyorsa, rahat olun ve ABD ile müttefiklik edebilecek Müslümanlar listesine onu da ekleyin!” demek, aynı şey…)
-BU KİMSELER YA DA BU GRUPLAR, DİNÎ AZINLIK MENSUPLARININ, MÜSLÜMANLAR GİBİ AYNI HAKLARA SAHİP OLMASI GEREKTİĞİNE İNANIYOR MU?
(Müslümanları, Hristiyanlar ile eşit görenler, Müslümanlığı da Hristiyanlık ile eşit görürler... Bunu yalnız bilmemekte, aynı zamanda da istemekteler… Yoksa tarih, hakiki bir İslamî yönetimde azınlık kalanların nasıl da adalete ram edildiklerine de, hakiki bir Hristiyanlık yönetiminde ne cefalara maruz bırakıldıklarına da nice şahittir. İstanbul henüz Konstantinapolis iken, Haçlı kastıyla oradan geçen Latinlerin orada yaptıkları tarihe “Konstantinapolis’te kardinal külahı görmektense, Müslüman sarığı görmeyi yeğleriz!” gibi enfes bir aforizma bile bırakmıştır. Yani Rand Corporation’ın, gümrük ultrasonu gibi Müslüman bünyesinde didiklediği şey, azınlıklara olan adalet tutumları değil, kendi dinlerine karşı gösterdikleri atalet tutumları… İnsanî yaşam standartlarında zaten eşit olan tüm insanları, gerçek ve derin Müslümanlar, idare ve hukuk bağlamında elbette eşit saymazlar, böyle bir eşitlikten tüm tarafların zarar göreceklerini bilirler. Bunu bilmeyince de, dinlerini bilmiş olmazlar, dinlerini bilmez vaziyetleriyle de şahsiyetlerine çaresiz, ABD ve Batılı müttefiklerinin dostluk vizesi vurulur!)
-BU KİMSELER YA DA BU GRUPLAR, TARAFSIZ BİR DİNE VE MEZHEBE DAYANMAYAN, TARAFSIZ İLKELERE DAYANAN BİR HUKUK SİSTEMİNİ KABUL EDER Mİ?
(Kabulden kasıtları, elbette kalp ile de tasdikleri… Yoksa nasıl ki tevazu, fakirin doğal halidir ve mütevazılık fakir için nasıl takdir celp edecek bir davranış değildir, kendilerine İslam’a dayanmayan hukukî ve beşerî sistem dayatılmış Müslümanlar için de “mecburî laiklik”, Batı için tek başına bir takdir vesilesi değildir. Öyleyse iş, kalptedir ve Rand Corporation, kalbî bir sorgulama yapmaktadır. Yani bu kimse ve gruplara kalacak olsa, İslam’a dayanan bir hukuk sistemi isterler mi, istemezler mi? Daha açık olarak dedikleri şu: “İstemezlerse zaten bizle çoktan müttefiktirler ama isterlerse, bizim için hâlâ istihbarî ve istikbarî bir didikleme mevzuudurlar!” Yani sorguladıkları bir lahza da şu: Bu kimse veya grup, laikliğe layık mıdır, değil midir? Laikliği, madde hinterlandından başka, ruhî kisvesine de giyindirmiş midir, giyindirmemiş midir? Pek tabiî Rand Corporation ile beraber bütün Batının Müslüman kimse ve gruplarda yokladığı şey, İslam’dan oranlı ve örtülü bir şekilde dönüp dönmedikleridir. Münkerlere karşı el-dil-o da olmadı kalp ile karşı durulmasını bildiren hadis, kalp ile karşı durmayanlar için mealen “Sizde, en zayıfından da olsa iman yok!” derken, Rand Corporation ile beraber bütün Batı bu kimselere “Sizden bize, en az miktarda da olsa zarar gelmez! Candan müttefikimizsiniz!” demektedir! Peki ya diğerleri, şahsiyet bütünlerine ABD’ye dostluk vizesi vurulmayanlar, vurdurmayanlar? Her devrin, küfür ve zulüm tarafından her daim imha hedefi olmuş bu kimse ve gruplardan olmak durumu, Allah’ın tarafımıza nurdan bir apolet olarak takacağı eşsiz bir müminlik rütbesidir! Allah’ın, sizi ve bizi, Rand Corporation raporunda ismi karşısına, “zararlı”, “ılımsız”, “demokratikleştirilmemiş” diye çentik attığı nasipli kullar ve zümreler cümlesinden eylesin! Âmin!)
Rand Conporation raporu, böyle uzayıp gidiyor… Rapor, ismi karşısına “radikal” çentiği atılmamış kimse ve grupları da hemen ABD’ye müttefikler çuvalına doldurmuyor, bu kimse ve grupların politik arenada “radikaller” ile aynı cephede zaman zaman yer alıp almadıklarına, onlara yer yer finans sağlayıp sağlamadıklarına da bakılması gerektiğini öğütlüyor. Yani şeytanî bir onkolog gibi, kanserin bünyeyi her zerresiyle terk edip etmediğine bakmak yerine, İslam’ın her veçhesiyle Müslüman bünyesinden atılıp atılmadığına bakıyor… Ki; Müslüman bünyesinde tek zerre de olsa kalmış Müslümanlık urunun, yeniden nüksedip bütün bünyeyi kaplamasından korkuyor, ABD ve bütün Batı için müttefiklik şartlarını şansa bırakmıyor…
Diyoruz ya; Allah, “İman ettik!” diyenlerden kimlerin doğru, kimlerin yalancı olduğunu ortaya çıkaracağını söylüyor, şeytan da, ete kemiğe bürülü dostlarına “İman ettik!” diyenlerden kimlerin doğru, kimlerin yalancı olduğunu tespit etmek istiyor. Allah’ın hesabında yalancı olanlar dikkat ediniz ki; şeytan ve dostlarının hesabında makbuldür! Yani ABD ve müttefikleri için makbulseniz, “İman ettik!” ilanınız açısından maktulsünüz!
Hey! Allah’a makbul oldukları için ABD ve müttefikleri tarafından maktul kılınmak istenecekler! Selam da size, müjde de!