İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Raylarda aheste giden bir tren, hız kesmeksizin makas değiştirecekse, vagonlarda aheste gezinen yolcular tepetaklak olur. Evvela, duyurmalı… Aynı gaileyle zaten uçaklar inerken ve kalkarken de yolculara emniyet kemerlerini takmaları anons edilir…
Ekonomide de aynı şey… Amerika Merkez Bankası FED’in, pratikte faize yönelik açıklamalarında adeta bir koala gibi ağır ve nazik hareket etmesini de böyle anlamalı… FED Başkanı, 2021 yılı sonunda kameralar karşına geçiyor, 2022 ve 2023’te kaçar kez ve kaçar puan faiz arttıracağını tane tane ve sakin sakin anlatıyor… Zira işin, temelde bir parça da psikoloji olduğunu biliyorlar…
Ama Türkiye öyle mi?
Türkiye’de, ekonomi boğası hem kudurmuş, hem de eyersiz iken ona vatandaşı, bir rodeo kovboyu gibi bindiriyorlar ama kabasını boğanın sırtına koydurana kadar vatandaşın bundan haberi bile olmuyor, hatta gözleri bağlı olduğu halde rodeo peronuna götürülürken bir de ona, bir Venedik gondoluna bindirileceği vehmettiriliyor…
Neleri getirip, neleri götüreceği ayrı husustur ama 20 Aralık 2021 günü akşamında, döviz garantili mevduat (DGM) sitemine geçişin hakiki manası budur…
Birkaç ay içerisinde ekonomi trenini, “yüksek faiz-düşük kur” raylarından, hem de hız kesmeden “düşük faiz-yüksek kur” raylarına geçiren, geçirmeye çalışan, bu esnada vagonlarda aheste gezen yolcuların tepetaklak olmasına, yani doların fırlamasına, kusturucu hayat pahalılığına, üretim ve tüketim zincirlerinin kırım kırım kırılmasına sebep olan ekonomi yönetimi, “Bir gece ansızın gelebiliriz!” mottosuna uygun olarak bir gece yarısı ansızın sahneye çıktı ve Türk Lirasını ABD Dolarına raptiyeleyerek yeni bir mevduat sistemine geçtiğini duyurdu.
Artık, parasını TL olarak faize yatıranlar, TL’den gelen faiz gelirleri dolar karşısında ne kadar altta kalırsa, o farkı Devlet, Hazine kazasından mevduat sahiplerine “kâr faizi” olarak ödeyecek… Evet, ne banka kârından ne şuradan ne buradan, faizli hesabını yeni mevduat sistemine göre açanlara bu para, simitçinin ödediği verginin de içerisinde olduğu ortak kasamızdan, yani Hazine’den ödenecek…
Yani artık, faize ne kadar karşı olursanız olun, artık siz de fiilî bir faiz sponsorusunuz!
●
Aylardır ekonomi yönetimi, içkide, fuhuşta, süresiz nafakada, erken yaş evliliğinde vesair pek de umursamadığı “haram” hassasiyetini öne sürüyor ve faiz artırımı yapmıyordu ya hani… İsmini taze taze “Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat Sistemi” koydukları yeni sistemle aslında faizi, kulağını ensesini dolanarak tutar gibi arttırmış oldu. Şu farkla ki; faizi Merkez Bankası arttırsa, faiz getirilerini mevduat sahiplerine bankalar ödeyecekken, şimdi Hazine ödeyecek, yani sen ve ben, yani biz…
Mesela Ali Koç’un Yapı Kredi’sinde, TL mevduat patlaması yaşanacak ve eski sistemde Ali Koç, müşterilerine MB faizlerine göre ve sadece Yapı Kredi kârından ödeme yapacakken, şimdi Dolara endekslenmiş faiz getirisi eğer Dolardan daha az getiride bulunmuşsa, aradaki farkı Hazine ödeyecek…
Bunu şöyle hayal edebilirsiniz; merinos koyunlarını, Yapı Kredi kümesine doğru Ekonomi yönetimi kışkışlayacak, böylece kümesi merinos koyunu dolan Yapı Kredi, daha fazla yün kırpacağı için daha âlâ kâr edecek, Ekonomi yönetiminin bu kışkıştan kârı sadece yükselmemiş dolar olacak ama Dolar her yükseldiğinde de bu kârı burnundan fitil fitil kusacak…
Bu hayalde, manzaraya girmemiş de olsa bu hayalin en gizli öznesi de, vatandaş isimli kaz olacak!
Zira içerideki merinos koyunlarının, bankalara yün verdikleri için sütle, balla, kavun ya da havuçla olan beslenme giderlerini, bu hayalin dışındaki vatandaş kazlarının yonulan tüyleri karşılayacak… Yani parası olmayanlar artık, parası olanların faiz giderlerinin ehramlarına, farkında olmasalar da taş taşıyacak…
●
Bir para kompradoru… Bankaya 1.000.000.000 TL (1 Katrilyon) getirecek ya da bankadaki 1.000.000.000 TL’sini kur korumalı hesap olarak güncelleyecek… Hem %15 faiz alacak… Hem de bu sürede Dolar faiz getirisinden daha fazla kazandırmışsa, aradaki farkı… Aradaki farkı da, Ne Ziraat, Ne İş, ne Vakıf, ne Yapı Kredi, devlet ya da özel, hiçbir bilindik banka değil, sadece KAZBANK ödeyecek… Parasız, paralı da olsa, faize, gerçekten haram olduğundan yaklaşmayan, “kazların” bankası… Faizli sistemde bunların yolunması zaten serbest idi, şimdi yolunmalarına bir de devletin kanunî teşviki var…
İşte; “Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat Sistemi”ni televizyonda anlatırken, sakallı yüzüyle TRT spikerine bakan, Müslüman Anadolu halkını zenginleştirilmiş faiz sistemine “hayırla” buyur eden ve “Gözlerime bak! Işıl ışıl!” melalli heyecanıyla bir de Hac kafilesini tamamlama derdindeki bir kafile başkanı pozu atan Hazine ve Maliye Bakanı, aynı zamanda bu para kompradoruna da “Gel vatandaş gel! Bereketli ülkenin bereketli faizi bunlar! Dolarını boz da gel!” diye seslenmekte…
Hazine ve Maliye Bakanı, Nureddin Nebati…
Ümmetin Temsilcileri Vakfı, mütevelli heyet başkanı…
●
Şapkadan çıkan tavşan filan yok… Bu, geçmişte benzerleri denenmiş bir model… 1967’de, yurtdışından döviz akışını sağlamak için Dövize Çevrilebilir Mevduat (DÇM) ismiyle başlatılmış… Demirel eliyle… Ama kısa süre sonra para arzı artışına ve enflasyonun hızlanmasına neden olduğu, kur farkı ödemelerinin Hazine’ye aşırı yük olmaya başladığı görülmüş ve çıkılmış... Ama nasıl eroin kısa vadeli rahatlama sağlar ve ilave zevk vermek yerine, evvela vücudun acı çekme vasatına getirip, sonra da acıyı dindirerek zevk verdiği hissi uyandırır, aynen öyle de, Demirel, 1974’te döviz talebi basıncıyla petrol krizinin etkilerini iç piyasaya yansıtmamak için DÇM’yi yeniden aktive eder. Ama daha 1977’nin ilk aylarında iş patlar. Yani Merkez Bankası ve bankalar, vadesi gelen DÇM’leri ödeyemez olurlar… Ve 1978’de sistem tekrar lağvedilir. Elbette bütün yük de, Hazine’nin, yani bütün kamunun, yani bütün halkın sırtına bindirilerek! Sonra ne mi olur? IMF’nin açık kucağına doğru yanaşılır ve oturulur... 24 Ocak kararları, kronik enflasyon filan derken, günü kurtarmaya yönelik bu hamle Türkiye’nin uzun yıllarını bataklığa saplar…
İşte; 1989’da Turgut Özal, kendinden önce batılmış bu bataklığın üzerindeki son pasaklarını da silkeledikten, yani son taksitini de ödedikten sonra, altı yıllık Başbakan sıfatıyla ortaya çıkar ve DÇM hakkında şunları der:
“1970’lerde o zaman, KENDİNİ AKILLI, UYANIK SANANLAR böyle bir yol bulmuşlar… Neticede tam 221 bankaya borçlandık ve Türkiye bu borçları ödeyemedi…. 1984 İLÂ 1989 ARASINDA YAŞANAN ENFLASYON-EMİSYONUN ORTALAMA %50’Sİ, DÇM ÖDEMELERİ YÜZÜNDENDİR. DÇM’lerin yükü yıllarca halk tarafından üstlenildi. ‘Benim memurum, işçim, esnafım!’ diyenler, DÇM'NİN YÜKÜNÜ VATANDAŞIN SIRTINA YIKTILAR, ORTA DİREĞİN SIRTINA YIKTILAR. BU BORCU SİZ ÖDEDİNİZ… İNŞALLAH GENÇLERİMİZ BUNDAN DERS ALIR. BİR DAHA BÖYLE HESAPSIZ KİTAPSIZ HATALAR YAPARAK, GELECEK NESİLLERİ ZOR TAŞINAN YÜK ALTINA SOKMAZ… 1984 ilâ 1989 arasında bu ödemeleri yapmak durumunda kalmasaydık ne olurdu biliyor musunuz? Aile başına herkese 1.000.000 TL para ödeyebilirdik… 9 BİN İLAVE OKUL, 900 ORTA BOY FABRİKA, 500 HASTANE VE 4 BİN KM OTOYOL DAHA YAPARDIK. 100 BİN İNSAN İŞ SAHİBİ OLABİLİRDİ. İŞTE GEÇMİŞİN HATALARININ BİR TOPLUMA NE KADARA MAL OLDUĞUNUN BASİT BİR BİLANÇOSU BUDUR…”
●
Zamanında CHP’li Gaziantep Belediye Başkanı, şehrinde “hizmete alınan” genelevi, kurbanlar kestirerek açmış ve “Ben eşitlikten yanayım, fuhuş yapmayan kadar, yapanın da belediye başkanıyım!” demişti de ne tepkiler olmuştu… En meşhuru hatırlardan çıkmamış olarak, devrin meşhur Refah Partilisi Şevki Yılmaz’dan:
“Mademki eşitlikte yanasın bre pezevenk adam, önce karını getir de bu eşitlik sağlansın!”
Şevki Yılmaz ölmedi ama fuhşu kurbanla başlatmak, hırsızlığı fıkıhtan süzerek yapmak, faizi bereketle takdim etmek dilemmasına tepki hassası galiba öldü…
Bunları bir gün gene CHP yaparsa, belki canlanır…
●
Dikkat ve eyvah; gerçekte ölmekte olan, sadece İslam’ı nispet tutarak edilen mücadele hassası! Bu mücadele, “genelevi kurbanla açmak” vasıflı çirkinliği yad ettirir şekilde ve de “Parti” levhasının önünde gıdım gıdım kurban edilmekte, görmüyor musunuz?
Hz. Ömer, bir keresinde cemaate dönüp “Allah ve Resulü’nden şaşarsam ne yaparsınız?” demişti de, şaşmaksızın anında biri kalkmış, kılıcını doğrultmuş ve “Seni kılıçlarımızla düzeltiriz ya Ömer!” demişti. Şeytanın bile ürktüğü ve yolda karşılaşmamak için yolunu değiştirdiği Hz. Ömer de, bu tavra kızmamış, aksine böyle bir cemaate sahip olduğu için Allah’a hamd etmişti!
Şimdi bu cemaat gaiptir ve yerinde, değil Hz. Ömer, devlet başkanlığı mevkiinde her kim var ise ona, nefsî bir cirodan sonra kayıtsız şartsız bağlılık gösteren bir güruh vardır…
Olmayan kayıt ve şartlar içinde, İslam da var…
Nasılsa hakiki İslam yerine, her türlü imitasyonunu koyabilen ve vaziyette hakiki İslam’a uymazken, sahtesine en keskin dindarlıkla bağlılık rolü kesebilen, hokkabazlar da var…
●
Bir kabile Müslüman olacak… Ama filan ayetteki mana, andaki ahvallerine pek uymuyor, işlerine gelmiyor... Hatta o ayetin harflerinden birinin üzerindeki nokta, harfin altına alınsa, imandan sakınmalarını icap ettiren o mana da kalkacak ve Müslüman olmaları önündeki engel giderilecek… Bu emelle Hz. Ömer’e başvurdular. O nokta, yukarıdan aşağıya alınsın diye…
Hz. Ömer, “Ne var ki canım bir noktadan, şu kadarcık bir mana sapmasından!” demedi elbette… Şöyle dedi:
-Siz o noktaya bir çengel taksanız ve o çengele de ağırlık diye dünyanın kendisini assanız, o nokta yukarıdan aşağıya gene gelmez!
Zira o noktayı yukarıya, Allah koymuştur!
Tıpkı faize, her cinsiyle haram hükmünü koyduğu gibi…
İçinden geçtiğimiz değil de, içimizden geçen şu günlere iyi bakın ve not edin…
Faizi gelin odasında, “helâl faiz” modeliyle süsledikleri şenî bir nikâhın arifesindeyiz…
“Ümmetin temsilcileri”, milleti yastık altından çıksınlar, faiz kârı için mevduat hesabı açtırsınlar diye “imanî ve İslamî bir cehd” ile gırtlaklarını yırtıyor…
Hem de faize teşvik edilip faize çekilmiş vatandaşların dolar farkından doğan eksikliklerini de, faize çekilemeyen ile zaten hiç parası olmayan vatandaşların sponsorluğunda ödeneceğini söylüyor!
“Allahu Ekber! Döviz düştü ve faizli mevduat hesabı şu kadar arttı!”
Çepikleri görelim!
Zira helâl ile haramın, iman ile küfrün, nur ile ziftin, örtülü düğünündesiniz!
●
Bir şeye dikkat ediyor musunuz? Faiz haram ya, faize karşıyız ya hani! Bu sistemle aksine, faize gerçekten karşı durmuş, bankalara bu sebebiyle yanaşmamış geniş ve dindar kesimin omzundan tutup, bankalara doğru bir çekme hamlesi de var… Faizli sistemde bu kesimler zaten mağdur idiler ama işte esas şimdi, bankalara bir merhaba öpücüğü atmazlarsa, maddî cihetlerinden hakikaten öpülecekler… “Yastık Altı Bank”ın düşünün, bir de bu iki yönden namusuna gelen bir halel var…
Helâl değil, halel!
Şöyle izah edelim…
Vadeli mevduat sahipleri şimdiye kadar, bir Harzemşahlar kuvveti çapındaydı ve bankadan uzak kaçan bu kesimin Selçuklu’sunu yıpratıp durmaktaydı ama işte şimdi vadeli mevduat sahipleri, hem vadede şişecek, hem de dolar farkını da alacak çaplarıyla bir Moğol ordusu kuvvetine ermiş olacak... Yani bankalara faiz hassasiyeti sebebiyle yanaşmamış, parasını faize koymamışların Selçuklu birliği, bu andan itibaren Moğollar’dan öldürücü darbesini yiyeceği Kösedağ Harbi’nin arifesine yanaştırılmış olacak…
İslamî sermaye, zaten yok olmuştu da, Müslümanların sermayesi de, “Müslümanların” idaresinde pul olmaya yoluna sokulmuştur, hayırlı olsun!
●
“Maaşını dolarla mı alıyorsun, dolardan sana ne!”
Bu cümle, daha dün ekonomi yönetiminin, TL nispetli Dolar politikasının esasıydı… Daha iki gün evvel Cumhurbaşkanı Erdoğan “TL’nin Dolar ile kıyaslanması çok yanlış!” diyerek kızmıştı… “Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat Sistemi” ile ne yapıldı biliyor musunuz? Dolar, tastamam TL’nin nispet makamı olarak konumlandırıldı. Yani evlilik çağına gelmiş kızını, sırf balkondan sokağa çokça bakıyor diye azarlayan baba, kızına balkonu yasaklıyor ve ona yeni dinelme alanı olarak bizzat sokağı gösteriyor… Meğer, kızcağıza konulan balkon yasağı, salt balkonaymış, yani sadece demirliği, betonu, saksı yuvalarıyla filan maddî yönüneymiş de, sokaktan gelip geçenlere mahrem görüntüler vermek gibi mücerret bir esasa dayanmıyormuş!
Nasıl izah etsek anlaşılır ki? Belki şöyle:
-TL, “Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat Sistemi”nden önce dolara nispeten balkondaki kız idi, bugünden itibaren, sokaktaki kızdır…
●
Tavuk, kendi pisliğine savaş açarsa, onu her tarafa dağıtır!
Faizle savaş mı dediniz?
Faizle sözüm ona savaşılırken “Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat Sistemi” ile sahneye, hem de Napolyon gururu ile çıkmak, faizle savaş olmaz, aksine faizi, ona bulaşmamışlara kadar gururla sıvama hamlesi olur!
●
Dört ay evvel (Ağustos) bir dolar, 7.5 TL idi. “Dolarda tarihî rekor” başlığıyla haberler yapılmaktaydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Ayasofya çıkışında bu vaziyet sorulunca “Bunlar geçici, bu dalgalanmalar her zaman olur!” diye cevap verdi…
Sonra seri halde MB’nin faiz indirim kararları geldi. Üç ayda politika faizi 19 puandan 14 puana çekildi. Böyle olunca da, olacağı herkese aşikâr olarak dolar fırladı. Bu süreçte peki hükümet yaptığını ne ile temellendirdi?
-Faiz düşecek, yatırım artacak! Doların yükseliyor olması da umurumuzda değil…
Zira bunu da aylar boyunca, iş gücünün ucuzlaması, bu sebeple yatırımın çekilmesi, Çin modeli gibi ekonomik müktesebat kalabalıklarıyla savunup durdu. Onlar savundukça, dolar kuru yükseldi, dolar kuru yükseldikçe enflasyon fırladı, alım gücü düştü, ellerdeki Türk lirasının pul olmaya doğru koştuğu vatandaşa an be an hissettirildi. Kiradan gıdaya, her şey iki katına çıktı. Hatta sıfır arabaların üç, dört katına bile çıktı. Yastık altında para biriktiren garip vatandaş, almayı düşlediği ev misal 250.000 değerinde idi de, onu almaya 15.000 eksiği var iken, o evin birkaç ay içinde 500.000 lira olduğunu gördü. Galiba şunu söylersem, misal getirmeye daha da hacet kalmaz; benim bu gözlerim, özel bir katılım bankasında yaşlı bir dilenci kadını, topladığı paraları dövize çevirirken gördü… Yani dış güçler filan değil, kontrollü bir kışkışla vatandaş bu 3-4 aylık süre boyunca dolara doğru adeta sırtından iteklendi. Hem vatandaş, öyle salt kazanç için de değil, dişinden tırnağından arttırarak biriktirdiğinin değerini korumak için bu kışkışa mecburen geldi. Böyle olunca dolar bir kaç ay içinde 18,5 seviyesine geldi. İşte tam da o akşam Cumhurbaşkanı Erdoğan, piyasaların kapalı olduğu bir gece vakti ekranların karşısına geçti ve “Dövizini boz, faize gel, döviz yükselirse farkını Hazine’den ödeyeceğim!” dedi, yani “Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat Sistemi”ne geçildiğini duyurdu ve dolar birkaç saate 11 lira seviyesine düşüverdi…
Bu kısa sergüzeşt, iktisadî ve resmî bir devlet davranışının değerlendirdiği bir yazıda değil, bir dolandırıcılık hikâyesinin işlendiği bir romanda okunsa, kısa özetine konulacak başlığın “keriz silkelemesi” olacağı muhakkak…
Biz burada ne “Dolandırıcıların yaptığı gibi bir silkeleme var!” diyoruz, ne de silkelenenlere “keriz” diyecek kadar alçalmıyoruz…
Ama olana bakınca da, ortada bir silkeleme ve silkelenen de bir “mazlum” kitle olduğunu görüyoruz…
Yani olan gene, parasının değerini korumak için mecburen dolara geçmek durumunda kalan çok sayıda vatandaşa olmuştur. Üstelik dolara en son geçen, bu sebeple kaybı da çok yüksek olan vatandaşların ekser kısmı da, Cumhurbaşkanı Erdoğan destekçisi kimseler… Zira gecikme sebepleri de zaten, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a olan güvenleridir…
Hal böyleyken, Ak Parti yanlısı medya ve bildik tiplerin, o gecenin sabahında “Nasıl koyduk ama!” edasıyla attıkları neşe avazları, sosyal medyada açtıkları “#DahaBeterOlun” etiketleri, sayısı şimdilik meçhul ama bizce çok fazla bu “dolarzedelerin” ciğerine oturmuştur…
Çevremizden biz müşahede ediyoruz… “Nasıl koyduk ama!” diyenlerin, hadi gerçekte neyi nereye koyduklarını demeyelim de, kendi kuyruğunu görünce “Bu da ne!” deyip korkan ve pençe sallayan kediler ile onlara hatırlatma yapalım…
Nasılsa bunlar, umursuz kediler gibi ancak kendi ardlarını görünce derde düşen ve “Ah ah! Ne de büyük yaram var!” diye gamlanan kimseler…
Tezgâh bir lahza daha sürsün de, isterse bütün millet burnundan yerlere sürtünsün!
●
Kur’an, içkiyi tedrici olarak haram kılar... Faizi de öyle… Faize karşı önce tariz ve sitemde bulunulur... Gerekli şartlar oluşunca da, faizin kökü kazılır… Faizde ısrar artık, Allah’a ve Resulü’ne savaş açmakla eşitlenir… Zaten İslam’ın, hakikate yaslı inkılâbı da bunu gerektirir…
Teşhis yapılır ve sonra mutlak tedavi uygulanır… Veda Hutbesi’nde Allah Resulü’nün Sahabîlerine seslenişleri, bütün müminlere seslenişleridir ve aslında İslam inkılâbının gür sadasına da mütealliktir:
“Cahiliyeye ait her şey ayaklarımın altında! Ey İnsanlar! İyi biliniz ki; Cahiliyeye ait faiz uygulaması kesin olarak kaldırılmıştır. İlk kaldırdığım faiz de, amcam Abbas’ın faizidir!”
Bunun manası bellidir ve o günden bu yana da, hem mümin gönüllerde, hem de İslam’ın devletlerinde geçer kaide olarak ışıldamış ve işletilmiştir…
Düşüğü, yükseği, basiti, bileşiği, alınanı, verileni, nominali, reeli, üretim amaçlı olarak krediden doğanı, tüketim amaçlı krediden doğanı, negatifi, pozitifi, fakirin alıp verdiği, zenginin alıp verdiği, kısacası faiz bütün çeşitleri ve miktarlarıyla haramdır ve bu harama da hangi saik ve tevillerle helal kostümü giyindirmek isteyen, hiç olmazsa üzerine helal esansından bir şeyler püskürterek ciğerindeki kokuyu perdelemek, şeytanla iş tutmaktan başka şey değildir…
Ayet meali:
“Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hâl onların ‘Alım-satım da tıpkı faiz gibidir!’ demeleri yüzündendir. Hâlbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah’a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar…” (Bakara-275)
Ayet meali:
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve eğer mümin iseniz faizden kalanı bırakın. Eğer böyle yapmazsanız, o zaman Allah’a ve Resulü’ne karşı savaş açmış olduğunuzu bilin…” (Bakara 278-279)
Hadis meali:
“Faiz yetmiş üç kısımdır. En hafifi kişinin annesiyle zina yapması gibidir...” (Hakim/Müstedrek-2/43)
●
Üzerinden yaklaşık bir yıl geçmiştir; Türkiye Merkez Bankası, birkaç ay içinde politika faizini 625 baz puan arttırdı…
Kolombiya Merkez Bankası BANREP değil ha, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası…
Ivan Duque riyasetinde olarak değil ha, her ne kadar “Ben o zaman Cumhurbaşkanı idim, yok idim!” gibi anlaşılması güç bir savunma mekanizması işletse de, Recep Tayyip Erdoğan riyasetinde olarak…
Ya bu sene? Bundan dört ay önce? 23 Eylül 2021’den itibaren “Benim için nâs!” çıkışıyla politika faizi bu defa dört hamlede 500 baz puan düşürüldü… 19’dan, 14’e çekildi… Bedeli, fırlayan dolar ve enflasyon oldu…
Peki, böyleyken faiz gerçekten düşmüş oldu mu?
Bankalar bu faizi aşağıya çekmedi, aksine arttırdı bile…
Dahası, birkaç gün evvel Hazine, yani sen ben, yani biz, 23,69 gibi bir oranla borçlandırıldık… Yani bankalar, Hazine’ye 23,69 oranlı bir faizle borç para verdi… Bu borç, senim benim, yani bizim… Peki, Eylül ayındaki faiz indirim sürecinde, bu borçlanma oranı kaç idi? Cevap verelim: 16, 98…
Meğer, dört aydır faiz sırtlanına ateş ettiği sanılan tüfek, aslında özel bir mekanizma ile aynı sırtlana besleyici kan püskürtüyormuş! (Dört aydır değil de, 19 yıldır da denilebilir!)
Yani ortada, İslam’ın faiz mevzuundaki net duruşuna matuf bir faiz muarızlığı yok, dilde olsa da, fiilde yok… Şu son birkaç ayda olanlar, tastamam, bir umacı gibi mücerret kılındıktan sonra düşman ilân edilen “faiz lobisi” ile her biri insanların kanını birer vampir gibi emen bankaların zaferinden başka şey değil!
Dikkat edin; BANKALARIN ZAFERİ!
Tekrar edelim; “Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat Sistemi” de apaçık, futbol karşılığıyla söyleyelim, 9-0’lık ezici bir skorla BANKALARIN, FAİZİN, FAİZ LOBİLERİNİN ZAFERİDİR!
Böyleyken hükümet yalakası tipler, televizyonda arlanmaz utanmaz bir edayla zafer narası atıyor ve daha arlanmaz utanmaz bir dil ile, özel banka müdürlerinin bu mevduat modeli lehinde dizdikleri naatları referans gösteriyor! Hani bu iyi bir model olmasaymış, İş Bankası’nın, Denizbank’ın, Garanti Bankası’nın genel müdürleri, hakkında bu kadar övücü konuşmazmış!
Ulan alçaklar, haysiyetsizler, hani bunca ekonomik zelzele, vatandaşın kanını emen bu bankalar ile mücadele edildiği için idi! Ne oldu?
Vatandaşın kanını satmaya başlayınca, kendilerine karşı “ekonomik kurtuluş savaşı” verilen bu vampirler nazarınızda bir anda, birer nezih kan gurmesi mi oluverdi!
Ne oldu hı?
Kaçınılmaz tecavüzden lezzet mi almaya başladınız?!
Gerçi nasılsa, tecavüzün fiilî gadrini Müslüman Anadolu halkı çekmekte, bunlarsa yalnız edebiyatını yapmakta ve edebiyatından doğan hâsılatı götürmekte!
●
Hani, nerede “İslam’ın âlimleri”, pisliği mislik gibi hem de güya İslamî kimlikle takdim edenlere “Hopp!” diyecekler, faize faiz diyecekler, bütün Anadolu faize resmî fener alayları eşliğinde kışkışlanırken, imanının mehter marşıyla yükselecek ve bütün Anadolu’ya “Durun kalabalıklar! Bu cadde çıkmaz sokak!” diye haykıracaklar, nerede?
Gerçekten İslam âlimi olanların, kendisiyle konuşacağı mikrofonu yok, mikrofonu olanların ekser kısmıysa, ıslık çalıp tavana bakmakla meşgul, yani İslam’ın gerçekten âlimi değil…
Biz ne âlimiz, ne de arif ama en basit mümin vasfımızla, gördüğümüz bu manzara karşısında susmayı, asgarî manasıyla haysiyetsizlik bilmekteyiz…
Bilmekteyiz ki; susmamaktayız… Zira ne ondan bundan menfaatlenmekte ne de ondan bundan korkmaktayız!
Tarih de şahit olsun, bir tek kendisinden korktuğumuz, Allah da!
●
Faiz maiz… Bu vesilesiyle bizim için çoktanın malûmu olan şu kıymet hükmünü, herkes değil, ilgilisi anlasın diye şuraya koyalım:
Ne Ak Parti’nin ne de Recep Tayyip Erdoğan’ın, bildik manasıyla “İslam davası” diye “bütün” ve tam hâkimiyet şeklinde tecelli edecek ufkî bir hedef ve gailesi yoktur, olsa bile bunun tahakkuku için gerekecek bir dünya görüşünden bütün bütün mahrumdur…
Vakta ki; zamanında da Mekke’de, putlara tapmayan ve hatta kendi tarzlarınca tek bir Allah’a ibadet eden Hanifler vardı da, buna rağmen Allah aynı topluma “Lâilahe” (İlah yoktur!) dedikten sonra onu “İllallah” (Allah’tan başka) diye tamamlayacak İslam’ı gönderdi…
Ve İslam ile esası ortaya konulan inkılâp da, İslam’a tabi Müslümanlar eliyle, misilsiz çileler ve emsalsiz mücadeleler sonunda tecelli etti…
Hüsnü zan ile kaydedelim; Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan’ın, her şey yolunda gitse ve her mevzuda tam halislik gösterseler de varacakları ufuk noktasında, Mekke şirk diktasının dikkat ve öfkesini celp etmeyecek Haniflik vardır da, “Lâilahe” (İlah yoktur!) dedikten sonra onu “İllallah” (Allah’tan başka) diye tamamlayacak hakikilik yoktur… O da diyoruz ya; her şeyi tam düzgün yapsalar ve her meselede halislik gösterseler… Yaptılar, gösterdiler ve bu hususun ufuk noktasına vardılar diyelim; o zaman da şuna herkes emin olsun ki; öyle bir ortamda her kim tevhid kastını bütün ve sahih olarak “Lailaheillallah” diye ortaya koyuyorsa, işte onları yok etmek, hiç olmazsa dönüştürmek isteyecekler…
Zira eksik oluş, tam oluşun mahrumu ve tam oluş, eksik oluşun maktuludur!
Mevlam, meydan verirse tabi…
Bu kaydettiğimizin manasını, İslam davasını bünyesinde kalbi gibi taşıyanlar bilir de, onu bünyesinde İslamî bir aksesuar olarak taşıyanlar bilemez…
Zaten sözümüz, İslam davasını bünyesinde kalbi gibi taşıyanlara, onu hayatından da kıymetli bir emanet bilenlere…
Ve dahi sözümüz, “İslam davası”nı, “bütün” ve tam hâkimiyet şeklinde tecelli edecek ufkî bir hedef ve gaile ile yaşayanlara, bunun tahakkuku için lazım dünya görüşüne malik olanlara…
Se-lâm, arzı, ayak bastıkları yerden itibaren evvela Hubellerden, Uzzzalardan, Latlardan “Lailahe” nefhiyle temizlemek ve sonra, Allah’ın hâkimiyetini “İllallah” ispatıyla tesis etmenin manasını bilenlere, İslam’ın hakiki davasını güdenlere…