İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Çift kanatlı bir vecize olarak, hem yaralarımıza merhem, hem de Yaradan’ımıza hamd olsun diye kaydettiğimiz:
“Allah’tan ki; Allah var!”
Kıymet hükmünü bile imanî, itikadî ve lisanî bin turnikeye sokup “Edep yahu!” diyen çıkıyor ya hani, ne diyelim; “Etmeyin yahu!” demekten ve sabır göstermekten başka şey gelmiyor elimizden…
Sabır, sabır, sabır…
Sabır demişken; Allah, öz kelâmıyla Resulü’ne sabır bahsinde:
-Sabret! Senin sabrın da yine Allah’tandır! (Vasbir vemâ sabruke illâ billâh/Nahl-127)
Der ve böylece Resulü’nün bütün bela ve düşmanlıklara karşı gösterdiği misilsiz sabrı kendisine ihsan edenin de, yine bizzat kendisi olduğunu kaydeder… Yani Allah, zerreden kürreye zaten her şeyin sahibi iken ve bunu Resulü de herkesten iyi bilecekken kaydetmeyi gereksiz bulmaz ve Resulü’ne, hem de bütün müminler de ilelebet görsünler ve üzerlerine alsınlar diye “Kendisiyle sabrettiğin sabrın var ya; işte onu sana veren de benim!” der…
Sıhhatle nefes alabilen insana hem sıhhatli havayı, hem de onu teneffüs edecek organ takımını veren de Allah, doğru itikat ile Allah’a inanan insana hem kendi zatını, hem de kendi zatını idrak edecek uygun kalbi takdim eden de Allah!
Nasip içre nasip, ikram içre ikram!
Allah ikram etmeyince, inanmak mı olur? İkram edilmeyenlerin hali, Kur’an’ın gösterdiği bir örneklik halinde ortada:
“Velev ki; biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de kendileriyle konuşsaydı ve dahi bütün varlıkları karşılarına toplasak ve senin doğruluğuna şahit ve kefil gösterseydik, Allah dilemedikçe şüphe yok ki onlar gene de iman edecek değillerdi...” (En’am-111)
Bu manada “Allah’tan ki Allah var!” demek, hem “İyi ki Allah var!” demek oluyor, hem de “‘İyi ki Allah var!’ diyebilmek de, Allah’tan bir ikram!” demek oluyor… Bu iki manayı yalnız tek bir cümlede değil, tek bir keyfiyette birleştirmekse, bir bilinse ah, ne misilsiz bir kıymet belirtiyor!
Sakın ha; buradan da nefsimize pay çıkardığımız düşünülmesin… Zira biz, bu iki manayı en fazla -o da olduysa!- yalnız cümlede birleştirdik… Emelimiz ve duamız, bu iki manayı tek bir keyfiyette de birleştirebilmek…
O nasıl mı olacak?
Cevap sadedinde tam burada bu defa:
“Allah’tan ki; Allah’ın velileri var!”
Diyelim ve sözü; Semerkand kadısı meşhur veli Ebu’l-Kâsım el-Hâkim Hazretlerine (874-953) bırakalım:
-“Sabret! Senin sabrın da yine Allah’tandır!” ayetinde “Sabret!” ibaresi ibadeti, “Senin sabrın da yine Allah’tandır!” ibaresi ise ubûdiyeti emreder… Bir kimse, “Senin (Allah) için!” (le’ke) derecesinden, “Senin (Allah) ile!” (bi’ke) derecesine yükselirse (yani ilk kısımdan ikinci kısma geçebilirse), ibadet makamından, ubûdiyyet makamına yükselmiş olur!
Anlaşıldı mı?
Anlaşıldıysa da, anlaşılmadıysa da diyeceğim o ki; kimse kendini kasmasın… Ekser kısım insanın “Allah bu hususta ne der acaba?” demek yerine daima “Parti, amir, patron, başkan, hanım, herif, bu hususta ne der acaba?” dediği, üç günlük hayat rotasını nefsine göre çizdiği ve dünyalık mama için Allah’ın haklarına tek bir umur göstermediği bir dünyada, Allah’a inanıyor olmanın iman konforunu yaşayın ama tensip edilmiş bu imanın karşılığını, onu nasip etmiş Allah’a ödeyebilecek tek bir varlığa sahip olmadığınızı da bilin ve hal böyleyken yine de, en âlâ kıymetli şeyiniz olarak duran canınızın Allah yolunda iken çıkmasını can-ı gönülden her daim isteyin ve dahi kalbinizden kalbinize haykırılmış bir avazla her dem:
“Allah’tan ki; Allah var!”
Deyin… Ben öyle yapıyorum, yapmaya çalışıyorum…
“Allah’tan ki; Allah var!”
Diyorum, dinimi dünyaya satmamak için canımı Allah’a satmanın geçit yollarını arıyor ve Allah’a her el açtığımda mutlaka:
“Allah’ım! Şahadeti bana da nasip eder misin?”
Diye yakarıyorum…
Ve işte bu duamı şu an duyup da ona kalpten âmin diyenlere Allah’tan, hem şahadet isteyecek bir kalp hem de istediklerine erecek bir nasip diliyorum…
Âmin diyorum…