İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Dünyaya ne başıboş eşekler gibi gezmeye, ne şen maymunlar gibi zevki sefa sürmeye, ne de gamsız inekler gibi geviş getirmeye geldik… Bedeniyle insan kalıp da, ruhuyla eşeklik, maymunluk ve ineklik edenler, ruhlarıyla da insan kalanların bedenleri üzerinde hep tepinmek isterler… Belki de Allah’ın Resulü, bu hakikate dikkat çekmek için buyurmuşlar:
“Şüphesiz İslam garip başladı, tekrar başladığı gibi garip haline dönecektir. Gariplere müjdeler olsun…”
Ve bir Sahabî:
“Garipler kimler, ey Allah’ın Resulü?”
Diye sorunca da, eklemişler:
“Toplumun düzeni bozulduğu zaman, insanları düzeltmek için çaba sarf edenler!”
Ahir Zaman’ın da ahirinde, garip olmanın iki vechesi var:
Hem, eşek, maymun ve inek ruhlu insanların buğz hedefi olacaksın, hem de cemiyetin eşeklik, maymunluk ve ineklik hallerini, hakiki insanlığa evirebilmek için mücadele edeceksin…
Ey gönüldaşlarım, sevinebilirsiniz!
Zira nice hata eylemiş, nice nakısalık göstermiş de olabilir, ama çeyrek asra doğru yaklaşan mücadele tarihinde Büyükdoğu-Seriyye Hareketi her daim, mezkûr hadisin belirttiği “garip”liğin hasrında kalmıştır!
Bir kere, asla Kemalizmin milleti topyekûn yuvarlamak istediği hedonizm çukurunda olmadı, olmadığı gibi, bir de daima, bu çukuru doldurmak ve bir daha içine kimseyi alamaz kılmak derdini yüklendi ve bu sebeple, başta Kemalizm ve ondan fırlamış her nevi fırlatmalığın, imha hedefinde bulundu…
Elbette insanî hata ve nakısalardan değil ama mutlaka eşeklik, maymunluk ve ineklikten beri oldu!
Ve aslolan kıymeti, her daim, davası kaldı…
Tevekkeli şu duayı, tüm dualarının peşrevi haline getirip, tüm gönüldaşlardan da ancak bu nevi duaya âmin demelerini istemedi:
“Allah’ım! Senden bütün güzellikleri, bütün zenginlikleri istiyoruz ama hepsini, senden sonrası ve sadece yoluna sarf için istiyoruz! Senden, rızandan tek milim uzaklaşmamızı doğurabilecek tek bir çöp bile istemiyoruz! Bize önce rızanı ver, sonra rızanı eksiltmeyecek her şeyi! Sana rağmen senden, bir şey istemiyoruz!”
Büyükdoğu-Seriyye’ye her kızan, her düşmanlık eden elbette başıboş eşek, şen maymun ve gamsız inek değildi! Ama başıboş eşek, şen maymun ve gamsız ineklerin tamamı için Büyükdoğu-Seriyye, buğz hedefiydi!
İşte bunun için gönüldaşlarım, evvela içli bir nefes alabilir, sonra uğraşıp da beceremediklerimizi, becerebildiklerimizin mancınığına yerleştirip fırlatabilir ve mutluluk veren bir hüznün himmetiyle sevinebilirsiniz!
Vallahi!
Ulviler ulvisi bir fikri temsil etmek şuuru her daim yanında, Büyükdoğu-Seriyye, ne bir eşikte dünyalık menfaat için bekledi, ne de üç kuruş için, üç kuruşluk kimselere keşkül uzattı! Eşikte beklemedi ama kötü olmak pahasına ve tam da mezkûr hadisin tarif çerçevesine girebilmek için, çıkardıkları kanunlarla toplumun düzenini bozan ve bozacak olanların kapılarını dost yumruğuyla yumrukladı, pencerelerine ikaz taşları attı, onlara içine para koymaları için keşküller değil, içindeki fikirleri almaları için fasiküller uzattı!
Ümit ediyoruz ki; üzerindeki “sakıncalı” mührü de bu yüzden ve mezkûr hadisin belirttiği gariplik cihetinden geldi…
Ne fark eder, zaten Büyükdoğu-Seriyye, en başından beri dikkatini, Allah ve Resulü’nün “sakıncalı” diye kaydettiklerinden olmamaya teksif etmiştir!
İşte; kuru bir iddia değil, aleni bir vakıa olan bu vaziyete evvela hamd edip, sonra da uhrevî bir neşveyle sevinebilirsiniz!
Büyükdoğu-Seriyye Hareketi içinde, onunla beraber garibiz, garip…
Ama kelimenin, ensesine tokat vurulunca ekmeği alınan manasıyla değil, mezkûr hadisle beraber aldığı manasıyla, toplumun İslamî ıslahı için didinip duran, didinip durduğu için de alçakların düzeninde didilip parçalanmak istenen manasıyla, garibiz!
Belki saman çöpü çapındayız ama devrimizin Allahsız ve Allahlıymış gibi duran nifak mıknatıslarına da, rest çekmiş, posta koymuş, dik durmuş durumdayız!
Şuna bakın bir; bundan dört asır evvel, saman çöpü çapı da ne demek, İslam’ın ikinci bin yılına mücedditlik etme çapıyla İmam Rabbanî Hazretleri de, devrinin salih bir hanına yazdığı bir mektubunda, mektup yazmamış da sanki, hem kendini de garip görmenin, hem de garipliğin haysiyetli vazifesine dikkat çekmenin şiirini yazmış:
“Bugün şahsına nasip olan sözlü cihadı fırsat bilmen ve ‘Daha yok mu?’ demen icap eder… Üstelik bunu, sözlü cihadın savaşmak yoluyla yapılan cihattan üstün olduğuna inanarak yapmalısın. Bizim gibi kötürüm, eli yağı kesik, aciz kimseler bu nimetten mahrum vaziyettedir…”
Eyvah eyvah, mezkûr hadisin dediği manada, garipliğin burcunda ve bozuk toplum düzenini düzeltmek gayretinin ufkunda Büyük İrşad Kutbu, hem tevazu gösteriyor, hem de bu yolla, eli mühürlü ve kılıçlı hanları, saptırıcı değil, ıslah edici olmaları için ıslah etmeyi murat ediyor!
Ey Allah’ım! Bu, içinde ne azim bir kuvvet taşıyan, nasıl bir gariplik halidir!
İmam Rabbanî Hazretleri ki; devrinin Babür İmparatorluğu tahtında bulunan Ekber Şah’ın etrafı, haysiyetli ilim ve fikir adamları ile değil, dalkavuk münafıklarla dolmuş, bunlar da 1579 tarihinde verdikleri bir Şahadetname ile dangalaklıklar şahı Ekber Şahı, müctehitlerin üzerinde bir makama yerleştirmişti.
Hem de, Allah’ın müçtehitler müçtehidi makamına yerleştirdiği, İmam Rabbanî devrinde!
Ekber Şah, elinde dalkavuk semeresi inanılmaz bir yetki, güya heterojen yapılı Hindistan’ı homojen hale getirmek için İslam, Hıristiyanlık, Hindiuzm, Zerdüştlük, Budizm demeden, bütün dinleri “Din-i İlahi” isim altında birleştirmeye kalktı. Emrinde de, koca İmparatorluk!
Fakat Allah, İslam’ın zincirini dişlemek isteyen bu köpeği, dişinin kırılmasıyla bıraktı!
Ve İslam’ın zinciri o devir, bu fasit projeye engel olmak uğrunda zindanlara düşmekten, öldürülmekten bile korkmayan, İmam Rabbanî Hazretlerinin elindeydi!
Mezkûr hadisin bahsettiği manadaki garipliğin Başbuğ Velilerinden, İmam Rabbanî Hazretlerinin…
İslam, garip başlamıştı ya hani, o dem de garipti… O devrin, Garipler Başbuğu söylesin:
“Gayr-i Müslim Hindular, camileri yıkıp, yerine puthane dikmekten çekinmiyorlar! Mesela Kurukşatra’da bir mescid ve bir türbe vardı. Bunları yıktılar ve yerlerine birer puthane diktiler. Müslümanlar, İslam’ın emirlerini yerine getirme noktasında aciz iken, kâfirler ibadetlerini açıktan yaparlar. Hindular, Ekadaşî günlerinde oruç tutarlar. Bu süre zarfında, Müslüman mahallelerinde ne kimseler yiyecek yapar, ne de yapılmış yiyecekleri açıktan yerler. Hâlbuki Hindular, Müslümanların Ramazan orucunda, açıktan yemek pişirir ve satarlar. Müslümanlar zayıf oldukları için bunlara kimse karışamaz. NE YAZIK Kİ, ÜLKENİN YÖNETİCİSİ BİZDEN OLDUĞU HALDE, BİZ BÖYLESİ BİR ZİLLET İÇİNDEYİZ…”
Böyle bir demde, İmam Rabbanî Hazretleri, devlet başkanını eleştirmekten asla geri durmadı. İlmi ve ilminin kartalına kanat gibi takılı cesareti ile her yana mektuplar yazdı, halkı ikaz etti, devlet eliyle yayılmaya ve yerleştirilmeye çalışılan saçmalık ve sapıklıkları, kök salmasın diye makasladı! Ölüm ve hapis tehditlerine kulak asmadı… Yetmedi, Sirhind’den kalktı ve Devlet Başkanı Ekber Şah’ın yaşadığı Ekber Abâd şehrine gitti. Devlet Başkanı Ekber Şah’ın taifesini orada etrafına topladı ve haykırdı:
“Ekber Şah, Allah ve Resulü’ne asi olmuştur! Benim namıma ona söyleyin; onu padişahlığı da, kudreti de, asker ve ordusu da, hayal bile edemeyeceği bir musibetle büsbütün dağılacak, perişan olacak! Tövbe edip, Allah ve Resulü’nün yolunu tutsun! Aksi halde, Allah’ın gazap ve kahrını beklesin!”
Gariplikteki böylesi kuvvet, Ekber Şah’ın sapıklık cıvatalarını gevşetti, çok geçmedi, kendisi nalları dikerken, İmam Rabbanî Hazretlerinden nasipdâr oğlu Cihangir Şah, Din-i İlahi denilen sapıklığı da, Ekber Şah ile beraber gömdü!
İmparatorluğun sapık ve izafi kuvveti yenilmiş, sahih garipliğin hakiki kuvveti kazanmıştı…
Evet, gariplik, halis zayıftaki halis kuvvet vasfıyla, gene kazanmıştı!
Ve her daim kazanacaktı!
İşte…
Garipliğin, bozuk toplum ve gamsız idareyi düzeltmeye matuf azmine bürülü, savaş yoluyla cihada zaten canını peşinen satan, sonra da fikirle, kalemle, sözle, şiirle, sanatla, müzikle cihada devam eden, etme gayreti gösteren, zafere değil, sefere odaklı bir hikmetle karınca kararınca mücadele eden Büyükdoğu-Seriyye Hareketi için bu hakikat, en başından beri adeta boynuna asıp, koynunda sakladığı bir muskadır!
Ve işte bunun için, gönlü ve cürmü bu harekete bağlı herkes, üzerinde garipliğin asalet ve kuvveti, iman neşvesiyle sevinebilir, üç günlük dünyayı, üç kuruşluk adamlar gibi değil, eskimez, pörsümez, yok olmaz bir davanın nezaretiyle yaşamaya azmettikleri için hamdedebilir!
İçli hamdimiz Rabbimize, güçlü andımız Efendimizedir!
Biliyoruz, bu dava, garip geldi, garip gidecek!
Bu sebeple nispetimizi, ne herhangi bir partiye ve onun, pılısı nefsanî menfaat, pırtısı zulmanî şekavet olan yekûnuyla değil, Allah ve Resulü’yle kuruyoruz…
Hayatı göbek deliğinden dikizleyenler, hayatı kalpleriyle izleyenleri pek anlamaz ya, gene de, İslam davasına hizmet için araç olması gereken parti, dernek, vakıf, ocak vesair ne varsa, hepsini nefsanî bir hokkabazlıkla kirli nefislere hizmet aracı eyleyenler duysun bizi!
-Bizi, peyda ettiğiniz rezil vaziyetin diş haznesinde öğütmek üzere nohut kılmak istediniz, ama biz sizin havai fişek ambarınızda, müstakbel ve müstekreh neşenizi bozmak üzere barut olduk, patlattık… Buyurun, bizi “sakıncalı” diye işaretleyip, mukavvadan yapılı sahte saadetinizle zevki sefa eyleyedurun, biz, mermerden örülü hakiki saadetimizle hem bu dünyada, hem de ahirette neşvü nema bulmak üzere yürüyoruz…
Hey gönüldaşlar!
Pazısından başka, kalemini ve sözünü de meydan yerine bu şuurla atıveren gardaşlar!
Bir esef ve hüzün değil, bir hamd ve saadet vesilesi olan garipliğinize iyice bürünün ve asla meyus olmayın!
Ve Allah Resulü’nün, en çok da devrimizde bilinmesi gerektiği halde pek bilinmeyen şu hadisine bakın, baktırın, madde ve mana raylarınız mevcut istikametinde, daima Allah için yürüyün, yürütün, konuşun, yazın, çizin, haykırın:
“Üzerinize birtakım emirler, yöneticiler tayin olunacak... Onların, İslam’a uygun işlerini iyi bulur, uygun olmayanları ise hoş karşılamaz ve tenkit edersiniz... Kim, (yöneticilerin İslam’a uygun olmayan işlerini) hoş karşılamaz, kerih görürse günahtan korunmuş olur... Kim (yöneticilerin İslam’a uygun olmayan işlerini) tenkit eder, onların kötülüklerine engel olmaya çalışırsa, kurtuluşa erer. Fakat kim de, (yöneticilerin İslam’a uygun olmayan işlerinden) razı ve hoşnut olur, onlara uyarsa isyan etmiş olur...”
Tam burada, Sahabîden birisi, İslam’a aykırı iş işleyen yönetici taifesi için sual eder:
-Ey Allah’ın Resulü! Onlarla savaşmayalım mı?
Peygamberler Peygamberi, başkaca bir fitneye yol açabilecek bu yolu da kaparlar:
-Aranızda namaz kıldıkları sürece, hayır!
Müslim’de mukayyet olan ve İslam’a aykırı iş eyleyen yönetici taifesine karşı müminlerin duruş ve istikamet usullerini ölçülendiren bu hadis, İslam’a uygun olmayan işlerde bile yönetici taifesini yalamaya devam edenleri, ilahî projektörler vasıtasıyla yakalıyor ve sizi, evet sizi ey gönüldaşlar, devrinin asil ve yiğit garipleri olarak yaftalıyor!
Bu sebeple sevinin ve yürümeye, konuşmaya, yazmaya, haykırmaya devam edin!