İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
2009 yılında, hakkında ihbarda bulunulan bir polis memurunun evi basılıyor. İhbar asılsız çıkıyor ama polisin, incelenmek üzere polislerce el konulan bilgisayarı ortaya bambaşka bir sıkıntı çıkarıyor. Çünkü mezkûr polis memuru eşcinseldir, gay barlara takılmaktadır, alenen erkek erkeğe fuhuş yapan, evinde bir dünya eşcinsel materyal bulunduran, hatta sık sık eşcinsel ilişkiye girdiği raporlanmış bir sapıktır. Pek tabii İçişleri Bakanlığı soruşturma açıyor ve bu polisi, meslekten ihraç ediyor. Ama mezkûr sapık “Mal benim, istediğime çitiletirim!” diyerek İdare Mahkemesi’ne karşı dava açıyor. Ennihayetinde İdari Mahkeme de ona:
“Sapıksın! Yapacak bir şey yok!”
Diyor ve ihraç kararını yerinde buluyor. Ancak mantıklı bir tercihle gay barlardan birinde, devremülk hesabıyla bir tabure kiralaması gerekirken, mezkûr sapık, polisliğe devam etmek için direniyor ve temyize gidiyor. Buna rağmen Danıştay 12. Dairesi de, bu kararı onaylıyor. Ama işte sapığımız onaylamıyor ve “Bu işte bir ibnelik var!” diyerek son şans, karar düzeltme talebiyle tekrar Danıştay 12. Dairesi’ne başvuruyor. İşte; “işteki acayiplik” de bu andan sonra ortaya çıkıyor ve Danıştay tetkik hâkimi, polisteki eşcinselliği, Anayasanın 20. Maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 8. Maddesi bağlamında özel hayat kapsamında buluyor, kararı bozuyor ve dosyayı yeniden incelenmek üzere İdarî Mahkeme’ye gönderiyor.
Polis Teşkilatı’nda ve devletin başka kurumlarında buna benzer başka vakıalar da var. Devlet memurluğu kanunu ve teşkilat disiplini, bu nevi sapıklıkları haliyle meslekten ihraç için yeterli görüyor. Ancak devletin hukuk organlarında bu hususla ilgili kaotik bir kanaat vaziyeti var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bir nispet makamı gibi görüldüğünden, bu kaotik ortam, özellikle de insan neslinden üçüncü bir cins çıkarmak için işletilen şeytanî projelerin önünü açacak cinsten duruyor.
Bunlar yeni şeyler değil… Mesela 2105 Mart’ında da gene Danıştay, eşcinsel bir öğretmenin meslekten ihraç edilmesini hukuka aykırı bulup bozmuş… Buna gerekçe olarak da, bu sapık öğretmenin kendi rızasıyla ve kendi özel muhitlerinde eşcinsel ilişkiye girmesini gerekçe göstermiş… Oysa eşcinsellerin çoğu, daima istismar edile geldiği üzere doğuştan eşcinsel filan değiller. Büyük çoğunluğu, doyuramadıkları şehvet aygırlarının kendilerini sürüklemesiyle bu sapıklığa tevessül ediyor. Hatta kısa yoldan para kazanmak hissi ile namusu gevşek olmak hissini sırtından iradeyle kamçılıyorlar ve bunu avantajlı bir meslekî saha olarak konumluyorlar. Ama Danıştay’ın öğretmeni mesleğine iade eden kararını veren hâkimler mesela, misal çocuklarının ismi Berhan olan öğretmeninin, evinde ismi Orçun olan bir erkekle yaşadığını ve sabah akşam erkek erkeğe fuhuş yaptığı bilseler gene de “Evinde yapıyor ne olacak! Çocuğum içime sine sine ona emanet!” diyebilirler miydi? Evinde akşam kedi kurban edip, sabahında öğretmenlik yapmak üzere okuluna giden bir Satanist için ne kadar “Ne var ki bunda! Evinde yapıyor” denebilirse, insanî şehveti köpürte köpürte doyuramaz hale getiren, sonra insanî şehvet hudutlarını fantastik dürtülerle aşan eşcinsel bir öğretmen için de o kadar denilebilir. Öyle ya; ev mahrem huduttur, kedi, evde doğan kedilerden biridir, hem kedi kurban eden kimse bu fiilini öğretmenlik yaptığı okula yansıtmamaktadır!
Esaslı suali biz soralım: Yansıtmama kudretine sahip midir? Eşcinsel bir öğretmen için de, bu sapıkça vaziyetini öğrencilerine yansıtmamak kudretine sahip olup olmayacağı sualini sormak mümkün… Ama Danıştay için bu sualin cevabı “Asla yansıtmaz!” olarak verilmiştir!
Ve hatta Danıştay için, eşcinsellik mevzuunda cevaplandırılışı akla ziyan vaziyetler doğuran başka sualler de vardır. Meseleye bakın:
2017 yılında bir eşcinsel, kendine ibnelik torna ve tesviyesi yaptırmak için Cerrahpaşa Hastanesi’ne başvuruyor. Kendisine afilisinden iki göğüs yaptıracak, dübürünü törpületecek, çıkıntısını kestirecek… Hastane, haliyle cinsiyet uyum operasyonu yapmadığını, acil hastalara öncelik verdiğini ve kadın mahremiyetini gözetmek durumunda olduğunu söylüyor ve bu talebi reddediyor. İbnelik yükünü devlete ve dolaylı yollardan millete yüklemeye kararlı eşcinsel ise, soluğu derhal Danıştay’da alıyor. Ve ne oluyor biliyor musunuz? Danıştay 10. Dairesi, sapık eşcinseli haklı, ona cinsiyet rot balansı çekmeyen Cerrahpaşa Hastanesi’ni ise haksız buluyor! Hatta Cerrahpaşa Hastanesi, bu karara karşı temyize başvurmak istediğinde de Danıştay 10. Dairesi “Temyize gerek yok!” diyor ve hayali temessülüyle hastaneye orta ve işaret parmaklarıyla adeta “kesen makas” ve içleri doluymuş gibi ovalleştirilmiş iki avucuyla da adeta “doldurulan göğüs” işareti yapıyor ve hastaneyi işe buyur ediyor... Yani Yüksek Türk Hukuku (!), kadın servisine yatmayı, orada tenasül çıkıntısının kesilip, dübür çukuruna müstakbel bin bir tenasül çıkıntısı için tesviye ayarı verilmesini ve karın üstüne hormon tatbikatıyla iki de meme asılmasını isteyen eşcinsel sapığa adeta:
“Gözün aydın ciciş! Artık bendensin!”
Diyor. Yani bu karar, artık Devlete ait hastanelerde, devlet ısmarlaması cinsiyet değişim ameliyatlarına sıkça rastlayacağız demektir. Hayal edin diyeceğim ama hayale mahal bırakmayacak kadar zuhura gelmiş bir şeydir; kadın servisinde yatan annenizin yan odasında bulunan ve ara ara sohbete gelerek:
“Kız Nejla! Nasıl olmuş cicişlerim, dokunsana!”
Diyen bir ibneyle karşılaşsanız, o ibneye mi, ona ibneliğini burnumuza kadar sokmasına izin veren ve hatta cesaretlendiren devlete mi kızardınız? Devlet diyoruz ya; o da kimdir, hangi parçadır, eşcinsel öğretmeni “İçimde yerin yok!” diyerek kapıya koyan Milli Eğitim mi, yoksa “Hayır! İçinde kalacak! Ne var bunda!” diyen Danıştay da mı temessüldür? İçli bir vaveylayla bağırmalı mıyız, “Biz kime güvenek, kime danıştayak!” demeli miyiz? Bu hususta bile kime güvenek ki, kime Danıştay’ak ki?
Anlayacağınız; esas ruhî ve fikrî bir rot balans ayarına devletin ihtiyacı vardır…