Sokrat'ın Tası, İslamoğlu'nun Forsu

Yazan: 01 Temmuz 2019 5366

 Bir video izlettiler. Mustafa İslamoğlu’na “Çağdaşı olmakla iftihar edeceğiniz kimdir?” diye soruyorlar. Kafasını, her zamanki gibi hindi cezbesine gelir gibi sağa sola silkeledikten sonra söze “Glu gluu” diye değil de:

“Sokrat ile çağdaş olmak isterdim!”

Diye başlıyor. Ellerini göğsüne kavuşturuyor, Küçük Emrah’ın, kaşları dindar saiklerle parantezleşen edasına bürünüyor ve devam ediyor:

“Sokrat’ın yanında olmak, ona baldıran zehri içirilirken o tası elinden alıp, ona o zehri içiren Otuzlar Meclisi’nin kafasına geçirmek isterdim…”

Karşısında çanak anten gibi duran zat bu esnada hisleniyor, ağlayacak gibi hallerle Mustafa İslamoğlu’na destek vermek istiyor ama Mustafa İslamoğlu, ondan ara pası gibi aldığı cümleyle sözlerine devam ediyor:

“Savunmasına destek olmak isterdim. Ve ‘Üstad!’ derdim, ‘Sancağın yerde kalmayacak! Sen korkma!”

Mustafa İslamoğlu’nun, şu bin yıllık bilindik geyiğe yapışması ve oradan, İslamî vecd fışkıran vaazlar fışkırtması, şaşılacak şey değil… Sokrates’in zehir tasını, fors atarak kafasına çalacağı Otuzlar Meclisi, Demokrasi idareli Atina’da, Aristokrasi idareli Sparta desteğiyle darbe yapan Aristoklardan kurulu olarak bir nebze Aristokrasi yanlısı Sokrates’in eseridir, Mustafa İslamoğlu bilir mi, bilmez! Mesela Otuzlar Meclisi’nin başındaki Kritias, Sokrates’in talebesidir… Hatta Sokrates’e bir nebze gıcıklığı da Yunan kaynaklarına göre, geçmişte aşık olduğu Euthydemos isimli bir oğlanla arasını bozmasından kaynaklanır… Sokrates, genç oğlanların arasını bozmuştur zira erkek erkeğe fuhşa bile fikrî (!) ve aristokratik bir duruş getirme gayretindedir:

“Bana öyle geliyor ki; Kritias kaşınıyor! Euthydemos’u arzulamaktan domuz yavruları gibi taşlara sürünüp kendini kaşıyor!”

Mustafa İslamoğlu bunları biliyor mu? Nereden bilecek! Hem Mustafa İslamoğlu’nun bilmediği bir şey daha var ki; o da Sokrates’i Otuzlar Meclisi’nin öldürmediği… Aristokrasi cuntası Otuzlar Meclisi, Atina’yı kısa süre idare ettikten sonra devriliyorlar, Demokratlar yönetimi geri ele geçiriyorlar ve Sokrates’i onlar idam ediyor. Bir nevi siyasi hesaplaşma… Yunan tanrılarına inanmamayı bahane olarak kullanıyorlar. Mustafa İslamoğlu da kalkmış, Sokrates’in zehir içtiği tası, Otuzlar Meclisi’nin kafasına çalıyor. Onlar öldürdü sanıyor ya! Neresinden baksanız; maddi bilgi hataları üzerine bina edilen manevi ve dangıl dungul cezbeler! Usandık bu saçmalıklardan… Alıştık da! Mustafa İslamoğlu da nihayetinde, herkeslerin pisleye geldiği bir ocak başına, kötü bir kedi olarak kendisi de pisliyor, hepsi bu… Parayla göğe baktırılan teleskoplar gibi, aynı melodiyi çalmaya kurulmuş ve sabitlenmiş bir zurnayı, jetonunu attıktan sonra kendi de öttürüyor. Ama kendisi bütün bunlara ilaveten, bir de Sokrates’le aynı çağda olmak, yanına kadar sokulmak istediğini de kaydediyor ki; bu sıkıntı… Zira Sokrates, tescilli bir erastestir ve yanına sokulan erimenoslara hikmeti, eşcinsel ilişki yoluyla aktarır. Erastes, Antik Yunan’ın hikmet bilançosunda kart ve bilge yaşlı vasfıyla eşcinsel ilişkinin verici tarafı, erimenos ise toy oğlan vasfıyla eşcinsel ilişkinin alıcı tarafı… Gençlik yaşadığına göre Sokrates’in de erimenos olduğu zamanlar var tabi… O devirlerinde de, Yunan kaynaklarından öğrendiğimize göre Sokrates’in erastesi Arkhelaos isminde bir Doğa filozofu… Hikmet aktarmak için nice talebe çitilemiş Sokrates’i, gençliğinde de çitileyen nice hoca olmuş yani… Şimdi biz Sokrates’e iftira mı atıyoruz, yoksa Mustafa İslamoğlu’nu tahayyülde de olsa olası bir felaketten mi korumak istiyoruz? Sokrates’in indirilmiş sancağının, Mustafa İslamoğlu’nun emin elleriyle kaldırılması! Eyvah eyvah…

Sokrates’in, aleni bir putperest ve tescilli bir eşcinsel olduğunu ilmi haysiyet gereğince ispat edebiliriz. Detayı, “Batı Felsefe Tarihi” serimizin “Sokrates Bizim Neyimiz Olur?” isimli ikinci kitabında… Öğrencisi Platon ve Ksenefon’un, günümüze ulaşan eserlerinde Sokrates’in, tüm taifesiyle beraber eşcinsel olduğu, dişi sineklerin bile girmesine asla müsaade edilmeyen ve “Andrones” ismi verilen erkek odalarında toplanan ve erkek erkeğe fuhuş yapanlardan birinin de o olduğu zaten yazılı… Ayrıca Sokrates, Yunan tanrılarına gayet hürmetlidir… Keçi ayaklı Pan, yılan asalı Tanrı Asklepios, kehanet forslu Tanrı Apollon filan… Hepsine hürmetli… Ama bin yıldır, ilmin Batı ile Doğu arasında hesaplaşma ritmine hürmet belirtmeyen bir anlayış, Batı’yı yuvarlar ve Doğu’ya ama Doğu’yu istila edecek şekilde katar ve Sokrates’e bu hususlarda hep “hüsn-ü zan” gösterir. Hüsn-ü Zan, İslam’ın malı ama burada İslam aleyhine kullanılır. Mesela Mustafa İslamoğlu’nun, Sokrates için:

“Sokrates, gerçekten kendisinde ilahi ışık gördüğümüz biri, dehşet biri, dolayısıyla birçok hususta okuduğumuzda sanki vahiylerle birebir örtüşür, o nedenle eh Allah demek ki ona da öyle ilham etmiş. Akıl için yol bir nihayetinde… İnsan doğru arayınca şarkta veya garpta, güneyde veya kuzeyde bulur…”

Dediği ve ilahi ışığını, vahiyle örtüşüşünü, Allah’tan ona ilham geldiğini gördüğünü kaydettiği bir konuşmasına:

“Gerçi diyaloglarında sık sık ‘Yüce Zeus!’ diye konuşur!”

Diye kayıt düşer ama bunu da ahmakça ve hüsn-ü zannı hoyratça kullanmaya örneklik bir şekilde şöyle noktalandırır:

“Galiba Yunan halkına rüşvet filan vermek için böyle konuşuyor…”

Şimdi burada bizim kalkıp da “İyi ama İslam’da rüşvet alan da, veren de cehennemdedir!” dememiz ne kadar ahmakça olursa, Sokrates’i Yunan tanrılarıyla her düşüş kalkışında “Onun burnunu sildi!”, “Bunun altını değiştirdi!”, “Öbürüne Yunan halkı incinmesin diye inandı!”, bir öbürünü “Toplumu kızdırmamak için var saydı!” gibi gerekçelerle aklamaya çalışmak ondan milyon kat daha fazla ahmakça bir durum belirtir. Ama bu ahmaklığın tarihimizde ve günümüzde hem satıcısı, hem de alıcısı çoktur. Sokrates’in, suçlama her ne kadar öyle olsa da “Yunan tanrılarına inanmadığı” için öldürülmediğini, bunun tamamen demokratlar ile aristokratlar arasındaki politik sebeplerden kaynaklandığını bilmek için, Antik Yunan devrine krema köpüğü çapında bir yalayışla değil, has ekmeklik bir fikir bakışıyla yaklaşmak gerektiğini, Mustafa İslamoğlu ile beraber herkese öğreteceğiz… Bizim öğretmemiz bir yana, hadiseye eğer projektör tutulmuş tavşanlar gibi bakmayıp, irfan dingili kırılmış gibi kâfire miyarsız hüs-ü zan göstermeyerek baksalardı, Platon kaleminden çıkma “Sokrates’in Savunması” isimli eserden bile bu kaydettiklerimizi anlayabilirlerdi. Ama bin yıldır bakışlarda projektör, hallerde tavşanlık var! O projektörü kıracak, hakkındaki zannımız ebedi tavşan kalacağı yönünde olan Mustafa İslamoğlu’nu değilse bile, nice müzmin ve mümin bakışı tavşanlıktan kurtaracağız... İnşallah…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi