Hüseyni Tavırla Şehadete Vusul

Yazan: 09 Mayıs 2021 1560

Adalet mefhumu varlık alemini ayakta tutan sıfatların başında geliyor ve alemlerin sahibi müstesna isimlerinden birini “El-Adl” olarak bize bildiriyor. Adalet; her şeyi layık olduğu yere koymak, doğru hüküm vermek, haksızlıktan sakınmaktır. Zıddı olan zulüm ise; bir şeyi ona ait olmayan yere koymak manasında, eşyanın dengesini bozmak, tabiatın olağan akışına ters hareket etmek olarak tebarüz eder.

  Allah’ın yeryüzünde kendi halifesi olarak sorumluluk tevdi ettiği insanlık alemi, varoluşundan bugüne değin adalet ile zulüm arasındaki mücadelede baş aktör olarak kendi heybesini fert fert, ikram veya zilletle doldurmuştur. Gerek semavi dinlerde gerekse insanlığın varoluşundan beri hayat bulan inanç sistemlerinde adalet kavramı, inançların temelini oluşturan erdemlerin başında gelmiştir. İnsanlığa hidayet rehberi olarak indirilen Kuran-ı Kerim’de, birçok peygamberin bulundukları devirde zulmü engellemek ve adaleti tesis etmek için mücadele ettiklerine, hatta bu müstesna şahıslardan bazılarının bu uğurda can verdiklerine şahit olmaktayız.

Gaye İnsan Ufuk Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) de Mekkeli seçkinler diktatoryasının zulüm düzeninin karşısına yetimlik vasfıyla çıkmış, arşı titreten mazlum feryatlarını adalet kırbacıyla dindirmiştir. Adalet, Cenab-ı Hakkın takdis ettiği, övdüğü, emrettiği haslet…Bu hasletin keskin hatlarıyla belirdiği Zirve Şahsiyet Alemlerin Efendisi Peygamberimiz'dir (s.a.v). Adalet öyle bir mücevher ki nerede tecelli ettiği veya kimden sadır olduğu insanı şaşırtabilir. Sasani hükümdarı Nuşirevan’ın adaleti dillere destandır. Nuşirevan bir ateşperesttir, lakin adaleti Efendimizin (s.a.v) bile övgüsüne mazhar olmuştur. Rivayete göre Peygamberimiz (s.a.v.); “Ben adil sultan Nuşirevan zamanında dünyaya geldim” diye buyurarak onun adaletine vurgu yapmıştır. O yüzden medeniyetimizin büyükleri şu sözü sık kullanır, “Bir idare küfür ile yürür fakat zulüm ile asla...” Adalet kırbacı gün gelir Firavun’un öz mülkünde yetişen Musa’nın (a.s) asasında tecelli eder, gün gelir zulüm düzeninin putlarını deviren İbrahim’in (a.s.) baltasında tecelli eder. Bu zirve şahsiyetlerin hikayelerinden tüten mana, zulmün boyutu ve kaynağı ne olursa olsun, sarsılmaz iradeleri ve adalete olan tam bağlılıklarıdır.

f.a.1

Medeniyet değerleri ile yoğrulmuş bir Anadolu çocuğunun, tarih, kültür ve inanç değerlerini önde tutarak bir ömür adaleti tesis etmek adına kutlu hikayesine şahit olduk. Mehmet Selim Kiraz… Daha ilkokulda ailesine olan yükünü hafifletmek için terzinin yanında çıraklık ... Yükü hafif insanın adalet duygusu o nispette güçlü olur. Çünkü başkasına zahmet vermeme, yükü omuzlanma, sorumluluğunun bilincinde olma hasletleri adalet mefhumunun şubeleridir. Bu düstur ile yetişen Mehmet Selim Kiraz, üniversite yıllarında da kendi iaşesini karşılama noktasında üstün kişiliğini, mücadelesine cemetmiştir. Üniversite yurdunda iken arkadaşlarından erken kalkar, sabah namazlarını eda etmeleri için onları usulca sesler, namazlıklarını serermiş. Nezaket, nahiflik, diğerkâmlık… Çoğu zaman, çamaşırhanede gördüğü tüm çamaşırları toplar, onların sökükleri varsa diker sonra ütüler ve arkadaşlarının yatak uçlarına koyarmış. Dostları bu iyiliğin altında ezilince, onların gönlünü hoş etmek adına   bu benim bildiğimin zekatı dermiş...

Meslek hayatına başladıktan sonra da bu ince kişiliğinden numuneler sergilemeye devam etmiş. Muhterem babasının beyanına göre, görev süresi boyunca her sabah abdestli olarak evden işine gitmiş ve bu düsturunu son görev gününe kadar bırakmamıştır. Yine meslektaşının ifade ettiği üzere, lojmanda kendisi alt katta oturmasına rağmen üst kattaki komşusuna “Bizden bir ses, rahatsızlık geliyor mu?” diye sık sık sorarmış. Normal şartlarda apartman hayatında üst kattan rahatsızlık gelir ve üst katta oturan alt kata karşı daha bir sorumludur. Fakat Savcı Selim Kiraz öyle ince bir kişiliğe sahip ki üst kattaki komşusunu bilmeden rahatsız etme ihtimalinden ar ediyor. Başkasının hakkını, hukukunu nefsinden önde tutan, kendisinden kaynaklı başkasına gelecek en ufak rahatsızlığa geçit vermeyen bir kişiden, adaletten başka ne sadır olur? Onu bu çizgi üzerinde yaşatan güçlü imanı, aile terbiyesi, merhameti, yüksek adalet duygusu, diğerkâmlığı…

 Anadolu’nun muhtelif illerinde vazifeden sonra İstanbul Adliyesi’ne tayin. Anadolu coğrafyasını çıkmaz sokaklara sürükleyen hadiselerin yaşandığı devrede, kendisine kritik bir dosya tevdi ediliyor. Yerli ve yabancı şer odaklarının marifetiyle kar topu gibi büyüyen Gezi Parkı eylemlerinin en sıcak günlerinde, bir çocuğun ekmek almaya giderken devlet tarafından öldürülmesi adlı mizanseni izledik hepimiz. Bu hadise üzerinden toplumun dinamikleri ile oynanmaya çalışıldı. Oyun içinde oyun olduğu ayın on dördü gibi aşikar olan bu meseleye ait dava dosyasını, daha sonraları FETÖ mensubiyeti sebebiyle ihraç edilmiş 4 savcı sırasıyla   ele almış, lakin mesele daha girift bir hal almıştır. Dava dosyasının kanlı örgüt DHKP-C ile illiyetinin olması, dosyayı üstlenme noktasında çekinceleri beraberinde getirmiştir. Fakat Savcı Selim Kiraz, muhterem babasından nakille “Bu dosyaya ben bakmazsam o bakmazsa kim bakacak.” deyip dosyayı cesaretle üstlenmiştir.

f.a.2

  Dosyanın riskli olması ve eli kanlı örgütün dosyayı manipüle etmesi, Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın korunmasını elzem hale getirmiştir. “Burada biri zarar görecekse ben başkasının çocuğuna sebep olamam, benim için canını feda etmesine rıza gösteremem.” diyen Savcı Selim Kiraz, başkasının canını kendi canından aziz bilerek koruma teklifini reddetmiştir. Şehitlere ve şehitliğe olan ilgisini yakın çevresine sık sık ifade eden Savcı Selim Kiraz, şehadetinden bir yıl evvel İstanbul’un manevi fatihlerinden Eyüp Sultan Hazretlerinin türbesini ziyaret eder. Yakın mesai arkadaşları ile gerçekleştirdiği bu ziyarette meslektaşına; “Bizi de buraya gömerler mi acaba?” diyerek arzusunu dile getirmiştir. Arkadaşı “Savcım buralar dolu, burada yer de yok.” der. Savcı Selim Kiraz, “Şehit olursak belki buraya defnediliriz. İnşallah şehit de oluruz.” der ve âmin diye ekler. Şehit sahabenin mübarek mekânında yapılan dua isticap saatindedir ki Cenab-ı Hak ona bir yıl sonra şehadeti ve Eyüp Sultan kabristanına defnedilmeyi nasip eder.

  Savcı Mehmet Selim Kiraz, Berkin Elvan dosyasında önemli bir aşama kaydetmiş, meselenin vuzuha kavuşmasına az kalmıştı. Kanlı örgütün Berkin Elvan hadisesi üzerindeki kirli emellerinin gün yüzüne çıkma ihtimali, onları paniğe sürüklemiştir. 31 Mart 2015 günü, Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne avukat kisvesiyle giren iki terörist Savcı Selim Kiraz’ın odasına rahat bir şekilde ulaşmış ve kirli emellerini gerçekleştirmek üzere Savcı Selim Kiraz’ı rehin almışlardır. Şer odaklarından talimatla hareket eden bu iki ahbes, saatlerce süren pazarlık ve ikna çabalarına rağmen, yurt dışı ile yapılan bir telefon görüşmesinin akabinde, kavruk yürekli Anadolu evladı Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı şehit etmiştir.

Başına silah dayalı şekilde sekiz saat rehin tutulan Şehit Selim Kiraz, kalbi, zihni zift dolu adamlara karşı Hüseyni bir tavır sergileyerek geri adım atmamış, kendi Kerbelasını yaşamış ve Rabbine tertemiz bir akit ile yürümüştür. Küfe’ye doğru yola çıkan Peygamber torununa “Ey Hüseyin, Küfe’ye gitme, onlar sana ihanet eder.” dediklerinde Hz. Hüseyin “Ben kimseye güvenip yola çıkmıyorum. Büyük bir zulüm, büyük bir adaletsizlik var. Eğer ben bu yola çıkmazsam korkarım ki benden sonra kimse adaletsizliğe, zulme, haksızlığa başkaldırmaz. Adaletsizlikle savaşmaz.” diye buyurmuştur. Şehit Savcı Selim Kiraz da Hz. Hüseyin’e mütabaat sağlarcasına, çıktığı yoldan geri dönmedi, Rabbinden başkasına güvenmedi, zulme ve adaletsizliğe canından olmak pahasına fırsat vermedi. Şehitler kervanının kutlu mensubu olarak onun adımlarını takip edecek adalet erlerine, iman pazılarını güçlü kılacak bir yaşam öyküsü bıraktı. Onun dilinden terennüm eden kutlu cümleyi, viran olmuş halimize rağmen Allah’ın lütfundan dileyerek biz de kuruyoruz:

 “İnşallah şehit de oluruz.”

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi