Zaten aksi bir beklentimiz yoktu; Rusya ile 6 Mart’ta imza edilen İdlib Mutabakatı, elbette Nusayrî Esed çeteleri tarafından bozulacaktı. O günden bu yana Esed rejiminin mutabakatı 50’den fazla kez ihlal ettiği belgelendi. Muhalifler tarafından kontrol edilen Mahambel mevkiindeki EYP saldırılarını da Esed rejimine bağlı Kaplan Kuvvetleri’nin yaptığı ortaya çıktı ve yazıları teslim ettiğimiz şu saatte Türk Silahlı Kuvvetleri, Esed rejimi mevzilerini vurmaya başladı.

Şimdi iş hangi noktaya varılır bilinmez ama Esed rejiminin, idarî manada tam bir fahişelik belirttiğini, böyle bir fahişelik hassasındaysa asla net bir söz ve tövbe melekesine yer olmadığını, dışından böyle bir söz verilse ve böyle bir tövbe edilse bile, bu söz ve tövbenin, onları verip ve tutan için ancak çalı dibini görene kadar süreceğini biliyoruz…

Tevekkeli, 9 yıldır sürmekte olan Suriye çatışmalarını da ilk, Müslüman Suriye halkının, Nusayrî Suriye rejimiyle etmeye kalktığı müzakereler başlatmamış mıydı?

Hani insan yerine koymadığı Suriye halkı için Türkiye’nin “Reformları bizzat sen başlat!” diye telkinde bulunduğu Esed, ıslık çalıp tavana bakmış, yasaya değil silaha yaslanmış, 15 Mart 2011’de Dera’da, birkaç çocuk duvara “Sıra sende Esed!” diye yazınca da Nusayrî rejim çetelerine katliam emri vermiş, yetmemiş, öldürdüğü bazı çocuklar için onları gözaltında sanan ve rejime başvurarak ne olduklarını soran babalarına da:

“Çocuklarınız öldü! Kendinize yeni çocuklar yapın! Gücünüz yetmiyorsa, kadınlarınızı getirin, size çocukları biz yapalım!”

Diye cevap vermiş ve artık geri dönüşü olmayan bir katliam safhasını kendileri için, artık geri dönüşü olmayan bir cehd safhasını da Müslüman Suriye halkı için başlatmıştı.

Asil Suriye halkı için, içinde milyonluk ölümler olan 9 yılın kısa muhasebesi budur ve bu muhasebe, Esed rejimiyle tam hesap görülmeden zaten hiçbir mutabakat tarafından sonlandırılamayacaktır…

El an, Esed mevzilerini dövmekteyiz… Esed’i, bütün rejimiyle devirmekte olduğumuz günü de inşallah, göreceğiz…