Karantinaya Riayet Ahlâkı

Yazan: 17 Mart 2020 2680

Hz. Ömer, hilafeti devrinde orduyla birlikte Şam’a ilerliyor. Fakat yoldayken Şam’da veba hastalığı olduğu bilgisi geliyor. Kafa kafaya veriliyor, istişare nurunun otağı kuruluyor ve güzide Sahabîlerden Abdurrahman bin Avf, Allah Resulü’nün şu Hadislerini hatırlıyor ve hatırlatıyor:

“Bir yerde veba (taun) olduğunu işitirseniz oraya gitmeyiniz. Bulunduğunuz yerde veba meydana çıkıyorsa oradan ayrılmayınız.” (Buharî)

Hz. Ömer, hiç tereddüt etmiyor, Allah Resulü’ne ittiba tavrıyla orduya emrediyor:

“Geriye dönüyoruz!”

Başka bir güzide Sahabî Ebu Ubeyde bin Cerrah, belki de bu ittiba tavrındaki hikmeti iyice tebellür ettirmek için soruyor:

“Ya Ömer! Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?”

Hz. Ömer, hikmet belirten ittiba tavrını, bu ittiba tavrındaki hikmeti de göstermek üzere şöyle diyor:

“Keşke bunu senden başkası söyleseydi ya Ebu Ubeyde! Evet, Allah’ın kaderinden, yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz…”

Sonra da, mevzuyu misallendiriyor:

“Ne dersin Ebu Ubeyde… Sen develerini, bir tarafı verimli, bir tarafı çorak bir vadiye sürmüş olsan… Verimli yerde otlatırken Allah’ın kaderiyle otlatmış olursun da, çorak yerde otlatırken Allah’ın kaderiyle otlatmış olmaz mısın?”

Zira bir keresinde de Allah’ın Resulü’ne, tedavi için kullanılan ilaçlar, şifa için edilen dualar, düşmandan korunmak için giyinilen zırhlar hakkında:

“Ey Allah’ın Resulü! Bunlar Allah’ın kaderinden bir şey değiştirir mi?”

Diye soruyorlar da, İnsanlık Fahri:

“Bu saydıklarınız da Allah’ın kaderindendir!”

Diye cevap veriyorlar. Allah’ın, her duayı muhakkak kabul edeceği, kabul etmeyeceği duayı da kulunun aklına getirip ettirmeyeceği hikmetinin de, bu Peygamber ölçüsüne yaslı olduğunu düşündüğümüzde, hastalıklara karşı aldığımız her tedbiri, Allah’ın almamızı nasip ettiği bir tedbir olarak düşünmeli ve takdirin her halukârda Allah’a ait olduğu hakikatiyle beraber mütalaa etmeliyiz…

El an, dünya yeni nesil bir Korona virüsü olan COVİD-19’un pençesinde kıvranmakta… Her mümin, Allah Resulü’ne ittiba tavrıyla Allah’ın kaderinden kaderine doğru hareketlenmeli, telkin ve tebliğ edilen ve hatta işin yetkili mercilerince emredilen her kurala harfiyen riayet etmeli… Zira her meselede dimağımızı kemiren “Bir kişiden ne olur ki?” sülüğü, COVİD-19 bağlamında, kısa sürede adeta bir ejderha çapına ermek imkânındadır. Yediği gofletin ambalajını, arabasının camından atan bir kimse nazarımızda ve hakikatte nasıl öküz ise ve bu öküzlüğünü, içinde gram irfan olmayan kafasıyla “Benim attığım bu ambalajla doğa mı kirlenir?” diye perdeliyorsa, COVİD-19 mevzuunda da aynı soydan öküzlük, hem de kokutan ve korkutan vasfıyla değil, öldüren ve öldürten vasfıyla tecelliye gelir ki; gerçek bir mümin kendi şahsiyet kapsamında böyle bir tecelliye asla yer açmaz… 

Hasta iken umursuzluk gösterip topluluğa karışmaz, karantina şartlarına karşı kural tanımazlık tavrı göstermez... Kuluçka evresi 14 gün olarak hesaplanan COVİD-19 virüsü, yurt dışından geldi, geliyor, gelmekte... Hal böyleyken yurt dışından gelince, 14 günlük tecride-karantinaya karşı kaçaklık değil, rıza tavrı takınır...

Anlaşılmalıdır ki; salgın hastalık denilen şey zaten evvela tek bir kimseden başlar ve milyonlarca insana tek bir kimseden yayılarak tesir eder… Salgın hastalık yayılımının matematik diyalektiği, meşhur hikâyedeki gibidir:

İran meliklerinden birinin öyle hoşuna gitmiştir ki; satranç oyununu icat eden kişiye:

“Dile benden ne dilersen?”

Der. Satranç mucidi, sahte bir tevazu tavrıyla dileğini arz eder. Buna göre, 64 kareli satranç tahtasının her karesine, bir sonraki kareye bir öncekinin iki katı olmak şartıyla buğday koyulacak, böylece 64 kare tamamlanacak ve toplamı, kendisine verilecektir. Melik, az evvel zekâsına hayran olduğu satranç mucidine, kendisinden birkaç avuç buğday istediği için ahmak nazarıyla bakar ve adamlarına:

“Şuna üç beş çuval buğday verin de gönderin!”

Der. Oysa mucit, satranç tahtası hesabında ısrar eder. Hesaplarlar ve ortaya 19 basamaklı bir rakam çıkar, bu da milyarlarca ton buğdaya denk gelir ve bu miktar ancak İran’ın, onlarca yıllık buğday hasılatıyla karşılanabilir…

İşte COVİD-19 virüsünü kapan vurdumduymaz bir kimsenin de onu yayışı, “satranç tahtasında buğday” hesabıyla benzeşir…

Böyle bir kimse COVİD-19’u misal markette üç kişiye bulaştırır, o daha marketten çıkmadan bu üç kimse de virüsü başka üçer kişiye bulaştırır, bunlar da evlerine varmadan üçer kişiye bulaştırırlar ve sayı kısa süre içinde kendisiyle beraber 40 olur… COVİD-19’lu bu kırk kişilik silsilenin, yarım saat içinde bile gerçekleşebilecek sonraki beş halkasındaysa sayı, dikkat edin, tam 22.923 olur. Bu rakamın birkaç halka daha sonra, milyon adetlere doğru katlanacağını söylemeye hacet yok…

Unutmayalım ki; tedbir almak, korkak olmak demek değildir, aksine bela ve musibete karşı atak olmak demektir. Allah’ın Resulü, kendilerini ziyaret eden bir heyetle tek tek musafahalaşmışlar ama içlerindeki cüzamlı kişiye sıra gelince:

“Seninle de biatleştik, artık geri dönebilirsin…”

Diyerek o kimsenin biatini musafahasız kabul etmişlerdir.

Cemiyete şamil salgın bir hastalık esnasındaki tecrit ve karantina ahlâkımız, imanî bir vecibeden de doğmuş olduğu halde bir şuurdur.

Ve bütün gönüldaşlarımız, bu şuuru taşımak ve aynı şuuru, COVİD-19 virüsünden selamete çıkacağımız ana kadar “satranç tahtasında buğday” hesabıyla yaymak borcu altındadır…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi