Önüm Ölüm

Yazan: 18 Nisan 2020 2585

Ölüm,insanın yeryüzünde var olmasıyla beraber dünyasında yer ediniyor ve insanın dünyada canlıyken yapacağı en son fiil olarak dünyevî yaşamın bir noktası kabilinden gerçek olarak bizi bekliyor. Yaşamanın tadına varmak için ölmek gerekiyor. Yokluğunda anlaşılacak, kıymeti bilinecek en değerli nimetlerden biri tükenmemiş nefeslerimizdir.

Rus ruletinde, filmlerden bilenler vardır, altı mermi alan tabancalar kullanılır. En az iki kişiyle oynanan bu oyun bir kumar olarak Rus tarihinde yer ediniyor. Nihayetinde oyunculardan birinin ölümüyle sonuçlanıp,kalanların paraya konması. Bir rivayete göre Çarlık Rusya'nın ruhsal çöküntü içinde olan subaylarının bu oyunu oynadığı,bir değil beş mermiyle ölüm olasılığını artırarak kendilerine heyecan, gerilim ortamı oluşturup bu şekilde zinde kalmalarını sağladığı da söyleniyor. Bu Rus askerleri veya diğerleri ölüm gerçeğini bir kumarın içine alıp nefsani, hayvani özelliklerinin damarlarına kan dolaşımını sağlayıp öylece yaşadıklarının farkına varıyor. Tabi bu oyunda yaşama ihtimalleri de var fakat hayatta ölüm elbet bir gün gelecek. Ölüm gerçeğini sufli yoldan hissetmek ve o sufli yola mutabık hislerin peydahlanması. Biz tüm bunlardan uzak olmak ile birlikte, ölüm denilen hakikati ulvi bir halle hissetme gayretine ne kadar girebiliyoruz? Ruhumuza ve kalbimize giden damarlarımızı hakikat ile ne kadar besleyebiliyoruz? Nerede kaybolan aşkımız, vecdimiz? Nerede uyanıklık halimiz?

Ölüme niçin zaviyesinden bakan Üstad Necip Fazıl Kısakürek diyor ki: Ölüm güzel şey budur perde ardından haber, hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?. İnananlar için ölüm anında karşılaşacağımız nimetler ölümü bize güzel kılar. Uğrunda ölünebilecek davaya sahip Çeçen direniş lideri Şamil Baseyev ise ölüme nasıl tarafından yaklaşıp: ”Ne zaman öleceğimiz önemli değildir, önemli olan nasıl öleceğimizdir, bize düşen şerefimizle ölmektir” derken acaba insanın dünyada geçen her anıyla sorumlu olduğu ve ölüme hazırlık yapması gerektiğini mi ifade ediyor? Üstad Necip Fazıl Kısakürek yine bir yazılarında şöyle bahsediyor: On dakika sonra öleceğini bilsen, on dakika senin için ne ifade eder, bir hiç evet bir hiç, hayat bu on dakikalık paketlerle dolu ve sen onu milyonlarla çarparak hiçi büyütmekten başka bir şey yapamazsın. Gün içinde bir yere gidip gelirken çok kısa bir zaman dilimini ifade etmesi için beş on dakikaya geliyorum deriz. Beş on dakika bizim için bir hiç ve hayatımız bu beş on dakikalık küçük paketlerle doluyken biz nasıl olur da ölümü unutup hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaya devam ederiz. Ölümü akıldan, gönülden çıkarmak insanın kendine yaptığı en büyük saygısızlık değil midir?

Öyle bir nefes ki bir adım ötesi

Değiştirecek dünyasını insanın

Ölümü tadacak işte o an nefsi

Ruh kalkacak bedenden,yerden

Güzel gönlü elindeki tek hazinesi

Artık ne gelir ki ölünün elinden

Kıymet bilinir mi buradaki çilesi

O çile ki ebedi saadeti getiren

Anlatsa duyulur mu ölünün sesi

Bir gerçek ki tüm sahteleri götüren

Bir maç doksan dakika sürer ve bitimindeki sonuç galibiyeti elde edeni belirler. O sonuca göre doksan dakika izlemeden kimin yendiği anlaşılır. Bir filimin sonunu bilince o filmi baştan izlemenin espirisi kalmaz. Şu hayatta yaptığımız her işte ekseriyetle sonucuna odaklanıp da aslında hayat denilen nimete sahip olmasak hiçbirinin olamayacağı gerçeğiyle beraber, neden hayatımızın sonucuna odaklanamıyoruz? Tüm işimizi bırakıp hayatımızın sonu olan ölümü hatırlamak, bize birkaç soru sordurtabilir? Ben ne için yaşıyorum, ne için bu dünyaya geldim, yaşamaktaki muradım nedir?

Günümüzde dünyanın hakim kültürünün batı olması hasebiyle insanların düşüncelerinin, işlerinin, aşklarının da bu batı düşüncesi minvalinde döndüğü, hayatının bu düşünce merkezli etkilendiğine birçok defa şahit oluyoruz. Kimdir bu batı? Batının düşüncesinin alt yapısına baktığımızda ekonomi tebellür eder ve insana ve insana dair tüm değerlere, sosyal ilişkisinden toplumdaki statüsüne kadar, kuracağı aileden yaşama gayesine kadar tüm kıymeti de ekonomi üzerinden anlamlandırır. Fakat bizde rızkı veren Allah’tır(C.C.) bilinciyle düşüncemizin alt yapısında akide bulunur. İnsan bu dünyaya Allah’a kulluk yapmaktan, Allah'ın rızasını kazanmaktan başka hiçbir şey için gelmedi, yaşamaktaki gayesi Allah’a(C.C.) nasıl daha iyi bir kul olabilirimden başka bir şey değildir. Osmanlı Dönemi sıbyan mektebinde ilk öğretilenin Efal-i Mükellefin olduğu, bizim dünyaya nasıl hakim olduğumuza bir işarettir. Senin şu dünyada yaptığın her işin bir karşılığı vardır şuuruyla yetişen insanımız hayatını buradan anlamlandırıyor ve yaşamaya değer hayatın kapısını açıyor. Biz bugün bu değerlerimize sahip çıkmadığımız için bu haldeyiz. O vakit ne duruyoruz, haydi düşünmeye, haydi amel etmeye.

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi