Kanunlar Mı Şaka Gibi? Yoksa Şaka Mı Çok Kanuni(!)

Yazan: 02 Aralık 2019 2526

Ulusal yayın yapan televizyon kanallarından birinde şaka programı hazırlayan ve sunan Çetin Çiftçioğlu büyük bir prodüksiyon ile bir kamera şakası hazırlar. Planlanan şaka şöyle; Trafiğin normal seyrettiği yaya yolu ve yaya yoğunluğu olmayan bir noktaya trafik ışığı yerleştiriliyor. Trafik ışığı şakacının kontrolünde yanıp sönüyor. İstediği an düğmeye basıp kırmızı ışığı yakabiliyor. Yani kimi hedef aldıysa ona kolayca kırmızı şık ihlali yaptırabiliyor. Bildiğiniz trafik ışığı gibi yeşil, sarı ve kırmızı ışıklar mevcut fakat belirli zaman periyotlarıyla sıralı olarak değil de şakacının keyfine göre yanıp sönüyor. Trafik ışığının lüzumsuz bir noktada olması ve de gelişi güzel yanması hiç sorun teşkil etmiyor. Çünkü bu kısım sadece şaka zedeyi tuzağa düşürme düzeneği. Şaka ekibinden iki sahte polis ve bir de polis aracı trafik ışığının az ilerisinde çevrime yapmakta. Trafik polislerinin görevi aracı yolundan çevirip şaka zedeyi mahkemeye sevk etmek. Mahkeme diyorum çünkü az ilerde sokağa kurulmuş bir mahkeme var ve yargılama hemen yapılacak.

Şaka asıl şimdi başlıyor. Bir sokak mahkemesi kurulmuş. Hâkim, savcı, avukat, kâtip memuru, mübaşir ve sanık sandalyesine kadar her şey düşünülmüş. O kadar detay düşünülmüş ki daha inandırıcı olsun diye, şaka zededen bir önce mahkemede yargılaması bitmek üzere olan başka sanıklar da eklenmiş. Mahkeme kuyruğu desek daha doğru olur. Her yerde sıra beklemeye mahkûm insanların mahkûmiyet öncesi sıra beklememesi uyandırıcı olurdu.

Fakat bunlara hiç gerek yoktu. Masum ve temiz Anadolu insanı polisin yargılamasına bile ses çıkarmazdı. Mahkemeye ne hacet vardı kanımca. Zahmet etmişler mahkeme kurmuşlar.

Polisi görüp kırmızı ışıkta geçtiğini öğrenen vatandaşımız suçluluk psikolojisiyle aklı çıkmış vaziyette. Şaka artık onun için kâbus. Ahvalin şakadan ibaret olduğunu anlamasını beklemek abes iştigal eder.

Kırmızı ışıkta geçtiğine inanan saf ve masum Anadolu insanı sanık sandalyesinde, hâkim karşısına düşürüldü. Adalete güveni olmasa da, devletine, milletine saygılı Anadolu insanı hiç itiraz etmiyor. Razıyım vereceğiniz karara ve cezaya diyor. Bir seferlik bağışlasanız diyerek merhamet beklentisini yitirmediğini de gösteriyor. Buraya kadar anlatılanlar hiç şaka gibi değil canım memleketimde.

Şaka zededen savunması isteniyor fakat nafile. Her ne söylerse söylesin sanık sandalyesindeki Anadolu’mun güzel insanı için hüküm önceden hazırlanmış. Devasa ağaç kazıkların ve halatların kullanılabilmesi, bağlama ekibinin sahneye çıkabilmesi için “araç bağlama” cezası kesin hüküm.

Zaten şakazedeler olayın şaka götürür bir yanı olmadığının bilinciyle savunmada. “Orada ışık yok ben her zaman bu yoldan geçerim. Köy içi yoldan geldim ışık yoktu. Ben bu memlekette 43 yıldır şoförüm her zaman kurallara riayet ederim.” diyerek hem kurallara hem de kanunlara özenle uyduğunu ifade ediyor şakazede. Fakat nafile.

Şakacı aynı zamanda hâkim, önceden hazırlanmış olan “araç bağlama” hükmünü okuduktan sonra şakazedeye son sözünü soruyor. Ve ekliyor, şu koca koca kazıklarla bu devasa halatla aracını bağlayacağız. Ve bir araç geliyor tam bu esnada. Aracın ön döşünde “Bağlama Ekibi” yazıyor. Şaka ekibinden insanlar kazıkları çakıp halatları gerdiriyor. Şakacı Çetin Çiftçioğlu yahu sen hiç aracın böyle bağlandığını gördün mü diye soruyor ki şaka zede uyansın. Sanki her şey normal de bir tek kazıklar ve halat sorunmuş gibi. Oysa ki araç bağlama işinde kasıt aracın trafikten men edilmesi. Kanunen aracı trafikten men cezası verdikten sonra vatandaşın aracını bağlamışsın iple, kazıklarla tutturmuşsun kimin umurunda olur. İstersen kapalı bir yere çek. İstersen bağla. İstersen tekerlerini sök. Maksadın aracın trafiğe çıkmamasını sağlamak değil mi?

Nasıl yapıldığı ayrı bir mesele. Kanun eliyle masum Anadolu insanının neleri elinden alınmadı ki?.. Hangi değerlerine el uzatılmadı?.. Şimdi sen arabasını bağlamışın kazık çakarak, halat çekerek. Ne olmuş ki yani? İneğini bile sürgüne gönderdiğin bu Anadolu insanı o zaman bile şaka mı bu dememiş. Bir heykel yapıp selam vermeden geçirmediğin bu insanlar o zamanda gülmemiş ki şakaya bak diye. Şapka giymedi diye astığın âlimlerin arkasından ağlarken bu insanlar hiç şaka olabileceğini düşünmemiş ki.

Umumi şakalar hususi şakalarla desteklendi…

1970'le­rin son­la­rı­nda, Ne­cip Fa­zıl Kı­sa­kü­re­k bir ga­ze­te­de ya­zı dizisi ya­p­ma­ya baş­lar, "Va­hi­düd­din: Va­tan Hai­ni De­ğil, Bü­yük Va­tan Dos­tu­" diye yazar. Sonra yazılar ki­tap­laşır. Pi­ya­sa­ya çık­ar. Ki­tap­ta yeni bir şey yok. Gazetede yazılanların kitaplaşmış hali o kadar. Fakat gazetede yazılanlar değil kitap da yazılanlar suç teşkil eder. Yani aynı şeyleri yazıyorsunuz fakat yazdığınız mecmua farkından suçlanıyorsunuz. Mu­har­rir mah­ke­me­ye ve­ril­di. Atatürk'­e ha­ka­ret­ten yargılandı, mahkûm ol­du, ka­rar üst mahkemeden ge­çe­rek ke­sin­leş­ti. Lüt­fen dik­kat bu­yu­ru­n, "Vahdeddin kaç­ma­dı, ya­nın­da bir şey gö­tür­me­di, Mus­ta­fa Ke­ma­l'­i ken­di­si Sam­su­n'­a yol­la­dı­" de­mek Atatürk'­e ha­ka­ret sa­yı­lı­yor­du. Burada iki şaka birden yapılmış.

Anadolu’nun en güzel insanına şaka yapılmadan olur mu?

1980’lerin sonlarında yaşadıklarını anlatan, Şehit Muhsin Yazıcıoğlu bir konuşmasında;

“Tam 10 yıl cezaevinde kaldım. Bunun 5 buçuk yılı hücrede geçti. Türlü işkencelere maruz kaldım. Ve ceza almadan masum olarak çıktım. Ne devletime küstüm, ne de kaderime küstüm.” İşte Anadolu’nun evlatları böyledir. Şaka gerçek fark etmez. Vatan sevgimiz imanımızdandır ve hiçbir şeyle azalmaz.

Yaşadıklarıma bunca şakaya rağmen Anadolu’nun has evladı olduğumdan şüpheniz varsa dercesine şu dizeleri söylüyor aynı konuşmasında.

“Torağı saksıda, köylüyü sinemada, çiçeği edebiyat kitaplarında okumadım. İçinde yaşadım, içinden geldim.”

O dönem şaka değildi. Ancak hâkim güç şakacıdan beterdi. Adaletli olduğunun ispat vesikası olması kaydıyla şu sözleri söyledi. “Bir sağdan bir soldan astık”.

Şaka dolu gençliğim…

90’lı yıllarda çok isterdim biri çıkıp şaka yaptık desin. Her türlü ipsiz sapsız elini kolunu sallaya sallaya üniversite kampüslerinden içeri girerken, bacılarımızın zorla başları açıldı. Bir sarsıntı olarak kaldı benim şahsiyetimde. İşgal devletleri gelse ve silah zoruyla bize bunu yapsalar zor gelmezdi bu kadar. Şimdi biri bana söylesin yukardaki hadisemi şakaya daha yakın yoksa bu hadiseler mi?

Dolmuş ile geldiğimiz kampüs kapısında durdurulurduk. Güvenlik görevlisi dolmuş kapsından yarım içeri girerdi. Bir ayağı dışarda bir ayağı basamakta. Veremli ya da cüzzamlı teşhis eder gibi dolmuşun içine itina ile göz atardı. Kafalardaki örtü olduğu için hedef, hiç zor olmadı bulmaları. Zor olan biz Müslümanların haliydi. Ben de başörtülü bacım gibi düşünüyor, başörtülü bacım gibi inanıyordum. Eğer bu inancın ve bu fikrin bir çilesi varsa evvela ben çekmeliydim. Fakat şakacı onları seçmişti.

Anadolu’nun kavruk delikanlılarının cüzi imkânlarla, okul harçlıklarıyla destekledikleri ve her şeye rağmen yürüttükleri Büyükdoğu - Seriyye Fikir ve Hamle Hareketi şakasız bırakılmamalıydı… Bırakırlar mı? Küçükten ezilsin büyümesin hesabı ihmal ederler mi? Devlet bizi bulamaz bir türlü ancak şakacıların elinin altındayız tabii.

Kanuni şakalar bir meyve verdi. Seriyye yayınlarının ilk meyvesi olan, 2011 yılında paralel yapının usulü gereğince çamur at izi kalsın kabilinden bir operasyonla mağdur edilen ve insanın bedeniyle beraber ruhunu da mengenede sıkıştırarak hayattan tecrit eden F tipi cezaevine kapatılan Servet Turgut’ un; hicivli bir anlatımla hukuki süreç içerisinde yaşadıklarını konu alan “Fenafizzindan Olmak” adlı eseri; sizin bütün hukuki şakalara vakıf olmanızı sağlayacaktır.

Eser adalet sistemimizin (tüm şakacı taraflarını) çarpıklıklarını anlatmakla kalmayıp hukuk hiyerarşisindeki çelişkileri tuvalde resmedercesine okuyucunun görsel zekâsına da sunmakta. “Suç nedir, suçlu kimdir, suç ve suçun oluşmasındaki toplumsal unsurlar nelerdir, İslam hukukunda bu kavramlar nasıl anlaşılır” gibi sorulara da cevaplar veriyor. Cezaevinin sosyolojik tarihi ve ilk zindan uygulamalarını da edebi bir dille anlatan bu kitabı mutlaka okumanızı tavsiye ederim.

“Milyonların izlediği ana haber bültenleri ve yine milyonların okuduğu gazete manşetlerinde suçlandıktan sonra. Hapis yattıktan sonra. Yargılanacak bir suç bulunamadığından serbest kaldınız. “

Ancak… “Meseleleri, gökyüzüne kurulmuş iftira billboardlarından takip etmek ucuzculuk ve kolaycılığı varken, şimdi biz kimi, çıkmaz sokaklarımızdaki duvar ilanlarımızın başına çekebilecek, hadiseleri bütün hakikati ve ciğeriyle kaç kişiye anlatabileceğiz!...” diyen Servet TURGUT, hem öncesinde hem sonrasında hukukun adalet dağıtmadığını, cinayete dönüştüğünü haykırdı âleme.

Mesele şu idi. Yeni ve Batılılık iddiasıyla gelen zalim düzen Anadolu insanını ezecekti. Ezmeli ki düşünmekten imtina etsin. Ezmeli ki inanmaktan ötesine geçemesin. Kemalist düzen eze eze ilerlesin. O kadar kanıksanmış bir hakikattir ki, gençlik yıllarımda annemin babamın yegâne nasihati de bu yöndedir. “Aman oğlum hiçbir şekilde aşırıya gitmeyin. Namazınızı kılın, orucunuzu tutun yeter. Her şeyin aşırısı tehlikelidir.” Anladım ki Anadolu insanının üzerinden Kemalizm tankı geçmiştir. Hiç de şakası yoktur. Dini imanı ise, zaten yoktur.    

Peki, korkusu neydi bu zalimlerin? Neden bütün zalimlikler bu güzel insanları bulmuştu? Neden Anadolu insanı yönetimden ve cemiyetten itilmişti?.. Çünkü kral çıplak diyecek birileri çıkacaktı.

Çıktı da.

Bu zalimlerin korkusunu Malcolm X bir cümleyle özetlemiş.

“Bütün uyuyanları uyandırmaya, bir tek uyanık yeter!”

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi