Cemiyet ve Fert

Yazan: 01 Temmuz 2019 3058

            İnsanın dünyaya merhaba demesiyle birlikte ait olduğu ve her haliyle içinde var olduğu cemiyet onun adeta ikinci rahmi. İç içe ve ayrılmaz iki kavram cemiyet ve fert. Birbirinden bağımsız olamayan ve birbiriyle mesafesi her zaman tartışılan iki kavram. Cemiyet fertlerden oluşur ve fertsiz cemiyet söz konusu olamayacağı gibi cemiyetsiz fert de mümkün değildir ve her zaman bütünlük arz eden bir yapıdır. Mühim mesele bütünlük arz etmesi. Fertlerin bir bütünün parçası olduğunun farkında olup olmaması bilinci bütüne tesir edicidir. Dolayısıyla her fert ait olduğu toplumun var olma dinamiklerine vakıf olma sorumluluğu vardır. Şuursuzca ve fikirsizce yaşama hakkı insana değil hayvana ait bir özgürlüktür. En ufak iddiası olan insanın insanca yaşama adına cemiyetine karşı sorumluluğu vardır.  

            Cemiyet ve fert ilişkisi üzerinden fikirler arz edilir. Bütün fikir akımları toplumsal bütünlüğün genel geçer, kabul gören ve sürdürülebilir olması iddiasını taşırlar. Yani bizim idealimiz bu cemiyeti bu fertlerle diri tutar iddiasıdır. İster monarşist, ister demokratik ve isterse faşist veya komünist olsun, her devlet nizamının vazgeçilmezidir. Totem yapan kabilelerde, monarşide, demokraside, komünizmde, faşizmde, anarşizmde ve benzeri, her topluluk bağlı bulunduğu kıymetler tablosunu vatandaşlarına; “gaye ve ideal bu!” diye takdim eder. Sonuç olarak da kendi fikirlerinin toplumsal huzurun devamı için kaçınılmaz olduğuna inanırlar. Cemiyetler arası mücadele sahasında cemiyetin gücü bu ilişkinin kuvvetine, sıhhatine bağlıdır.

            Bizim cemiyetçilik anlayışımız ise; “Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya, hemen ölecekmiş gibi öbür dünyaya çalışınız!” ölçüsü, cemiyetçiliğimizin bütün ruhunu hikmetlendirir; zira ferdin yeryüzü planında fani olduğu dünya kendisi, ebedi olduğu dünya da cemiyetidir. Öbür dünya ise, cemiyetiyle beraber ana gayesi…” diye özetlenir İdeolocya Örgüsünde.

            Tarihçi ve sosyologların araştırmalarına göre, neredeyse 19. yüzyılın başlarına kadar her milletin kendine has bir karakteri, bir gaye ve ideali vardı. Her milletin gaye ve ideali, ahlâkı ve içtimaî hayatı, mensup olduğu din ve örfler nezaretinde devam ediyordu. Fert ve cemiyetler kendilerini Millet yapan bu gaye ve ideal için her ân kendilerini feda etmeye hazırdılar. Her milletin müşterek değerleri ve kurdukları nizam, fertlerin şuurlu bir şekilde idealize edilmesini sağlıyordu. Kısaca, gaye ve idealin ne? diye sorulan her fert, bu soruya ancak söz konusu müşterek kıymetler çerçevesinde cevap veriyordu.

            Bu çerçevede, “İlâ-yı Kelimetullah ve Nizâm-ı Âlem” gayesi güden İslâm cemiyetinde doğan her çocuk insan fıtratı üzerine yetiştirildiği için, cemiyetin hiçbir ferdi ne kimlik bunalımı çekmiş ne de gayesiz bir şekilde yaşamıştır. İslâm cemiyetlerinde bu hâl, yâni kimlik bunalımı ve gayesizlik, 1683 Viyana bozgunundan sonra başlamış, Osmanlı medeniyeti ile Batı medeniyetini uzlaştırmaya çalışan Tanzimat ile devlet kadrolarında gedikler açılmış, Osmanlıya kafa tutan II. Meşrutiyet ile şaha kalkmış ve Osmanlıyı tepetaklak devirdikten sonra Batı medeniyetine yamanan Cumhuriyet ile bir kasırga gibi esmiştir.

            Neden? Kendinden önceki bütün din ve ideolojilere meydan okuyan Post-Modernizm, cemiyet imha silahı olarak, 20. yüzyılın sonlarına doğru insanlığı idealize (!) etmek isteyen fert odaklı bir ekol olarak sahneye çıktı. Post-modern çağda herkesin kendi kişisel deneyimine dayanan kendi hakikati vardır. Geriye kalan sadece bireysel kanı ve yurttaşı tecrit etmeye hizmet eden isimsiz, yabancılaştırıcı kitle siyasetidir. Dolayısıyla Hıristiyanlıktan Marksizme, Budizmden Eflâtunculuğa, Faşizmden İslâma, Hümanizmden Pozitivizme kadar ilim-bilim ne varsa hepsinin insan hak ve özgürlüklerini kısıtladığını iddia eder. Şimdiye kadar hiçbir çağda görülmemiş olan kütüphanesi, medyası, operası, şarkısı vesaire birikimi ve en etkili haberleşme ağı olan interneti ile faşist, komünist, Hıristiyan, Müslüman takımdan veya o kılıklarla görülen bir kısım insanı da kadrosuna alan cemiyeti yok edici fert odaklı bir akımdır; yeniçağın Anarşizmidir.

            Post-Modern ideali ile Batı; Cemiyet ile fert arasındaki bağı kopararak savruk fertler ile dünyayı doldurmayı gaye edindi. Zencisinden Çinlisine kadar bütün milletleri iğdiş eden, Budizm’inden Caynizm’e kadar bütün dinleri asimile eden, edemediğini de İslâm dini gibi ılımlılaştırmaya çalışan, hatta buradakine Yoga öte taraftakine de İbrahim’i dinler dağıtan Batı’nın, bütün insanlığı harap ettiği son silahı Post-Modernizm durdurulamadı. Ve maalesef bugün, bütün milletleri idealize etmek isteyen Batı’dır, Batı düşüncesidir, Batı düşünce ufukları altında kanat çırpan yerli işbirlikçi anlayışlardır.

            Batının bu durdurulamayan yeni silahı ile günümüzde fertlerin, hatta cemiyetlerin karakterleri süratli bir şekilde değişiyor. Hâkim zümreler ve baskı grupları tarafından asimile edilmek isteniyor. Fert ve cemiyetler kötüye, çirkine ve yanlışa sevk ediliyor. Dolayısıyla alelâde insanlar ahlâk ve adaba aykırı olan fiillerini insan hak ve özgürlükleri adı altında cemiyete şirin gösterme sevdasına düşüyor. Bu bireyler, yabancı ve cemiyetine yabancılaşan adamlar ve başta medya olmak üzere bazı kurum ve müesseseler tarafından destekleniyor; bu ülkenin asıl sahiplerinin değerlerini ayaklar altına aldıkları hâlde alkışlanıyorlar.

            Cemiyete mensup fertlerin fikri paradigmaları alt üst edilince Post-Modernlik diye tabir edilen bu idealler ile her türlü değerler terk edildi ve eşcinsel ilişkiler dahi alabildiğince serbest yaşam özgürlüğü topluma kolayca empoze edildi. Bu dayatmayı kabul etmeyen ve her türlü başkalaştırma ve yabancılaştırma akım ve akınlarının karşısında değerleriyle bu hayâsızlığa set oluşturan şahsiyetler müstesna, modern tabir edilen birey, şahsiyetini hayvani arzuları uğruna feda etmiştir. Dolayısıyla bu bireylerin gaye ve ideal addettikleri şey de ortadadır.

            Post-Modernlik yalanına kapılan ve bir cemiyete mensupluğunu yitiren fertlerin ekseriyeti, kendilerine yakın bulup iştirak edeceği bir cemiyet bulamaz hale getirildi. Bundan dolayı ya popüler olan topçu-popçu, magazin yıldızı, haber ve fikir yorumcusu olan yazar vesaire takımına yahut aynen bunlar gibi, cemiyeti idealize edebilecek bir mefkûreleri olmayan fikir veya din adamı vesaire kisveli şarlatanlara muhabbet göstermiş veya bunlardan herhangi birisinin kudretine, şahsiyetini feda etmiştir. Hâsılı, cemiyetimiz, sıradan vatandaş, sokaktaki adam, sürü, kalabalık yahut kitle diye tabir edilen, adamlardan müteşekkildir ki, akıllara giran!..

            Dünyanın en güçlü devlet ve organizasyonlarına; askerî, sivil, siyasî ve kültürel örgütlerine sahip olan Batı medeniyeti, bu vâsıtalarla bir taraftan bütün milletlerin üzerine abanırken, diğer taraftan yeniçağın anarşizmi olan Post-Modernizm cemiyet imha silahı ile bir din, kavim yahut bir ideolojiye mensup olan insanları, evrensel değil, mahallîsiniz diyerek dışlamaktadır. Yâni Batı, bireysel hak ve özgürlükler adı altında fertleri, azası oldukları din, millet, cemaat gibi köklerinden, dolayısıyla kimliğini bulacağı müesseselerden koparıp, bir başına sokağa atmaktadır. Bu tavrıyla Batı, sâdece diğer milletlerin insanlarının değil, kendi insanlarının da kanına girmekte, cemiyetleri toplu intihara sürüklemektedir.

            Bu kötü gidişi Necip Fazıl KISAKÜREK 1947 tarihli konferansından şöyle dile getirmiştir. “Bu hale şu türlü geldik. Bozgun ve Yılgınlık… Ondan doğma küçüklük ukdesi… Ondan doğma körü körüne hayranlık… Ondan doğma nefs muhasebesinden yoksunluk… Ondan doğma dış tesirlere esaret… Ondan doğma maddi ve manevi emperyalizme ajanlık… Ve hepsinden doğma İSLAM dan nefret telkini…”

            Köklerini, kimliğini kaybeden fert artık “mutfakla helâ arası” gelip-gitmeyi gaye ve ideal olarak telâkki eder ve sürü olur. Hâlbuki insan cemiyete ait ferttir. Gayesi ise, şahsiyetini muhafaza ile birlikte cemiyet olarak terakki etmektir. Ötesi, sonsuzluk iştiyakı taşımaktır.

            Bütün vebal ve sorumluluk, ehl-i iman ve irfan iddia edenlerin üzerinedir. Şu da var ki, dibe vuran; en çürümüş cemiyetlerde en kâmil insanların zuhur etmesi de az vaki değildir. Dolayısıyla bu akışı tersine çevirerek her ferdi gaye ve ideal sahibi yapana kadar mücadele etmek ve yeni Dünya düzenini kurmak, her ehl-i iman ve irfanın boynunun borcudur.

            Takke düştü kel göründü. İslam davasının büyüklüğü ve öksüzlüğü âleme ayan beyan görünür oldu. Kendisi dışındaki davaların batıl olduğu ve insanı sefalete sürüklediği tecrübe edildi. Tek çaremiz millet olarak ümmet olarak özümüze fikir kozamıza tekrar yerleşmek. Dünyanın özlediği ve beklediği Büyük Doğu Seriyye davasını fert fert, sokak sokak, şehir şehir, ülke ülke anlatmak, yaşamak ve yaşatmak.

            Hakikati bulmak, Şeytanı anlamak ve tanımak, insanımızın üzerine şeytanca salınan tuzakları ifşa gayeli kaleme alınan Servet TURGUT’ un “Yakazat” eserinin son satırları meselenin fert açısından çaresi ve özün özü nispetinde anlaşılmaya ve idraklere kazınmaya değer ölçüdedir. Başucumuzdan ayırmayacağımız hatırlatma notu gibi;

            “Ateş yakar, bıçak keser, su akar… İnsan tabidir, İslam metbu! Arap, Türk, Kürt, İngiliz, Fransız hepsi tabi, İslam metbu! İnsan uyar ya da uymaz, Allah’ın koyduğu kanundur bu! Hakikati nesiller boyunca kıyamete değin bozulmaksızın Allah tarafından korunacak bu kanundan kopmak, Şeytan’a tabi olmaktan başka bir şey değildir! Veda Hutbesinde Kainat Efendisince “Ayaklarımın dibindedir!” lisanıyla dalaleti ortaya konulan asabiyet hissi, Şeytan’a av olmuş her bir insanın zihin tahtında birer kral gibi kuruludur. Kral ferman buyurur, insan Allah’ın “Sevme!” dediklerini sever! Kral ferman buyurur, insan Allah’ın “Yapma!” ediklerini yapar! Kral ferman buyurur, insan Allah’ın “Övünme!” dedikleriyle övünür!

            Maymun kendi kıçını koklar, kokusuyla övünür, yetmez, onu bir de ormana dönerek “Kanun benim!” diye avazı basar!”

            Biz SERİYYE neferleri için bu terennüm ettirilen ideolojilerin tamamı kıçını koklayan ve kanun benim diye avazını basan maymun gibidir. Cemiyetin sarsılmaz ve istikameti şaşmaz mihenk taşlarıyız. İstikamet arayanlara, davasız kalanlara, memleketinin ve milletinin sevdalılarına çağrımız “GELİN SERİYYE OLUN! ”    

Muhasebe şiirinden…

Cemiyet, ah cemiyet, yok edilen ruhiyle; 
Ve cemiyet, cemiyet, yok eden güruhiyle...
Çok var ki, bu hınç bende fikirdir, fikirse hınç! 
Genç adam, al silâhı; iman tılsımlı kılınç! 
İşte bütün meselem, her meselenin başı,
Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı! 

                                                           N.F.K

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi