Muhafazakâr Feministin Alçak Hilesi

Yazan: 16 Mayıs 2020 1999

İslam’da kalbin kabul tavrı ya “hep” ile ya da “hiç” ile mühürlenir. Mümin, evvela “hep” ile inanır, sonra akıl atını hikmet koşusuna çıkarır, manzarasına uzaktan baktığı, göz kamaşması yaşadığı için de tam müşahede edemediği yerlere gitmeye çalışır, giderse zaten erer, eremezse de, gidemediği yeri, ya da onun hakikatini inkâr etmez… İnkâr ederse, iman coğrafyasının bütün manzaralarına gölge düşürür ve gölge düşmüş iman da, “hep”ten düşmüş haliyle zaten imandan düşmüş sayılır…

İslam’da, oranla inanmak yoktur. Mümin, idrak edemediği şeye “Kafama yatmadı!” demez, “Kafam basmadı!” der… Ve zaten, kalp ile işletilen kafanın gelişimi de böyle olur. Basmayan kafa, gene İslam’ın verdiği yol ve usul ile bassın diye çalıştırılır ve zaten bu, hikmet ve irfan cihazını çalıştırmak olur.

“Kafama yatmadı!” diyense, zaten kendi kafasına tapmaktadır… Bakılması mümkün olsa görülecektir; insanlık puthanesinde, kafa putu ile Hubel, Uzza, Pan, Asklepios, Mitra gibi putlar yan yana durur.

“Kafam basmadı!” basamağını doğru geçtikten sonra, İslam’dan başka disiplinlerin yol ve usulünü kullanmaksa, tehlikelidir. Daha iyi görmek için kirpikteki çapak alınacaktır ve onu alırken bıçak kullanılacaktır! Böyle bir şeydir… Çoğu zaman, çapak alınmaz da, göz çıkarılır!

İslam’a inanmak açısından oranlanmak, İslam süsü verdikten sonra kendi nefsine tapmaktır. Nasip sırrıyla Müslüman doğmak vardır ama tapu teminatıyla Müslüman kalmak yoktur.

Müslüman doğanın Müslüman kalışı, Müslümanlığı bütün temel rükûnlarıyla şeksiz şüphesiz kabul edişiyledir. Ya, kendini Müslümanlık hudutları içerisinde gösterip de “Şeriat’a karşıyım!” diyenler?!

Bunlar geçersiz ve şizofren bir imanın, sahte ve hasta müminleridir. Mümin dediysek, faraza yani… Yoksa bunlar, pratikte bizatihî İslam’a düşmandırlar ve dost oldukları da sadece, İslam’dan nefsleri için ayıkladıkları bir bölümden ibarettir. Bu bölüm de zaten, yoga kursundan bile temin edilebilecek, ortalama şeylerdir.

Mesela “muhafazakâr feminist” diyebileceğimiz bir güruh, Allah’ın Resulü’ne, O’nda ne var ise hepten alıp toptan kabul etmek için değil, ucube kimliklerini cilalamak için parçalı ve seçmeli, adeta tek gözlerini kapayarak bakarlar.

Açık gözleriyle, açıkgözlülük eder ve misal Allah Resulü’nün, bir keresinde gece namazı için Hz. Aişe’den izin aldığını bildiren Hadis’i görür ve öne sürerler. Tek ve açık göz marifetiyle demek isterler ki:

“Ey erkekler! Bütün işlerinizde, kadınlardan izin almalısınız, bakın Peygamber öyle yapıyor!”

Oysa Hadise ve hadiseye tek ve açıkgözle değil de, çift ve iman gözüyle baksalar, öyle olmadığını görürler. Zira Allah’ın Resulü, her gün birinde kalmak kaydıyla hanımlarını sıraya koymuşlardır. O gün de, Hz. Aişe annemizin günüdür, O’nun evindedir ve Peygamberler Peygamberi, o günün gecesini tastamam ibadete ayırmayı murat etmişlerdir. Hz. Aişe’den nezaketen izin isteyişleri de, kendi sırası, sanki kendisine hiç gelinmemiş gibi geçecek eşlerinin, gönlünü almak içindir. Ama sözde muhafazakâr feminist, Hadis deryasından nefis kovasına birkaç avuç doldurur ve vitrin süsü gibi gezindiği caddeler ve sokaklar boyunca, bütün Hadis hassasının toptan ve kendi hissine uygun olarak kendi kovasında olduğunu bağırır durur… O ne hilebaz, ne hokkabazdır!

Evet, Allah Resulü, eşleriyle istişare ederlerdi ama eşleri de dahil, kadınların idareci olmasını istemez, olası idareciliklerinin de, idare ettikleri toplumlara felaket getireceğini söylerlerdi. Mesele Hadis ise, Muhafazakâr feministin asla nefs kovasına doldurmayacağı ve kapalı gözünün kadrajına sokmayacağı bir Hadis de bu…

Mesele erkeğin eşine nasıl davranması ise insanlık tarihinde eşlerine karşı Allah Resulü’nden daha nezaketli ve hoşgörülü davrananı yoktur. Ama hadiseye tek gözle değil, iki gözle baktığınız zaman orada bir de, eşlerinin Allah Resulü’ne karşı tam itaatkâr davrandıklarını görürsünüz. Bir kere Allah Resulü’ne asla zorluk çıkarmazlar, dünyaya karşı O’nu tercih ederler, hem İnsanlık Fahri’nin kendi çocuklarına, hem de üvey çocuklarına öz anneleri gibi bakarlar, Kuranın ve Allah Resulü’nün vazettikleri şeriat kaideleri harfi harfine uyarlardı!

Tabi bu anlattıklarımız, güya muhafazakâr feministin kapalı göz kadrajına giren şeyler değildir. Zira onlar, örtülü bir kadın isyanının nefsî sayhasını temsil ederler ve ne yana doğru yola çıkarlarsa çıksınlar, “kadın” ismini verdikleri putlarını istilam etmeden yola çıkmazlar. Her meseleye –kadın meselesi dahil!- İslam’ın nazarıyla bakmak nerededir, her meseleye –İslam dahil!- kadın sathından bakmak nerededir? Nereden nereye bakılıyor ve kişinin mutlak’ı hangisi, düğüm burada…

Velhasıl, Allah, öz kitabında erkek ve kadını nispetlerken, erkeğe hitap etmiş ve:

“Kadınlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz.”(Bakara -187)

Demiş amma… Amma işte güya feminist muhafazakâr, kendi nefsine bu hitabı şöyle derç etmiştir:

-Erkekler, bizim plastik askılığımızdır…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi