Bu sayfayı yazdır

Korku Sineması Bize Ne Anlatabilir?

Yazan: 09 Mayıs 2021 1231

 

Korku sineması ortaya çıktığı andan bu yana bilinçli ya da bilinçsiz, toplumların yaşadığı savaş, ekonomik kriz, doğal afetler, ırkçılık, işgal… vs. gibi pek çok olumsuz toplumsal olayın (korkunun) yansımalarını içinde barındırmıştır. Bunun sebebi medyanın toplumları yönlendirmedeki başarısının öğrenilmesiyle 1950’li yıllardan beri toplumu manipüle etmek için kullanılmasının yanı sıra insanların korku filmlerini kullanarak gerçek korkuları ile sanal bir yüzleşme gerçekleştirmeleri ve bir tür rahatlama yaşayabilmeleridir.o.f.d.1Evet kimi görüşe göre korku filmleri insanlarca sadece korkmak (korkmaktan kasıt vücuda adrenalin salgılatarak hormonal bir haz yaşamaktır) için değil aynı zamanda gerçek dünyada var olan gerçek korkularının beyaz perde üzerindeki temsillerinin alt edilişlerine şahit oldukları için de izlerler. Nasıl ki bir bir virüs ’ün daha tesirsiz hali ile elde edilen aşı insan bünyesini bağışıklık sistemini güçlendirerek gerçek virüsün ağır tahribatından koruyorsa korku filmleri de gerçek problemlerin bir nevi sembolik simülasyonlarını teşkil etmek suretiyle insanları bilinçaltı düzeyinde gerçek problemlerin stresinden ve zihinsel tahribinden korumaktadır. Sinema sektörü Amerika Birleşik Devletleri içinde palazlandığı için bu devletin tarihine şöyle kısa bir göz atacak olursak bazı önemli siyasi ve toplumsal olayların (ya da felaketlerin) bazı korku filmleri janraları (türleri) ile aynı tarihlerde ortaya çıktığını göreceğiz ki bu da bu teoriyi destekleyen başlıca kanıtlardan biridir.Örneğin II. Dünya Savaşı esnasında 1945 yılında Hiroşima ve Nagasaki şehirlerine atılan atom bombaları yukarıda bahsedilen felaketlerden biri olup toplumların hafızalarına ve bilinçaltlarına kazınmış bir hadisedir. Bu felaket sonrası dönemde sahneye çıkan sinema filmlerine baktığımızda genellikle kıyamet temasını [When Worlds Collide (1951)] yahut atomik felaketin ete kemiğe bürünmüş hali olan canavar filmlerini [Godzilla (1954)] görürüz. 1960’lı yıllarda ise Ay’a ayak basılması ile beraber bu defa insanları uzayın bilinmezliğinin ve dünya dışı istilacıların korkusu sarmış ve bu dönemlerde de kıyamet filmlerine ek olarak istila temalı filmlerde vizyonda yerlerini almılştır [ Daleks – Invasion Earth: 2150 A.D. (1966), Dr. Strangelove or: How I Learned To Stop Worrying and Love the Bomb (1964), Planet of the Apes (1968)] 60’lı yıllardan 70’li yıllara geçerken Vietnam savaşı ve bazı baskıcı devlet politikaları sonucu ortaya çıkan ve hippi olarak adlandırılan ve toplumsal değerlere aykırı hareket ettikleri gerekçesi ile muhafazakar halk ve devlet adamlarından tepki gören gençlik akımının ortaya çıktığını görmekteyiz. Ne tesadüftür ki tam bu akımın ortaya çıkmasının ardından beyaz perde’de yeni bir korku janr’ı olan “Teen Slasher” filmleri ortaya çıkmıştır bu tür filmler de ise toplumsal normlara itaat etmeyen bir grup gencin bir katil tarafından katledilmesini izleriz. [ Black Christmas (1974), Halloween (1978), Friday the 13th (1980)]. Evet daha çok Amerika özelinde incelesek de toplumsal problemler (korkular) ile korku filmleri arasında öyle ya da böyle bir bağ olduğu verilen örnekler ile gözler önüne serilmektedir.o.f.d.2 Örneklerdeki gibi belli başlı dönemlerde toplumda belli başlı korkuların tezahür etmesi korku filmlerine yansıdığı gibi bazı ön yargılar ve korkular nesiller boyu toplumsal bilince işleyerek yılllar yıllar boyu korku filmlerinde kah büyük kah küçük referanslar ile kendilerine yer bulmaktadırlar. Örneğin “öteki” korkusu Dünya savaşlarıyla ve ardından gelen, ABD Tahran büyük elçiliğinin basılması, Irak savaşı, El-Kaide ve nihayet 11 Eylül saldırıları ile doruğa ulaşan Batının, Doğu korkusu yıllar boyu Korku sinemasında çeşitli referanslar ile kendine yer bulmuştur. Batı kendi ironik bir şekilde işgalci olduğu topraklarda yaptığı canavarlıkları meşrulaştırmak için kah uydurduğu kah abarttığı Doğu’daki öteki tehdidi ile kendi halkını korkutmuştur. Yıllar boyunca sinemalara yansıyan korku filmlerinde de buna refaranslar bulmak mümkündür. Örneğin filmlerde ortaya çıkan kötülük, virüs, mutant, yaratık çoğu zaman ya Afrika ya da Ortadoğu kaynaklıdır. Arachnophobia” (1990) daki örümcekler de “The Exorcist” (1973) de yer alan Pazuzu isimli şeytan doğu kaynaklı korku ögeleridir. Wishmaster (1997) isimli filmde ise yine doğu kökenli bir hikâye olan Alaadin ve Sihirli Lambası bir korku öğesi olarak işlenmiştir. Görüldüğü üzere ABD’nin ilk olarak Doğu topraklarındaki çıkarlarını elde etmek için Doğu toplumunu kendi insanlarına canavar göstermiş ve bu toplumsal korku kendi halkının bilinçaltından yukarıdaki örneklerdeki gibi korku sinemasına sirayet etmiştir.

Yukarıda ABD özelinde yaptığımız toplumsal problemler ve korku filmleri arasındaki kıyas yöntemini Türkiye’ye uyarladığımız zaman ortaya ilginç bir manzara ortaya çıktığını görmekteyiz. Malumunuz üzere ülkemizde öz vatanlarında uzun yıllar parya konumunda görülen ve hor görülen, ötekileştirilen Müslümanlar geçtiğimiz 20 yıl içerisinde ülkenin iktidarını ele geçirmiş gibi görünmektedirlerBu Müslümanları hor gören seküler kesim tarafından büyük bir korku oluşturduğu bir gerçektir.o.f.d.3 Keza Türk korku sinemasında İslami motifleri, Çarşaf-ı Şerifi, ayetleri bir korku ögesi halinde kullanan “cin janra” filmlerini başlatan Dabbe isimli korku filmi 2000’li yılların başında iktidara gelen Müslüman kimlikli bir partinin ortaya çıkmasının ardından 2006 yılında vizyona girmesi yukarıdaki örnekler göz önünde bulundurulduğunda çok ilginç bir tesadüf olarak göze çarpar. Belki bu olayı böyle okumak biraz afaki olabilir ama bu göz ardı edilemeyecek bir rastlantı olduğu inkâr edilemez. Fakat seküler kesimin bu korkusunun yersiz olduğu görülmektedir. Çünkü yukarıda Müslümanlar iktidarı ele “geçirMİŞ” gibi derken Miş ekini boşuna kullanmadım. Miş dememin sebebini birçok hadisede görebileceğiniz gibi hiç yorulmadan daha birkaç gün önceki Ayasofya İmamı olan Mehmet Boynukalın Hoca hadisesinde de müşahade edebilirsiniz. Zira toplumsal bazı hadiseleri Müslümanca ve samimi bir şekilde yorumlayan Mehmet Boynukalın Hoca yani bu vatanın öz evlatlarından biri yıllarca Müslümanları hor gören seküler bir dille bu defa sekülerlerin iktidarı ele geçirdikleri için korkuya kapıldıkları kişilerce eleştirildi.

Ömer Faruk Özdil