Bu sayfayı yazdır

Sağ Gösterdi, Sol Vurdu! - Fregoli Sendromu

Yazan: 17 Kasım 2021 1110

 

20. yüzyıla doğru gelirken Batı dünyasında, psikoloji alanında ciddi çalışmaların olduğunu görebiliyoruz. Batı kafası, ruhsal hastalıkları teşhisteki maharetini, o hastalığı şifaya erdirmek noktasında ekseriyetle gösteremese de hastalıkların kendileriyle birlikte isimlerini ve tanımlarını zihinlerimize yerleştirmeyi başarmış gibidir. Bu ruhsal hastalıklardan bir tanesi de yukarıda ismini zikrettiğimiz, “bin bir surat” manasına gelen Fregoli Sendromu’dur.

Konuyu vuzuha kavuşturacağımız noktaya gelinceye kadar, kastımız ve muradımızın ne olduğunu anlamak için bu hastalığın ne olduğuna kısaca değinelim.

Mezkûr hastalığın Batı adamının dikkat ağına takılışı 1927 yılında olmuş ve her şey meşhur bir tiyatro aktörünün sahnede sergilediği gösterinin devamında gelişmiştir. Oyun şöyle:

-Aktör, daha önce hazırlamış olduğu onlarca yüzü sahnede kısa bir zaman dilimi içerisinde giyer ve bu yüzleri birbiri ardınca değiştirir. Böylece seyircilerini etkilemeyi başararak ününü devam ettirir. Ancak bir oyundan sonra bir şeyler ters gitmeye başlar. Aktör, bayan bir seyircisi üzerinde psikolojik anlamda olumsuz etki bırakır ve seyirci, gösteriden sonra şizofrenik haliyle herkes tarafından dikkat çekmeye başlar. Gördüğü paranormal durum ise şöyledir; daha evvel kendisine zarar vermek isteyen bir şahsın sürekli yüz değiştirerek şehrin her noktasında, her sokağında hatta her daire ve odasında bulunduğuna inanıyor. Bazen tanımadığı bir yüze bakarken bile birkaç saniye sonra, o yüz, kendisinden kaçtığı malum şahsın yüzüne dönüşüyor. Böylece daha evvel kendisinden hiç değilse köşe bucak kaçmayı becerebildiği bu şahıs, bu sefer eşya ve hadislerin tam merkezinde bulunuyor. Korkunç... Artık ruhunu kıstırdığı bu mengeneden ya onu görmemek yahut da ölmek şeklinde kurtulmak istiyor. İşte insanlara her an korku ve tedirginlik yaşatan bu hastalık, bayan seyircinin akıl ve ruh sağlığını geçen her günle beraber bozarak, kendi varlığının ciddiyetini ortaya koymuş oluyor. Günümüzde de halen buna benzer vakaların var olduğunu söyleyebiliriz. Fakat biz, meseleye öyle idrak kanalı açarak ve öyle bir kadraj tutturarak değinmeliyiz ki, mücerret olan her mevzu, kendini, dar idrakler tarafından hapsedilen manalar hapishanesinden, müşahhas cemiyet sahasına atabilsin ve manasını rahatlıkla izhar ve ifade edebilsin. İşte Fregoli Sendromu’nu meçhul mana planından, malum ve müşahhas hikmet sahasına doğru getirmemizin esas sebebi, bu işin bize bakan yanını ifade ve bizi kuşatan perdesini izhar etmektir. Dahası, yaşadığımız Türkiye’mizde, insanlarımızın böyle bir hastalığa yakalanıp yakalanmadığını fikrimizin en işlek cihazlarıyla teşhis ve tespit etmektir.

Malumdur ki; ülkemizde yön belirtmekten ziyade, iki ayrı insan tipini ifade etmesiyle zihinlerimize kodlanmış sağ ve sol kavramları vardır. Muhafazakâr sağ ile laik ve seküler sol… Eskilerin hak ile batıl olarak tanımladığı bu iki ayrı kutup, bugün önümüzde birbirine yakın temasa geçmiş, birbirinden feyizlenmiş, birbirinin iştahını kabartmış, fakat işin nihayetinde nur, karanlığa mahiyetçe ayak uydurmuş haliyle ucube bir fraksiyon olarak durmaktadır.

Şunu çok net biliyoruz ki; bu topraklarda uzun zamandır şeriatın varlığı ve işlevselliği kendini her alanda ispat etmiştir. Öyle ki, Anadolu’da hangi taşı kaldırsanız altından, manasıyla birlikte yokluğa mahkûm edilmiş şeriatın kıstırılmış varlığını görebilirsiniz. Bu haldeyken bile onun var olma cehdi, kendisini hapseden elleri titretecek kudrettedir. Fakat yaşadığımız bu son asırda, cemiyetimizin idare bağlantılarını tesis etmekte hükümsüz ve kudretsiz oluşumuz “Demokrasi” gibi bir zehrin narkozuyla hep birlikte uyuşturulup uyutulmuş olmamızdandır. Buna ilave, geçen her günle beraber yediğimiz narkozun da dozu artmakta. Hayrola? Neden artıyor bu doz? Acaba birileri, morg şezlonglarında ölüme mahkûm edilişimize dayanamayıp bize, perde arkasından esas ayıltıcı ve gerçek şifaya erdirici ilacı mı veriyor? Bu ilacı, mahiyetini incelemek ve öğrenmek için laboratuvar ortamına soksak, içinde Çeçen mücadelesini, El Kassam mücahitlerini ve Taliban yiğitlerini görebilir miyiz acaba?

Müslümanın bile, limona tiki olanların limon denince yüz ekşitici ve saldırgan bir tepki vermesi gibi, şeriat denince yüz ekşitici ve aşağılayıcı bir tepki verdiği garip bir ülkede yaşıyoruz. Fakat böyle bir muamelenin karşısında bile devir devir, arzın birçok bölgesinde ve küfür sırtlanının tarih sahnesinde kendisinden kaçtığı her sahada, şeriat aslanı, bin bir hal ve suratla kendini yine gösterebiliyor. Rusya’da Çeçen olarak, Filistin’de El Kassam Tugayları ve son olarak Afganistan’da Taliban olarak... Bütün bunlar muhafazakâr takımla beraber seküler ve laik kesimin yüz ekşitmesi ve kin kusması için yeterli sebeplerdir. Bu da bir hakikati perdeliyor. O hakikat de şeriatın fert planından cemiyet planına geçişinden ve bizzat icrasından başka bir şey değildir.

Malumunuz; Afganistan özelinde Taliban, Rus ayısından sonra ABD küfür sırtlanını da 20 yılın sonunda kendi bataklığına şutladı. Ancak Türkiye’de de varlığını gösteren ve küfür kokan her mevzuda küresel çapta birbirleriyle sırnaşıp sevişen bir kesim, bu durum karşısında Afgan mücahitlerine yüz ekşitmeye ve hatta saldırmaya başladı. Esasta yüz ekşittikleri, ne Afgan mücahididir ne El Kassam mücahitleridir ne Çeçen’dir, ne o ne bu ne şu... Malumunuz; “İcraya geçmiş İslam şeriatının bizzat kendisidir.” dedik.

1.solgosterdi.1

Bazen gündemdeki gelişmeleri hayretle izliyoruz. Cemiyetin devasa çarkları arasında ferdi öğüten dişliler o kadar hızlı işliyor ki, bir hafta gündemi takip etmesek, yatağımızdan Ashab-ı Kehf gibi uyanıyoruz. Mesela yıllardır sadece erkeklerden müteşekkil Afgan topraklarında, birden kadın diye bir insan cinsi türemiş. Öyle ya… Feminist derneklerin, Rus ayısı ve ABD sırtlanı tarafından her türlü zulüm ve tecavüze uğramış Afgan kadınlarının çığlıklarını duymamak ve ahvallerini görmeyip ıslık çalıp havaya bakması Feminist derneklerin teşekküllerine kadar dayanan değişmez tutumlarıdır. Ancak Afgan kadınlarının Tora Bora dağlarında semizlenmiş şeriat aslanının bükülmez pazıları altında huzur ve sükûnete ermesi, vaziyeti değiştirdi. Hemen meydanlarda pankartlar açıldı, içlerine dolmuş kin ve zift küfür seremonisi şeklinde “kadına özgürlük” sloganlarıyla caddelerde saatlerce kusuldu, medyada günlerce gözümüze çuvaldız gibi sokulmaya çalışıldı.

1.solgosterdi.2

Peki, bunu gören, tinerle boyası inceltile inceltile varlığı belirsizleşmiş, tüy sıklet muhafazakâr takım ne yaptı? Her haline sekülerizm ve laisizim sinmiş vaziyetiyle alkış çaldı. Kafaları sıkık halde, bilekleri çıkık olana kadar hem de. Bu desteği, daha düne kadar aileyi yok etmek üzere programlanmış İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ve NAFAKA mevzuunda da görmek mümkün. Son olarak ise bugün itibariyle medyada gördüğümüz bir skandalla ifadelerimizde ne kadar haklı ve tutarlı bir tavır takındığımızı bizzat gördük. Balıkesir-Edremit’te CHP’li Edremit Belediyesi ile ÇYDD ( Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği)’nin el birliğiyle hazırladıkları bir programda yerde zincire vurulmuş haliyle üstünde çarşaf bulunan bir kadını, güya zincirlerinden ve çarşafından kurtararak özgürleştiriyorlar. Alçaklık ve alçalmanın bu kadarını ancak, kökünü bir asrı aşkındır zift kuyularına salmış bir yapı husule getirebilir. O da çıplaklık ve ayyaşlıktan başka maharet belirtmeyen fıtratıyla bizzat CHP’dir. Mevzunun teferruatları malumunuzdur. Girmeyeceğiz.

1.sol.gosterdi.3

Yani anlayacağınız; esaslı bir şekilde, kafasını doğrulttuğu her mıntıkadan peş peşe başına taş yiyen hakikat, şeriatın bizzat kendisidir. Hatta bazen hedefi tespit etmede solun göremediğini sağ gösterir ve sol, isabeti her zamanki yerinden alır. O da “Kadına özgürlük” mevzuu olur. Böylece SAĞ GÖSTERİR, SOL VURUR…

Tinerle inceltilmiş sağ ile zifti koyulaştırılmış solu, handiyse şeriatın inananlar tarafından icraya konulduğu her mevzu karşısında birlik halinde görmek mümkün. Her köşe ve muhitte kaçtıkları esas gerçek ve ürkütücü son da işte budur. Her yüzde gördükleri korkunç ve tiksindirici(!) sûret budur. Yattığı yerden başını doğrultan ruh, kurumuş deresini önüne geçilmez bir sel halinde dolduran hakikat, bizzat ve bütün halde İslam Şeriatı’nın ta kendisidir. Fregoli Sendromu’nu biz, Batılı adamdan önce tespit etmişiz de isim koymak onlara nasip olmuş. Bugün Afganistan’da korkanlarını korkutmakta devam eden yüz, dün Bedir’de müşrikleri korkutan yüzle aynı hat ve çizgilere sahiptir. Ya kaçtıkları her alanda kıstırılacak ve nihai şifaya ermeleri için içlerindeki zift kusturulacak yahut şeriatın solmaz-paslanmaz satırına havale edilecekler. Dua:

Allah’ım! Bize hakkı hak olarak göster ve ona tabi olmayı bize nasip eyle. Bâtılı da bâtıl olarak göster ve bize ondan gereğince uzak durmayı nasip eyle. (Âmin)

Ömer Çapanoğlu