Bu sayfayı yazdır

Kirletilen Manalar ve Değişen Cihat Algısı

Yazan: 05 Aralık 2022 788

Cenabı Hakk, mutlak doğruları ve güzeli kelimelere pay etmiştir. Hakikati örseleme ve üzerini örtme maksadına matuf cinayetler de kelimeler üzerinden gerçekleşir. Evvela kavramların namusunu kirletme propagandasıyla gönüller ve zihinler iğdiş edilir… Son yüzyıl, Türk milleti nezdinde İslam alemi için mezkûr hususların elim örnekleriyle dolu…Bu acı örneklerden biri; bizzat emri ilahi olan “Cihat”tır.

Hayat; iman ve cihat!.. Hz. Hüseyin’e (ra) nispet edilen bu ifade romantik bir söylem değil; bizzat hakkın nârâsıdır! İslam’da her buyruğun belli başlı, tabiri caizse, ritüelleri vardır. Selam verince namaz nihayete erişir. Ya da akşam vaktinin girişiyle beraber son bulma serbestisi kazanır oruç. Hacc, muayyen zamanda başlar ve biter. Bu anlamda cümle muamelatın bidayeti ve nihayeti açıktır. Cihadı ayıran nokta ise, bütün bu amelleri ihata etmekle beraber, şu zamanda başlayıp şu demde biter gibi bir kotalandırmaya tabi değildir. Hayatın her teferruatında tatbik edilecek bir cihad minvali vardır. Ta ki ömür bitene kadar…Ciğerimizin orta yerinden ikrar edelim ki hayat, iman ve cihattır.

Cehd kökeninden gelen cihat, yılmadan çalışma ve gayret gibi manaları bünyesinde barındırır. Hatta müçtehit kavramı bile bundan türemiştir. Bir derin umman keyfiyetinde olan bu kutlu buyruk; usül ve yöntem noktasında da denize bin farklı yoldan akan istikamet nehirleri vasfını taşır. İlimle cihat, kılıçla cihat, tüfekle cihat,fikirle cihat, parayla cihat, kelamla cihat, kalemle cihat…Bu sayılanların ne kadar misli olursa olsun birbirine tenakuz arz etmez ve muntazam bir tamamlık oluşturur. Tefekkür feraseti; yer, zaman, durum gibi parametreleri gözeterek ve şahsın haiz olduğu imkan ve potansiyelleri tahkik ederek daha münasip olanı tayin ettirir.

Peki Allah’tan gelen ve hayattaki her anı kapsayıcı çapta olan bu cihat buyruğu nasıl bizzat Müslümanlar’ın bile, Pavlov’un köpeği misali, şartlanmış bir şekilde irite olduğu bir kavrama döner?

İblis’in otağı ve karargâhı olan Batı; Müslümanları ifsat ederek İslam’ı galebe çalmak namına sahneye koyduğu uzun metrajlı çaşıt faaliyetlerinin nicelerine tarih sahnesini şahit kıldı. İslam’ı kendi küfürle yoğrulmuş anlayışları çerçevesinde kirli emelleri doğrultusunda laboratuvarda inceler gibi inceledi ve halen bu gayretleri cari… Batı ve dolayısıyla batılın işgal kuvvetlerine adeta keşif müfrezesi olan oryantalistleri düşünelim. Maksatlarını açık açık dile getiren bu araştırmacı kisveli çaşıtlar belli motivasyonlarla çalıştı. Batı yücedir, doğu aşağılıktır ve bundan itibarla doğu diye tesmiye edilen İslam coğrafyası her türlü sömürgeye ve hegemonyaya müstehaktır. Bunları gerçekleştirmek de batının istihkakıdır!..

İngiltere adına Siyonistlere vaatte bulunduğu deklarasyonuyla bilinen bir diplomat var. Balfour adında bu kuduz İslam düşmanı; doğu diye tabir ettiği Müslümanlar alemine istenilenin yapılması ve boyunduruk altına sokulmasının gayet insani ve gayet tabi hakları olduğunu pişkin pişkin ilan eder. Hollandalı meşhur müstemleke eğitmeni Hurgronje’nin sunduğu raporlar da ibrete şayan… Abdülgaffar kod adıyla Endonezya’da on sene yaşayan ve üzerine Mekke yolunu tutan bu adam, hac zamanı izlenimlerini “Mekka” adlı bir kitapta raporlaştırır. Burada Hollanda’ya verdiği stratejik akılda, artık İslam dünyasını çözmek için Kuran-ı Kerim’le uğraşılmasının boşa kürek çekmek olduğunu; dünyanın dört bir tarafından binbir çeşit kültürden gelen insanların Hac’da görünmeyen bir bağlarının olduğunu ve ortak bir lisanın bulunduğunu (ortak kelimelerle selam alıp verme ifadeleri, yemeğe aynı kelimeyle başlama, bitirme ve sağ elle yemek gibi) ve evvela bu bağı çözmenin yöntemlerini tespit etmek gerektiğini kaydeder. Evet bahsedilen bu “öcü” gibi korkulması gereken bağ, sünnetin ta kendisidir.

3.KİRLETİLEN MANALAR VE DEĞİŞEN CİHAT ALGISI.2

(Christiaan Snouck Hurgronje Müslüman kimliğiyle)

O dönemler yani 20. yüzyıl başlarında Hindistan taraflarında bir bidat furyası başlıyor. İlk kurucusu Gulam Ahmet adlı bir melun olan ve aradan yüz sene geçmesine rağmen, liderleri Beyaz Saray resepsiyonlarında ağırlanan Kadıyanii Ahmediye cemaati adında sapkın çığırın İslam anlayışlarında evvela törpüledikleri iki unsur var: sünnet ve cihat.

Seksenler itibariyle İslam’a ve Müslümanlar’a daha aleni kuduzluk yapan Batı ve onun demokrasi şövalyesi ABD’nin, adeta oryantalistler gibi işgalin keşif birliği gibi çalışma yapmaya devam eden RAND Corporation adlı think tank enstitüsü, mezkur konulara eğilir ve “Ilımlı İslam” anlayışının Türkiye özelinde Müslümanlar aleminde zeminleştirilmesinin çok isabetli olacağını not eder. Sunduğu başka bir raporda ise bu telkini çok daha tafsil ederek şunları kaydeder:

Müslümanlar laik olanlar ve olmayanlar olmak üzere ikiye ayrılacak, olanlar desteklenecek; laik olmayanlar geleneksel ve modernist olmak üzere ikiye ayrılacak, modernistler desteklenecek; geleneksel olanlar cihatçı ve cihatçı olmayan üzere ikiye ayrılacak çihatçı olmayanlar desteklenecek ve nihayet cihatçı olanlar da aktif olanlar ve olmayanlar olarak ikiye ayrılacak, olmayanlar desteklenecek!..(Bu iddiaların gerçekliği bizzat RAND corporationun sitesinden teyit edilebilir!)

3.KİRLETİLEN MANALAR VE DEĞİŞEN CİHAT ALGISI.3

Küfür tahakkümünü bir devam iktidarına evirme gayretinde olan Batı’nın muradı ve bu muradın ilk imha hedefleri değişmedi. Bir düşünelim… ABD ve Batı’nın yerli çaşıtları vasfıyla Fetö ve avanelerinin, tedrici olarak devre dışı bırakmaya çalıştığı neydi İslam’da? Aynı cevap: cihat ve bizzat Peygamber(aleyhisselatuvesselam)…

Belki devletimiz içinde çok ciddi kuvvetleri kalmamış bu nifak yapılanmasının eliyle Batı tarafından serpilen tohumlar Türkiye’deki Müslümanlar’ın idraklerinde bir zehirli sarmaşık tesiri halinde anlayışta kuvvetini koruyor. Buna medyanın engizitörleri ve popüleritenin takviyesini de ekleyecek olursak dehşetane bir ifsat, ülkemizde maalesef makes buldu diyebiliriz.

Batı ve temsil ettiği küfür dünyası; kendini kanıksatmış bir put olarak etrafında ona biatlılar görmek ister. Bu ifsadın önündeki en büyük engel cihattır. Akademide, devlet mekanizmalarında, okullarda, sanat anlayışında ve daha saymakla tükenmeyecek bir yığın alanda, Batı’nın üstün olduğu evvela kabul edilip ondan sonra yaşam hakkı tanınır olan şenî vaziyeti görmek eminim ki zor olmasa gerek. Modernist sözüm ona Müslümanlar’ın ve İslam’la zaten bir alakası olmayan ama pişkince din dersi veren haysiyet kellerinin en büyük özelliği, Batı’nın tasdik edeceği ve karşı çıkmayacağı bir din telakkisi oluşturma gayretidir. Örnekler dağları aşar ama Müslüman gibi düşünmeyen Müslümanlar’a kainat küsuratınca misal getirmek bile kifayetsiz kalır. Küfrü fosseptik çukurlarına bile layık görmeyen ferasetli Müminler’in bu cemiyette deruhte etmesi gereken başlıca kıymetler de İslam’ın şerefinin baş üstünde olduğu avazıyla cihat ve sünnettir. Evvela İslam ümmetinin idrakine zerk etmenin bile zor ile muhal arasında bir yerde olduğu bu çetinler çetini davada Allah en doğru cihad güzergahını emin adımlarla atmayı nasip etsin. Bir dua bir niyaz bir yakarış halinde:

“Biz Seriyye’yiz, Şari (aleyhisselam)ın izindeyiz diye diye mekanı iplik iplik kat etme seyrimizde, ördüğümüzün de vatan olduğu şuuruyla fikredeceğiz, zikredeceğiz ama cellatlarına aşık olmuş bir milleti dürte dürte ölüm uykularından uyandıracağız.”

Muhammed Kürşat Ünlüer