Bu sayfayı yazdır

4-6 Yaş Arası Din Eğitimi

Yazan: 30 Ocak 2022 1795

Geçtiğimiz günlerde 20. MEB Şurası’na katılanlarca tavsiye niteliğinde bir karar alındı. Aslında 128 tane tavsiye niteliğinde alınan karar var fakat alınan kararlardan 1 tanesi geri kalan kararlardan 127 tanesini görünmez hale getirdi. O da “4-6 yaş arasındaki çocuklara din eğitimi verilmesi” hususundaki 11 numaralı karar. Bu karar kendini laik, demokratik ve çağdaş olarak tanımlayan bazı kesimleri iğnenin üstüne oturmuş gibi bir tepkiyle havaya hoplattı. Haliyle de çeşitli laik, demokratik ve çağdaş kimlikli dernek ve kuruluşlardan alınan bu kararı tekzip etmeye matuf bildiri mahiyetinde metinler yayımlandı. Öncelikle, bu bildiri mahiyetindeki metni yayımlayan kuruluşların zihin dünyasında mevcut olan eğitim anlayışına baktığımızda metnin son derece akim ve oldukça samimiyetsiz mesnetlere dayandırıldığını ve hiçbir akademik kaygının güdümünde yayımlanmadığını ilan etmek durumundayız. Çünkü bu verimsiz zihniyetin eğitim anlayışına göz attığımız zaman küçük çocukları birtakım günlerde şahıslara secde ettirmeye kadar gittiğine esefle şahitlik etmekteyiz. Bu husus da bize gösteriyor ki bu kuruluşlar, çocukların secde etmesine karşı bir tavırda değiller; çocukların, Allah inancının sağlamlaşmaya başladığı zihin ve kalple secde etmesine karşı bir tavırdalar.

Ayrıca her konuda Avrupa’yı örnek alan malum kesimin bu konuda Avrupa’yı es geçmesi bizi oldukça şaşırtmıştır. Avrupa ülkelerine baktığımız zaman Fransa ve birkaç ülke hariç kahir ekseriyetinin din dersini okullarda zorunlu olarak okuttuğunu görmekteyiz. Örneğin, Belçika, İngiltere ve Almanya bu Avrupa ülkelerinden birkaçıdır. Belçika’da ilkokul 1. sınıftan itibaren haftalık 2 saat din dersi verilmesi kanunlarla zorunlu hale getirilmiştir. Okul öncesi eğitimse Belçika’da zorunlu değildir. Fakat ona rağmen okul öncesi eğitime katılım oldukça yüksektir ve bu okulların %65’i Katoliklerin elinde bulunmaktadır.

İngiltere’ye baktığımızdaysa ilkokula başlama yaşının 5 olduğunu görmekteyiz. Burada da Belçika örneklemi gibi 1. sınıftan itibaren din eğitimi zorunlu hale getirilmiştir. Okul öncesi dönem İngiltere’de 3-4 yaş aralığını kapsamaktadır ve zorunlu değildir. Zorunlu olmadığı halde 3 yaş grubunun %92’si, 4 yaş grubunun %95’i okul öncesi eğitimi talep etmekte ve aktif olarak eğitim almaktadır. Okul öncesi eğitimde kilisenin işletiminde olan okulların payı oldukça yüksek bir seviyededir. 2018 rakamlarına göre 3 yaş okul öncesi kurumlarının %75’i, 4 yaş okul öncesi kurumlarının %70’i bu kiliseler tarafından yönetilmektedir.

Almanya ise Belçika ve İngiltere örneklemindeki gibi 1. sınıftan itibaren din dersini zorunlu olarak veren Avrupa ülkeleri içindedir. Devlet, eğitim araçlarını ve öğretmen istihdamının tümünü sübvanse etmekle mükelleftir. Mecburi din dersinin devletin denetim ve gözetiminde dini cemaatlerin (Katolik-Protestanlık çoğunlukta) prensiplerine uygun verilmesi kararlaştırılmıştır. Okul öncesi eğitimse zorunlu değildir. Almanya’da da okul öncesi eğitimin %70’i kiliselerin işletimindedir. İşte, Avrupa ülkelerinin durumu bu şekildedir.

Velhasıl kelam bizim muradımız, 20. MEB Şurası’nda alınan tavsiye niteliğindeki 11 numaralı kararı tekzip etmek için bildiri mahiyetinde metinler yayımlayan kuruluşlardan birinin metnini yazımızda paylaşarak, Şura’da alınan kararı tekzip etmek için çalışan kesimin bildirisini tekzip etmektir. Fikirse fikir mottosuyla çıktığımız bu yolu Müslüman kimliğimizin bir vazifesi görüyor ve o kuruluşlardan bir tanesi olan Atatürkçü Düşünce Derneği’nin bildiri mahiyetindeki metnini paylaşıp yazımıza Bismillah diyoruz…

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL MERKEZ:

BASIN VE KAMUOYUNA

Adında hâlâ MİLLİ ve EĞİTİM sözcüklerini barındıran, katılımcıları değiştirilmiş, yöntem ve gelenekleri tarumar edilmiş, tamamen mevcut iktidar anlayışının yandaşlarından oluşturulmuş bir grup “eğitimci”nin katılımı ile toplanan 20. Milli Eğitim Şurası’nda OY ÇOKLUĞU ile “OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDE ÇOCUKLARA DİN EĞİTİMİ VERİLMESİ” öneri kararı alındığını basından öğrendik.

2 4 6 Yaş Arası Din Eğitimi.1

Bu ÖNERİ KARARI “çocuğun üstün yararı” ilkesine ve pedagoji bilimine aykırı, çağ ve akıl dışı bir karardır.

Böyle bir kararın uygulanması okul öncesi eğitim çağındaki çocuklarımızın ruh ve akıl sağlıkları için ciddi bir tehdit olacaktır.

Eğitimin bilimsellikten uzaklaştırılıp dinselleştirilmesi, ilk öğretimde 4+4+4 sitemi ile yaratılan olumsuzluklar, 8 kez değişen Milli Eğitim Bakanlarının her birinin yap-boz denemeleri, okullarda din ve ahlâk bilgisi derslerinin bazı tarikat ve cemaatlerle verilmesi, Bakanlığın kimi şaibeli ve laik cumhuriyet karşıtı vakıflarla imzaladığı protokoller, hukuken tartışmalı ZORUNLU DİN DERSİ uygulaması ve nihayet DİNDAR VE KİNDAR NESİLLER YETİŞTİRME çabalarının eğitimde nasıl bir felakete yol açtığı ortada iken, bir de Milli Eğitim Şuralarının tarihsel ve bilimsel önem ve değerine uymayan bu çağ dışı kararın alınabilmiş olması gerçekten esef vericidir.

Atatürkçü Düşünce Derneği; bu kararı kabul etmemekte, büyük Atatürk’ün gösterdiği “Muasır medeniyet seviyesini aşma” hedefine ancak LAİK, BİLİMSEL, ÇAĞDAŞ ve ÜCRETSİZ EĞİTİM ile ulaşılabileceği gerçeğini Millî Eğitim Bakanlığına hatırlatmayı görev saymakta ve bu öneri kararının asla uygulanmayacağını duymayı beklemektedir.

Kamuoyuna saygı ile duyururuz.”

Bu bildiri mahiyetindeki metnin alt metinleri ve kendilerini istinat ettirdikleri iki görüş bulunmaktadır… Dolayısıyla, itiraz eden kesimlerin müşterek olarak iki ana hat üzerinden aldıkları tazyikli suyu kamuoyuna püskürttükleri ve bu püskürtmelerin bilimsellik kisvesiyle yapıldığı görülmektedir. O iki ana hattan birisi 18. yüzyıl Natüralist felsefenin öncülerinden olan J. J. Rousseau’nun din eğitimiyle ilgili ortaya koyduğu görüşleridir.

Rousseau on beş yaşına kadar din eğitimi verilmemesi gerektiği görüşünü savunmaktadır. Bu görüşünün de din eğitimine karşıtlıktan ileri geldiğini söylememektedir. Söylediğini, “Anlayamayacak durumda oldukları dönemde dinin anlatılmasının gerçek yerine yanlışı koyma riski olmasından” düşüncesiyle temellendirmektedir. Yani, o dönemde din ile ilgili kötü fikirler edinme tehlikesinden ziyade hiç fikir edinmemeyi tercih eden bir teori şekillendirmiştir. Bu görüşlerin atılmasında orta çağda hüküm süren kilise tarafından uygulanan politikaların etkili olduğu unutulmamalıdır. Kilisenin, dini kullanarak kendi tahakkümünü kurma aşkıyla zorbalıklara başvurmasından ötürü bu düşünürlerin dinle arasının açık olduğu bir bedahettir. Çünkü kendisi Aydınlanma Çağı’nın düşünürlerindendir. Elde ettiği bulgulara da dinin istismar edildiği çağlarda içinde oluşan önyargılardan yola çıkarak ulaşmıştır. Ayrıca yaşadığı dönem psikolojinin müstakil bir bilim dalı hüviyetine sahip olmadığı bir dönemdir. Gelişim psikolojisi ve özelde çocuk psikolojisi gibi psikolojinin alt dalları 1950’lerin başlarında ortaya çıkmıştır. Rousseau’nun ortaya attığı görüşlerse bu tarihten 200 yıl önce tekellüm edilmiştir. Ek olarak Rousseau’nun 15 yaşına kadar din eğitimi verilmemesi gerektiği görüşü Türkiye özelinde düşündüğümüz takdirde bazı meselelere de cevap verememektedir: “15 yaşına kadar çocuk ister istemez din ile ilgili kavramları duyacaktır. Türkiye, Müslüman bir ülke olması hasebiyle günlük dilde “Allah’a emanet ol, Allah yardımcın olsun vs. gibi muhtelif cümleler kuran insanlarla doludur. Çocuk bu cümleleri duyduğu zaman ve o dönem yoğun merak duygusunun olduğu bir dönem olarak tanımlanırken, çocuğun “Anne, Allah ne demek? Baba, Allah kim?” gibi bir soru yönelteceği kaçınılmazken, çocuğa ne gibi bir cevap verilecek? Sürekli geçiştirme politikası mı uygulanacak? Nereye kadar geçiştirilebilir?” Sonuç olarak, Rousseau’nun söylemleri ancak felsefi açıdan bir bakış olarak kabul edilebilir.

İkinci görüşteyse Piaget’nin ortaya attığı gelişim evrelerine istinat edilerek din eğitimine karşı çıkılmaktadır. Piaget’nin çocuğun 12 yaşına kadar soyut kavramları anlayamayacağını öne sürdüğü görüş etrafında toplanan kimselereyse altta vereceğimiz başlıkta cevap vereceğiz. Çünkü Piaget’nin din eğitimi verilemez gibi bir görüşü yoktur. Dolayısıyla, din eğitiminin yöntemini sağlam temellere oturtarak ve çocuğun gelişim dönemine uygun bir şekilde uyarlayarak verilmesinin önünde hiçbir engel bulunmamaktadır.

Bu meselemizi, söylediğimiz gibi ayrıntılı ve derinlemesine bir şekilde alt başlığımızda irdeleyelim…

 

4-6 yaş arasında Din Eğitimi Pedagojiye Aykırı mı?

Başlığımızda yer alan soruyu irdelemeye geçmeden önce çocukların döneme has özelliklerini, meraklarını, ilgi ve tutumlarını genel bir çerçevede bilmek gerekir. Bebeklik dönemi sonunda bedensel ve motor gelişimini tamamlayarak yürümeyi; zihinsel gelişimini tamamlayarak da çevresine mesaj verme davranışlarını kazanmış olan çocuk artık algı dünyasında da gelişimler gösterir. Bu gelişimin neticesinde duyusal motor döneminden somut işlemler dönemine geçiş yaşanır. Okul öncesi dönemdeki çocuğun yer aldığı gelişim basamağı soyut düşünmekten uzaktır. Çocuk somutlaştırılmadan verilen bilgileri kavramaya yatkın değildir. Bu dönemdeki bir diğer husus ise çocuğun bilinçsiz olarak gördüğü ve duyduğu her şeyi tekrar ve taklit etme eğilimine girmesidir. (Rol Model İhtiyacı ve Taklit Evresi) Bu dönemin bir diğer özelliği ise çocukta var olan merak duygusudur. Merak duygusunun güdümüyle çocukta etrafına sürekli sorular yöneltme hassası ortaya çıkar. Bu soruların sıklığı çocuktaki merak duygusunun bir dışavurumudur. Tekrarın, taklidin ve merakın oldukça yoğun olduğu bu dönemde çocuk fıtratı icabı elbette yaratıcısını merak edecek ve ebeveynlerine bu hususla ilgili sorular yöneltecektir. Yöneltilen sorulara verilecek cevaplar çocuğun içinde bulunduğu gelişim dönemine uygun nitelikte olmalıdır. Yetişkin bireyler, çocuğun merak edip sorduğu sorulara kendi kafasındaki şemalarla cevap vermekten kaçınmalıdır. Meselenin özü tam da burada tezahür etmektedir. Araştırma verileri ve bu konu üzerine yazılan makaleler incelendiği zaman, din eğitiminin pedagojiye aykırı olmadığı, pedagojiye aykırılığın verilen eğitimdeki yanlış yöntemlerden kaynaklandığı görülmektedir.

2 4 6 Yaş Arası Din Eğitimi.2

Yanlış olan yöntem bahsini açacak ve örneklendirecek olursak, 4-6 yaş aralığındaki bir çocuğun soyut düşünme melekeleri gelişmediğinden ötürü somutlaştırılmadan sunulan bir din eğitimi çocuğa fayda getirmeyecektir. Katı, yasaklayıcı ve korkutucu sacayağına nispet edilerek verilen bir din eğitimi de aynı şekilde çocuğun zihin dünyasında dine karşı korkutucu düşünceler çağrışmasına sebebiyet verecektir. Örneğin; “Yalan söyleme Allah yakar.” cümlesindeki korkutuculuk çocuğun algı dünyasında din ile ilgili olumsuz çağrışımlara sebep olacak niteliktedir. Toplumumuzda bilhassa anne ve babaların eğitimsiz olarak verdiği din eğitiminde bu yanlış yöntemin mütemadiyen çocuğa uygulandığına şahitlik edilmektedir. Uygulanan yanlış yöntemin nihayetinde din ve dinle ilintili kavramlar, deyimi yerindeyse, çocuğun zihin dünyasında bir umacı gibi tebellür etmekte ve korkulacak bir şey olarak zihnine yerleşmektedir.

2 4 6 Yaş Arası Din Eğitimi.3

Yanlış olan yöntemlere ek olarak, çocuğun kaldıramayacağı ve içeriğinde olumsuz örnekler barındıran hikayeler anlatılmasından bahsedilebilir. Meseleyi biraz daha gerçekliğe dökerek bahsedilen konunun önemine binaen bir eğitimcinin yaşadığı bir olayı paylaşalım: “Velileriyle iletişim halinde olan ve bu konuyu çok önemseyen eğitimci bir anne, bir gün bir telefon alıyor. Telefondaki kişi dini eğitim verdiği öğrencisinin velisi. Çocuğunun son zamanlarda çok dikkatini çeken bir halini paylaşmak ve akıl almak için aramış. Telefonda oğlunun küçük kardeşini kucağına alıp evdeki mutfak dolaplarına kapattığını, son olarak da fırına koyduğunu ifade ediyor. Eğitimci bunu duyduğu an yaptığı hatanın farkına varıyor. Çünkü birkaç gün önce çocuklara Hz. Yusuf’u ve kuyuyu anlatmış. Anlattığının alt metnini okuyan çocuk algı dünyasında şunu şekillendiriyor. Bir kardeşin varsa onu alabilir ve kuyuya atabilirsin…” Yaşanılan bu olay bizlere gösteriyor ki verilen din eğitiminde olumsuz örnekler ifade etmekten kaçınılmalıdır. Öncelikle yaşa uygun olumlu örnekler üzerinden gidilmelidir. Aktarılan olayla yaşadığımız bu irkilme bize dini eğitimde uygulanan yöntemlerin ne kadar önem arz ettiğini göstermektedir.

Peki, gelişim dönemine uygun yöntem nedir?

Gelişim dönemine uygun yöntemlere geçmeden önce meselenin mihenk taşını başta ifade edelim ve zihnimizin en nadide köşesine koymamız gereken Rasullullah’tan (s.a.v) gelen mukaddes ölçüye kulak verelim: “Kolaylaştırınız! Zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz!” (Buhari, 3:72) Çocuklara din eğitimi verirken elimizde bulunan eğitim pergelimizin ucu daima bu ölçüde mıhlanmış bir şekilde olmalıdır. Yanlış olan yöntemdeki sakat temellerin yıkılıp yerine, şefkat, merhamet ve sevgi temellerinin oturtulması gerekmektedir. Şefkat, merhamet ve sevgi sacayağına nispet edilerek verilen din eğitimi çocuğun dine karşı olumlu duygular geliştirmesinin ve doğru olan yöntemin ilk basamağını teşkil etmektedir.

Çocuğun içinde bulunduğu döneme göre gösterdiği özelliklerin “taklit evresi” adını aldığını belirtmiştik. Gördüğü ve duyduğu şeyleri taklit etmeye yatkın olan çocuk, yakın çevresinde ve ailesinde ibadet eden kişileri gördükçe merak duygusuyla başlayan bir taklit etme sürecine girer. Bu dönemde önemli olan yapılan ibadetlerin ne olduğunu merak eden çocuğa basit, somutlaştırılmış ve açıklayıcı cevaplar vermektir. Yapılan ibadetin çocuğun kalbine sevgi, merhamet ve şefkat temellerine sadık kalarak nakşedilmesi bu dönemin gerektirdiği olmazsa
olmazlardandır.

2 4 6 Yaş Arası Din Eğitimi.4

Doğru olan yöntem de somut düşünen çocuklara karşı gaybi konuları anlatmaktan kaçınılmalıdır. Gaybi konuların çocuk sormadıkça açılmaması, (Allah’ın varlığından bahsetmek müstesna) soru geldiği takdirde de basit bir anlatımla aktarılması gerekir. Bu aktarım yapılırken somuttan soyuta bir yol izlenmelidir. “Allah kimdir? Beni kim yarattı? Nerede? Neden O’nu göremiyorum?” tarzında sorular yönelten çocuğa verilecek cevaplarda önemli ve ilk adım yaklaşım tarzıdır. Başlangıçta sakin kalınmalı, temel, basit ve somut cevaplar türetilip verilmelidir. Bu cevaplar işimizi görecek ve çocuğun merakını tatmin etmeye yetecektir. Örneğin, “Allah’ı neden göremiyorum?” diye soran bir çocuğa; gözlerimizin belirli bir yere kadar görme gücüne sahip olduğunu ve gözlerimizin görme özelliğinin sınırlı olduğunu, bu sebeple Allah’ı görmeye gözlerimizin gücünün yetmediğinden bahsetmek yerinde bir tavır olacaktır. Meseleyi somut hale getirmek için ise karşımızda duran bir duvar işimizi görmeye yetecektir. Çocuğa, “Yan odada televizyon, koltuk ve koltuğun üstünde oturarak televizyon seyreden baban var fakat gözlerimizin bu duvarın arkasındakileri görmeye gücü yetmediğinden dolayı biz onları göremiyoruz.” şeklinde açıklama yapılıp gözlerimizin görme gücünün sınırlı olduğu ve Allah’ı görmeye yetmediği şeklinde somutlaştırılıp verilmelidir. Bu örnek, çocuğun zihnindeki soru işaretini ortadan kaldırmaya yeterli gelecek nitelikte bir açıklama olacaktır.

Dikkat edilmesi gereken başka bir husus ise bu sorular alındığında karşımızda 3-6 yaş arasında merak eden, keşfetmek isteyen bir çocuğun olduğunu idrak etmektir. Bir Ateiste  Allah’ın varlığını ispatlarcasına bir çabaya girilmekten kaçınılmalıdır. Aksi durumda sunulmaya çalışılan ispatlar çocuğun henüz gelişmekte olan algı dünyasına fazla gelecek ve meseleyi iyice muallak hale büründürecektir.

2 4 6 Yaş Arası Din Eğitimi.5

Verilen din eğitiminde kullanılması gereken yönteme ışık tutacak bir diğer muazzam ölçüyse Peygamber Efendimiz’in şu hadisi şerifidir: “Kimin bir çocuğu varsa onunla çocuklaşsın.” (Deylemi, III,513) Bu ölçüyü bizzat yaşantısıyla sunan Peygamber Efendimiz’in kuşu ölen çocuğa taziye ziyaretinde bulunarak çocuğun gönül dünyasına inmesi bizlere vereceğimiz eğitimde rehber niteliğindedir. O ziyareti şu şekildedir: “Zeyd 3 ya da 5 yaşlarında idi. Zeyd'in çok bağlandığı, çok sevdiği, adını Umeyr koyduğu küçük bir kuşu vardı. Hz. Peygamber Zeyd’i her gördüğünde “Umeyr'in babası” anlamında “Ebu Umeyr” diye hitap ederdi ona. Bir gün Zeyd’in kuşu öldü. Onun ölümü Zeyd’i çok üzdü. Kuşun öldüğü günlerde Hz. Peygamber Zeyd’in evine gitti. Çocuğun kederli hali, Hz. Peygamber'in merhametli kalbini etkiledi. Onu neşelendirmek istedi. Çocuğun saçlarını okşayarak yanağını öptü. Gülümseyerek: “Ya Ebu Umeyr! Nüğayr (serçe kuşuna benzeyen bir kuş veya bülbül) ne oldu?” dedi. “Hayvanı ne yaptın?..” Hz. Peygamber'in kalbe huzur veren ilgisiyle ferahlayan Zeyd, bu söze çok güldü.” Keza Hz. Peygamber’in Mahmut bin-ür Reybî beş yaşında bir çocukken, bir gün, yanlarındaki kovadan ağızlarına su alıp Mahmut’un yüzüne püskürtmesi ve çocuklar leğenin içinde yıkanırken leğendeki sudan üzerlerine doğru attırması da hep aynı ölçünün doğurduğu davranışlardır. İşte çocuk eğitiminde şu an bütün eğitim insanlarının müşterek oldukları ve kabul ettikleri ilkenin 1400 yıl önce bizlere öğretilmesi… O ilke: Çocuğa Görelik… Ve yaşantısıyla buradan bizlere örnek sunan Allah Resulü…

Çocuğa görelik ilkesinden sapmadan uygulanacak bir diğer metotsa Hz. Peygamber, Sahabeler ve büyük şahsiyetlerin hayatlarının o dönem aralığının diline uyarlanarak çocuğa sunulmasıdır. Onlar, bu dünya üzerinde yaşamış ve ömür geçirmiş oldukları hasebiyle onların hikayeleri, çocuğun rol model alma hissini doyurma konusunda yarar sağlayacak bir eğitim metodudur. Böylelikle çocuğun rol modeli bizim medeniyetimize yabancı ve ahlaksız şahsiyetler değil; yaşantılarıyla güzel ahlakı abideleştirmiş şahsiyetler olacaktır. Binaenaleyh, çocuk rol model alma hissini güzel şahsiyetlerin doğru yaşantılarıyla doyuracak ve yanlışlardan korunacaktır.

Ayrıca, çocukta o yaşlarda korunma duygusu ağırlıklı olarak kendisini hissettirmektedir. Din eğitimi korunma duygusunu karşılayacak ve çocuğa bir korunma, sığınma limanı oluşturacak bir veçheye sahiptir. Dünya Psikiyatri Federasyonu dini ilgilerin desteklenmesinin, ruh sağlığı üzerinde koruyucu etkisi olduğunu kabul etmekte ve bu konuda yapılan aktiviteleri desteklemektedir. Ellison tarafından gerçekleştirilen bir araştırma sonucunda; “Dinî inançlara sahip kimselerin yaşam memnuniyetlerinin daha yüksek olduğu, mutluluk ve hayatı etkileyecek travmatik hadiselerin olumsuz sonuçlarından daha az etkilendikleri tespit edilmiştir.” Görüldüğü üzere dinin ruh sağlığı üzerine olumsuz bir etkisi olmadığı uzmanlarca kanıtlanmış ve ruh sağlığını iyileştirici yönlerinin olduğu söylenmiştir. Bu konu hakkında varılan kıymet hükmü hülasa olarak şu şekildedir:

 Bu alandaki akademik çalışmaları inceleyip, bilimsel verileri göz önünde bulundurduğumuzda “din eğitiminin pedagojiye aykırı olduğu” sonucuna ulaşmanın mümkün olmadığını anlıyoruz. Dolayısıyla, 4-6 yaş arasında verilecek din eğitimi pedagojiye aykırı değildir; pedagojiye aykırı olan din eğitimi verilirken uygulanan yanlış yöntemlerdir. Doğru olan yöntemlerle, somutlaştırılarak ve gaybi konulardan mümkün oldukça kaçınılarak verilen bir din eğitimi asla pedagojiye aykırılık belirtmemektedir. Bu konu üzerinde gözbağcılık yapanların yazdıkları metin, akademik kaygının güdümünde olarak değil, din (İslam) karşıtlığının güdümünde olarak ortaya konulmuştur.

Kaynakça

 

  1. Prof. Dr. Recep Kaymakcan, Mart 2021, Türkiye’de Okul Öncesi Din ve Ahlak Eğitimi Raporu, EBSAM Stratejik Araştırmalar Merkezi
  2. Esra Türk, Ocak 2014, Çocukluk Döneminde Duygusal Gelişim ve Din Eğitimi, Marife Dini Araştırmalar Dergisi
  3. Eyüp Şimşek, 2004, ÇOCUKLUK DÖNEMİ DİNİ GELİŞİM ÖZELLİKLERİ VE DİN EĞİTİMİ, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi IV (2004), Sayı: 1
  4. Mustafa Ünverdi, Mehmet Murat, 2021, Çocukta Dini İnancın İnşasında Soyut Kavramlar Yerine Hz. Peygamber Örnekliği, /Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 4, Sayı 1:47-65
  5. Necip Fazıl Kısakürek, Gönül Nimetleri
  6. Yasemin Davarcı, Zeki Salih Zengin, 2018, Korunma İhtiyacı Olan Çocukların Rehabilitasyonunda Din Eğitiminin Rolü, Journal of Islamic Research. 2019;30(2):255-77
Melih Mercan