Bu sayfayı yazdır

Batılı Kanunlarda Israr Eden Türkiye İçin: Nüfusta Artış Hızı Baş Aşağı... Fikirde Haysiyet Oranı, Alaşağı!

Yazan: 18 Temmuz 2021 2706

11 Temmuz, Dünya Nüfus Günü’ymüş… Günün şerefine de TÜİK, Türkiye’deki nüfus, doğum ve evlilik oranlarını açıklamış… Rakamlara göre Türkiye nüfusu an itibariyle, tazelenme-yenilenme kabiliyetini kaybetmiş durumda… Nüfus artış hızı düşmüş, annelik yaşı yükselmiş, doğurganlık oranı azalmış…

Madem TÜİK verileri üzerine konuşuyoruz; meseleyi özleştirecek rakamları biz de verelim:

2001 yılı Türkiye doğurganlık hızı, 2.38 imiş… Bu oran, nüfusun kendisini yenileyebilmesi için lazım gelen 2.10 oranının üzerinde… Genç nüfusumuzla övünedururuz ya hani, işte bu övünü, bu orandan bakiye… Amma işte 2020 yılı itibariyle bu oran, 1.76 olarak ölçülmüş… Bu da, sayısız dereyle beslendiği için şırıl şırıl vaziyetini koruyan masmavi bir gölün, dereleri kuruyunca kuruma yoluna girmesine denk gelen bir durum… Yani Türkiye gölü, nüfusu açısından an itibariyle çölleşmek yoluna girmiştir!

Baksanıza; 2001 yılında 26.7 olan anne olma yaşı, 2020’de 29’a yükselmiş… Evlenmekten kaçmaya, ondan olabildiğince uzak durmaya başlamışız… Allah indinde, namusu-nikâhıyla evlenmiş binlerce mazlum, sırf devlet indinde erken evlendikleri için, çocuklarının annesi de olan kendi eşlerine tecavüz etmekten hapiste ömür tüketedursunlar, evlenme yaşı oranları da son beş yıl içinde artmış… 2015’te 24.4, 2020’de 25.1… Evlenenlerin önemli bir kısmı zaten boşanıyor, kadını iş hayatına çekme politikaları yüzünden boşanmayanlarsa, kariyer isimli bir alageyik peşinde koştururken, çocuk yapmayı öteledikçe öteliyor…

601b9c374e3fe11a9492d4a1

Anlayacağınız; cümle âleme karşı, sırtındaki bizon kürküyle övünen bir kadın gibi nüfusumuzun gençliği, tazeliği ve yenilenme kabiliyetiyle övünürken, içten ve sessiz sedasız gelişen bir kanser gibi nicedir nüfus dumuruna uğrar olmuşuz da, haberimiz yok… Bize bu haberi, TÜİK veriyor… Yani rakamlar Türkiye’ye diyor ki:

-Nüfus nüfûzunu kaybediyorsun! Böyle giderse, emekleyenler ordusu alttan gelmez ve toptan bir emekliler ülkesine dönüverirsin!

Bu yoldayız da zaten… Peki, suçlu kim? Uganda Aile Politikaları Bakanı mı? Dıj güçler mi? İskandinav Baştanrısı Odin mi?

Felaket rakamlarını izah ve suçluyu-sebebi teşhir için “muhafazakâr” cenaha şöyle bir nazar attığınız da, azalma yoluna giren, güllük gülistanlıktan harabezarlığa, göllükten çöllüğe dönen şeyin sadece nüfusumuz değil, fikir haysiyetimizin de olduğunu anlıyorsunuz… Örnek mi, buyurun:

-Nüfusumuzun erime yoluna girmesine sebep, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 gibi Batılı kanunlar… Rakamlar, “En az üç çocuk!” diyen Erdoğan’ı haklı çıkardı!

Oysa fikir haysiyeti, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Batılı kanunları da bizzat Erdoğan’ın getirdiğini ve ısrarla tatbik ettiğini yazmalıydı… Hatta İstanbul Sözleşmesi mevzuunda Erdoğan’ın yaklaşık 10 yıl boyunca Müslümanlarla inatlaştığını, Müslümanlık inadı kendi fendini yenince ancak İstanbul Sözleşmesi’nden döndüğünü, buna rağmen İstanbul Sözleşmesi’nin uygulama aparatı olan 6284’ten asla dönmeyeceğini, dönmediği gibi hakkında “Onu daha da kuvvetlendireceğiz!” dediğini de kaydetmeliydi. Fakat Türkiye, nüfus artış hızında baş aşağı dönmüşken, fikir haysiyet oranında da alaşağı olduğundan, öyle olmadı… Ama olmalıydı. Hem bu, Erdoğan’a da gerçek dostluk olurdu. Zira ülke başı olarak, ülke nüfusunun artma istediğini her vesileyle ve “En az üç çocuk!” mottosuyla dile getiren Erdoğan, etrafında yalaka nefesleriyle şişirilen bir fanus var iken, iktidara geldiği günden bu yana nüfusumuzun tedricen düşüşünü, Venüs gezegeninin Balık burcuyla randevusuna geç kalmasına bile bağlayabilir de, bizzat tatbik ettirdiği Batılı kanunlara bağlayamayabilir…

Yalama fanusu şişiren yalakların canı cehenneme!

nğfsssss

 Kaşığı eliyle burnuna değil, hâlâ ağzına götürücü bir insanî şuur ve fikrini, midesinin avansıyla değil, kahrının soluğuyla yaşatıcı bir haysiyet burcundan kaydedelim ki:

6284 sayılı kanunun daha 1. Maddesi (Madde-1/2-a):

 -Ben, İstanbul Sözleşmesi esas alınarak oluşturuldum!

Derken, birileri hâlâ gözümüzün içine baka baka:

-Kahrolsun, kaldırdığımız İstanbul Sözleşmesi! Yaşasın güçlendireceğimiz 6284 sayılı kanun!

Diyorlarsa, yaptıkları şey, susalım diye ağzımıza bir parmak bal çalmaktan başka şey değildir!

Saftirik değiliz ya, anlıyoruz!

6284 sayılı kanun, çatır çatır yuvalar yıkmaya devam ederken, onun sadece teorik çerçevesi hükmündeki İstanbul Sözleşmesi’ni, o da milyon ısrar sonunda kaldırmak ve hemen ardından “6284, daha da güçlü olacak!” demek, rakı içerken kendisine “Anason hadi neyse, bardağa ne diye mübarek su katıyorsun!” diye kızılan bir alkoliğin, talebe icabet etmesi ve rakıyı artık susuz götürmesine ne kadar da benzer!

İstanbul Sözleşmesi iptal olunmuştur, bundan böyle iktidar aygıtı, memleket gırtlağına 6284’ü sek dikecektir, hayırlı olsun!