İslam Hakimiyetinin Kilit Noktası: Kudüs

Yazan: 08 Nisan 2021 5036

Kudüs; Medinetül İslam'dır. Kudüs; peygamberler şehridir, adını bilip bilmediğimiz birçok peygamberin risalet görevlerini icra ettikleri, gerek şahıslarına münhasır imtihanlardan gerek kavimlerinin akıllanmaz hallerinden hasıl olan iç sıkıntılarını Rablerine arz ettikleri, Rablerinden müjdeler aldıkları, azgın bir kavmi olanca pişkinliklerine karşı “kavli leyyin” (yumuşak söz) ile  hayra çağırıp durdukları hatta şehit edildikleri yerdir ki, Miraç gecesi bütün nebilere orada imam kılınması hasebiyle yerin ve göğün şehadeti ile Efendimiz’e (s.a.v) emanet edilmiştir. Bu yüzdendir ki her Müslümanın şahsına bir şeref ve omuzlarına kutsal bir sorumluluktur Kudüs...

 18 bin alemin en mümtaz mucizesi ve tesellisi olan ve 18 bin alemin en mümtaz peygamberine verilen İsra hadisesinin nihayeti, Miraç hadisesinin bidayeti olarak seçilen kutsal bir şehirdir.

 Kudüs; kayaları bile yerin bağrından koparıp “Gittiğin yere beni de götür ya Muhammed!” diye inleten Allah'ın Sevgilisini kendine çağırdığı mekandır.

 Şüphesiz Mevla Teala için mekân tayin etmek kendimizi Ehli Sünnet’in dışına tayin etmek olacaktır. Dolayısıyla Kudüs Şehri'nin Miraç mucizesinin ilk basamağı olması, Rabbimizin mekândan münezzeh olduğu halde Kâbe-i Muazzama’ya beytim demesi ile aynı sırdır. Bu sırla ki Mekke ve Medine ne kadar bizimse Kudüs de bizimle ve bizimdir.

 Mekke’yi mübarek kılan kıymet Mescidi Haram olduğu, Kudüs’ü bereketli kılan kıymet de Mescidi Aksa’dır. İsra Suresi’nin 1. ayetinde Mescidi Aksa ve çevresi hususi adıyla zikredilirken birçok ayeti kerimede ise bahsi geçer:

“Tenzih O Zat'a ki; bir gece kulunu Mescidi Haram'dan, etrafını bereketli kıldığımız o Mescidi Aksa'ya götürmüştür. Ta ki ona bazı ayetlerimizi gösterelim diye! Şüphesiz işiten de gören de O’dur.” (İsra-1)

Mescidi Aksa ve çevresi, Musa (a.s)’dan beri vahyin iniş merkezi ve tüm peygamberlerin mabedi olması açısından manevi, etrafının ırmaklar ve ağaçlarla çevrili, topraklarının verimli olması açısından da maddi anlamda berekete ev sahipliği yapmaktadır.

Efendimiz (s.a.v) Miraç’a yükseldiği sırada Kudüs’te bugünkü şekli ile yapılar yoktu ancak Süleyman (a.s)'ın inşa ettiği ve daha sonra yıkıma maruz kalıp yenilenmiş olan Mescidi Aksa'nın kalıntıları vardı. Burası Beytül Makdis olarak adlandırılırdı. Efendimiz (s.a.v)’in ziyaret ettiği mekan burasıydı. Beytül Makdis ibaresi bazı kaynaklarda Kudüs şehri için de kullanılmıştır.

 Mescidi Aksa bir alanın adıdır, sadece bir camiden ibaret değildir. Bugün bazıları Kıble Mescidi’ni Mescidi Aksa olarak adlandırırken bazıları da Kubbetüs Sahra’yı Mescidi Aksa zanneder. Bu bir yanlış anlama değil, küfrün karakolu İsrail’in hukuk dışı işgallerini daha kolaylaştıran bir yanlış anlaştırmadır.  Oysa Mescidi Aksa 144 dönümlük bir arazidir ve bu alanın içinde yer alan her taş, her yapı Mescidi Aksa’dır. Başka bir deyişle Beytül Makdis’tir. Ayet-i kerimede geçen Mescidi Aksa'nın Kudüs'teki Beytül Makdis olduğunu Efendimiz (s.a.v)'in beyanlarından anlıyoruz:

“Kendimi Hicr’de, Kureyş’in bana İsra yolculuğumu sorduğu halde buldum. Bana Beytül Makdis’te tam olarak tespit edemediğim şeylerden sordular. Bir anda o derece sıkıntıya düştüm ki, o ana kadar o derece hiç üzülmemiştim. O sırada Allahu Teala Beytül Makdis’i yükseltip göreceğim seviyeye getirdi. Ben de ona bakıyordum. Ne sorarlarsa hepsine cevap verdim.” (Müslim Hadis no. 278)

 Hiçbir sahabi, tabein, İslam büyüğü Mescidi Aksa'nın Kudüs’te olduğuna dair farklı bir görüş belirtmemiş, ümmet bu görüşte icma etmiştir.

Kudüs ve Mescidi Aksa’nın Önemi

Mescidi Aksa, Allah ve Resulü katında önemli bir değere haizdir. Efendimiz (s.a.v) Mescidi Aksa’nın değerini bildirmek kabilinde şöyle buyurmuştur:

“(Namaz ve ibadet için) hiçbir mescide sefer edilmesi doğru değildir. (Ziyade sevap umarak) Yalnız şu üç mescide sefer edilir. Mescidi Haram, Mescidi Resul, Mescidi Aksa.” (Buhari Hadis no. 1197)

 Mescidi Aksa'nın fazilet ve ehemmiyetine binaen çok hadisi şerifler vardır. Meşhurlarından aktaralım:

  Müminlerin annelerinden Meymune (r.a) validemiz “Ey Allah'ın Resulü, Mescidi Aksa hakkında hükmün ne olduğunu bildir.” dedi Rasulullah (s.a.v);

 “Oraya, Mescidi Aksa'ya gidin ve içinde namaz kılın.” buyurdu. Sözlerine devamla “Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere zeytinyağı gönderin.” (Ebu Davud Kitabu's-salah, 14) Hadisin ravisi dedi ki “O zamanlar burası (Kudüs) darül harpti.

islam.hakimiyetinin.kilit.noktasi.111

Efendimiz (s.a.v)'in işaret buyurduğu Kudüs’te namaz kılınması ve zeytinyağı gönderilmesi bir sembol ve mesajdır. Buradan anlaşılan Efendimiz (s.a.v)’in müminlere, Kudüs ve Mescidi Aksa'nın değerini anlamaları, gerçek sahiplerinin eline geçmesiyle küfrün zulümatını kaldırıp Hakkın kandilini yakmalarını ve bu aydınlığın karanlığa kalbetmemesi için kıyamete kadar canları ve malları ile cihat etmelerini emir buyurmasıdır.

İslam Sonrası Fetihler ve İşgaller Üzerinden Kudüs Tarihi

 Efendimiz (s.a.v) ashabına İsra ve Miraç hadiseleriyle Kudüs ve Mescidi Aksa hakkında sağlam ve sahih bir bakış açısı sunmuştur. Resulullah (s.a.v), gönlünde olan Beytül Makdis’in fetih ateşini, ashabın gönlünde de tutuşturmuştur. Medine’de İslam Devleti kurmak gibi öncelikler Kudüs’ün fethini zaman aşımına uğratsa da asla unutturmamıştır.

Bu bağlamda Efendimiz (s.a.v)’in Bizans İmparatoru Herakleios’a gönderdiği mektup (628), Mute Savaşı (629), Tebük Gavzesi (630) ve bu gazve esnasında Beytül Makdis’in fethini müjdelemesi, Refik-i Ala’ya kavuşmadan hemen önce Hz.Usame’nin ordusunu ısrarla Bizans’ın üzerine göndermesi Kudüs’ün fethinin önünü açmış ve hedefi gözsüzlerin bile göreceği bir vuzuha erdirmiştir.

 Peygamber vasiyeti, ashabın kızıl elması Kudüs’ün fethi Hz.Ömer zamanında müyesser oldu.(636)

 Kudüs her devirde hak ve batılın kavgasını gözler önüne seren cihadın başkenti oldu. Hakkın hakim olduğu devirlerde mavi ve yeşilin söyleştiği, batılın işgalinde olduğu devirlerde ise kırmızı ve grinin huysuzlaştığı bir tuval tablosuydu.

Kudüs şehri 1099 yılında şehrin su tankları kana bulanacak şekilde iki günde 70 bin Müslümanın hunharca katledilmesi suretiyle yapılan Haçlı Seferi sonucu düştü. 88 sene sürecek bu ayrılık “Kudüs ve Mescidi Aksa haçlıların işgalinde olduğu müddetçe nasıl olur da gülerim!” diyerek yemeyi, içmeyi, gülmeyi hatta evinde yatmayı bile ar kabul eden Sultan Selahattin Eyyubi'nin eli ile son buldu. Selahattin Eyyubi’nin vefatından sonra Fransız Kral Federik zamanında Kudüs ele geçirildi. 11 sene küffarın hükmü altında kaldıktan sonra Salih Kral Necmeddin Eyyüb tarafından tekrar fethi müyesser oldu. Kudüs bir ara Moğol saldırısına maruz kalsa da Ayn Calut bölgesinde yaşanan savaş sonrası galibiyet Müslümanlardan yana oldu. 1516 yılına kadar Memlükler’in hakimiyeti altında kaldı.

1516 yılında Yavuz Sultan Selim Han’ın Kudüs ve civarını fethi ile birlikte 400 yıl sürecek Osmanlı Yönetimi başladı. Filistin ve Kudüs’te bu adil yönetim 20.yüzyıla kadar devam etmiş ancak bölgenin 1917’de Osmanlı’nın hakimiyetinden çıkmasının ardından tekrar terör, karmaşa ve katliamlar dönemi başlamıştır ve hiçbir dönem insancıl bir yönetim görmemiştir. Filistin ilk önce 1920’de İngiltere’nin manda yönetimine girdi. İngiltere’nin 1947 yılında ülkeyi terk etmesinin ardından Batı’nın terör karakolu İsrail’in kurulmasıyla Müslümanın yüzü bir daha gülmedi.

Siyonizm ve İsrail

Siyonizm 19.yüzyılın sonlarında kurulan Yahudi milliyetçisi bir akımdır. İngilizler’in ve Batı’nın desteği ile güçlenen ve 1948’de İsrail cuntasının İslam coğrafyasının göz bebeği olan Filistin’de egemen olması sonucu, ABD’nin desteği ile bütün ülkelerde bölücü ve fesat edici bir akım olarak faaliyet yapmaktadır. Yani siyonist İsrail, temeli Firavun’a dayanan ve Batı’nın desteği ile var olmaya devam eden İslam coğrafyalarında küfrün karakolu ve terör örgütü vazifesi yapmaktadır.

Üstünkörü bakıldığında sadece Filistin’i işgal etmiş gibi görünse de meselenin iç yüzüne biraz nüfuz ettiğimizde, işgalin kapsamının çok daha geniş çaplı olduğunu idrak ederiz.

islam.hakimiyetinin.kilit.noktasi.222

Haber ajansları, medyadaki ağırlıkları, sanat ve özellikle sinemadaki etkinlikleri, Mason locaları, Rotary ve Lions kulüpleri, uluslararası işbirlikçileriyle İsrail ve Siyonizm tam olarak Müslümanların içinde yaşamaktadır.

Ancak şunu belirtmeliyim ki; bu yazı İsrail’i gözünüzde büyütmek ve ondan korkutmak amacıyla yazılmadı. Gönlü Kudüs kadar kutsal, yaşı onbeşi geçmeyen çocukların ellerindeki taşlardan ödü kopan pısırık bir kavme, misal körebe oynar gibi gözlerimizin, kulaklarımızın, şuurlarımızın hatta imanlarımızın üstünü örtüp fırsat vermemizin bir faturasıdır. Peygamberlerinin dili ile lanetlenmiş bir milletin, en hayırlı ümmet olma şerifi ile sevindirilmiş ümmeti Muhammed’e otorite kurabilmesi şaşkınlığıdır.

Siyonist israil ve Filistin işgali

Siyonizm ve aslında İsrail cuntasının kurucusu olan Theodor Herzl İstanbul’a 1896-1902 yılları arasında yaptığı ziyaretlerden sadece birinde padişah ile görüşebilmiş. Bütün gücü ile padişahı Filistin’e Yahudilerin iskanına iknaya çalışmış, uğraşları boşa çıkmış ve Ulu Hakan Abdülhamid Han Hz. tahtta kaldığı sürece İsrail cuntasını kuramayacağını anlamıştı.

Theodor Herzl ilk girişimini Osmanlı Devlet ricali ile dostluk ilişkileri olan Newlinski aracılığı ile yapar. Padişahı etkilemek için 20 milyon sterlinlik teklifini sunar. 20 milyon sterlin, içinde bulunulan ahvalde kendisine su gibi ihtiyaç duyulan ciddi bir meblağdır. Ancak teklif konusu Kudüs ve teklif edilen zat ise bütün haşmetiyle Abdülhamid Han Hazretleridir:

“Eğer Bay Herzl benim arkadaşım olduğun gibi bir arkadaşınsa ona söyle, bu mesele için ikinci bir adım daha atmasın. Ben bir karış dahi toprak satmam. Zira bu vatan bana değil milletime emanettir. Milletim bu vatanı kanları ile mahsuldar kılmışlardır. Benim Suriye ve Filistin alaylarının efradı birer birer Plevne’de şehit düşmüşlerdi. Bir tanesi daha geri dönmemek üzere hepsi muharebe meydanında kalmışlardı. Ben onun hiçbir parçasını veremem. Bırakalım Yahudiler milyonlarını saklasınlar. Benim imparatorluğum parçalandığı zaman onlar Filistin'i karşılıksız bile ele geçirebilirler fakat yalnız bizim cesetlerimiz taksim edilebilir. Ben canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade edemem.”

Yahudiler kesin ve net bir şekilde anladılar ki siyon yurduna gidecek yol Abdulhamidsiz açılacaktır...

31 Mart olaylarından, İttihad ve Terakki mensuplarının asıl kimliklerine, Abdülhamid Han Hazretlerinin tahtan indirilmesinden, hilafetin kaldırılmasına süregelen olayları kulağımıza çarpsın kabilinden zikrediyor, muhtevasına girmiyorum.

islam.hakimiyetinin.kilit.noktasi.333

Sonrası mı?

Sonrası yetim kalan bir ümmet...

Sonrası kundaktaki yavruların ümmet adına bedel ödemesi...

Sonrası 124 bin peygamberin namaz kıldığı azameti büyük camide Ezan-ı Muhammediyye'nin susturulması...

Sonrası Resulullah (s.a.v)’ın aydınlığı dinmesin diye vasiyet buyurduğu Kudüs’ün karanlığın başkenti kılınma çabaları...

Sonrası mı?

İsrail’in İşbirlikçisi Batı ve Yerli Batı

Batı’nın bütün desteklemesine rağmen, İzzeddin Kassam’ın, Ahmet Yasin'in dava şuurundan içmiş olan bir neslin karşında çaresiz kalan korkak siyonist İsrail’in imdadına müsteşrik Alfred Guillaume yetişti ve İsra Suresi’nde geçen Mescidi Aksa’nın Kudüs’te değil, Mekke’ye 8 km uzaklıkta olan Cirane’de olduğunu söyledi. Bu iddiayı İslam düşmanlığı ile mücessel Rudi Paret bile tahrifin de bir ölçüsü olması gerek dercesine reddetmiştir.

Gayesi; kendilerinin hayata hırslı olduğu mikyasta, Kudüs için ölmeye sevdalı gençlerin gündeminden Kudüs’ü düşürmekti.

Daha önceki sayılarda Batı fikirlerinin uşağı gibi kendini yerleştiren meal Müslümanlığından bahsetmiştik. Bu yaramaz ve sinsi kitle, başlarını da bir ara Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış olan Süleyman Ateş’in çektiği bir minvalde Mescidi Aksa’nın aslında Cirane’de olduğu iddiasını benimsedi.

Batı elimize vurarak alamadıklarını, yerli Batı’yı kullanarak kardeş kostümü ile gönlümüzden çalmaya yelteniyor. Kudüs hakkında ümmetin hafızasını silmeyi amaçlayan bu tahrif, dünyanın en teçhizatlı ordularını arkasına almış İsrail’in, Filistin ruhunun karşındaki son çırpınışlarıdır!

Son Söz Sadedinde

Kudüs davası tankla tüfekle bombayla tarihe karışacak bir dava değildir.

Kudüs imani bir meseledir.

Kudüs Muhammedi bir hasrettir. Bu yüzden Kudüs davası yerküre üzerinde tek bir mümin kalana kadar devam edecektir.

Kudüs ve Mescidi Aksa İslam ümmetinin harem-i ismetidir.

Mescidi Aksa, Müslümanların Siyonizm’e karşı verdiği savaşın kalesidir.

Siyonist cinayet şebekesi İsrail, İslam coğrafyasının yüreğine ucu zehirli bir hançer gibi saplanmış, her gün yeni canlar almakta, kutsallara musallat olmakta; bu yüzden Mescidi Aksa dirilişin atar damarı, prangalardan kurtuluşun ufkudur.

Filistin halkı kimsenin arkasında olup olmadığına aldırış etmeden imkanların sınırlarını sınayıcı bir kararlılıkla ümmet adına Filistin davasını fazlasıyla sırtlanmış özgürlük savaşçılarıdır.

Kudüs ümmetliğimizin sağlamasıdır bir anlamda.

Bu yüzden Kudüs ölümü kefenleyenlerin şehridir.

Kudüs’te çocuk olmak; kundakta bedel ödemek, ölümü kutlu bir oyun bilmektir.

Kudüs şehit olduklarında bir er daha eksiltmekten başka kaygısı olmayanların izzetli cephesi, ümmetin cihat ve şehadet medresesidir.

Kudüs; ümmetin derdi ile kavruk nicelerinin kalemini cezbeye getiren, İslam’ın adı anılınca bileğinde zülfikar gücü hisseden nice yiğitlerin uğrunda kanlarını akıttığı nazlı bir şiirdir.

Hülasa, özelde Kudüs ve Mescidi Aksa, genelde Filistin davasını kazanabilmemiz için esaslı bir cihada muhtacız. Cihada maddi, manevi, büyük, küçük, siyasi, ekonomik, silah, kalem her ciheti ile sarılmalı, içimizdeki ve dışımızdaki İsraillere karşı tavrımızı netleştirmeli, emanetlere sahip çıkmalı ve İslam izzetini yeniden kuşanmalıyız!

Birini ihmal etmeme zorunluluğu olan çifte kanat muvazenesi, cihad hususunda da karşımıza çıkıyor:

Madde planında; Kudüs’ü işgal eden ve asıl niyeti dünya hakimiyeti olan küçük İsrail ile cihad...

Mana planında; içimizdeki, bıçak imana dayanmadan insanı bırakmamaya yeminli büyük İsrail ile cihad… (nefis ile cihad)

KÂMİL KURTULUŞ, BU İKİ DÜŞMANI HAKKIN HAKİMİYETİ ALTINDA TUTMAKTAN GEÇİYOR. Kudüs’ün fethi Allah’ın şeriatını kendi benliğinde içselleştirenlerin, düşmandan değil günahlarından korkanların eli ile olacaktır. Yahudilerin fikirlerini ve yaşam tarzlarını paylaşanlar Mescidi Aksa’nın kurtuluşu için cihad edemezler.

  Düşmanın hayata hırslı olduğu mikyasta gönüllerinde rıza makamını taşıyan İslam gençleri yeni dünya düzenine ait bütün stratejileri, Peygamberimizin “Düşmanın silahı ile silahlanın.” hadisi şerifine imanın bir gereği olarak bilmeli ve uygulamalı. Ancak yine Kudüs’ün fethi, fakültelerinde haramı yaşam tarzı haline getirenlerin değil gerektiğinde helalinden ve iyalinden vazgeçenlerin eli ile olacaktır.

Bu yüzden her geçen gün iman, amel ve cihad yolunda ilerlemeli, ümidimizi gürleştirerek yürümeliyiz. Eğer böyle yaparsak Peygamberimiz (s.a.v)’in haberine binaen, taşların ve ağaçların “Ey Müslüman! İşte arkamda saklanan Yahudi, gel onu öldür.” demesi yakındır.

Hayber'in ruhunu hissedersek, Yahudiye tekrar Hayber hezimetini yaşatacağımız gün gibi aşikardır.

  O gün Mescidi Aksa fedailerin kanları yerden kalkacak ve izzetin bütünü ile Allah'a ait olduğunu duymayan kalmayacak! O gün Mescidi Aksa'nın kubbesine çarpıp yükselen şu hoş sedayı duyar gibiyim:

“Hayber (i hatırla), Hayber (i hatırla), Hayber (i hatırla) Ey Yahudi! Muhammed'in orduları geri geldi!..”

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi